AKP düzeninin mahkemeleri: Türkiye'de yurttaş 'yargıya' güvenmiyor
Sosyal Demokrasi Vakfı Başkanı (SODEV) ve AKSOY Araştırma Şirketi'nin kurucusu Ertan Aksoy; gündemdeki son gelişmeleri, verilere dayalı analizlerle, siyasilerin gündem belirleyen açıklamalarını ve bu açıklamaların toplum üzerindeki etkilerini Cumhuriyet için değerlendiriyor. İşte Ertan Aksoy'un yeni değerlendirmesi...
Anadolu tarihi iki siyasi hattın mücadele tarihidir. Bu hatlardan biri baskıcı, otoriter, bir zümreyi kayıran, gerici bir hattır. Diğeri ise bizlerin de içinde bulunduğu ilerici, demokrat, eşit yurttaşlığı savunan, çoğulculuğu, kardeşliği içselleştirmiş, tüm canlıların yaşam hakkını savunan ve bunun için bedel ödeyenlerin içinde bulunduğu bir hattır. Bu hattı, Anadolu siyasi tarihinde temsil eden en önemli örneklerden biri Gezi Direnişi’dir.
Milyonlarca insan gibi içinde bulunma onurunu taşıdığım Gezi Direnişi, başlangıçta her ne kadar bir parka beton dökme hayaline karşı çıkmak, “dur” demek için başlasa da; onun arkasında katlanarak biriken bir öfke geliyordu.
Düşünceye tahammülsüz kelepçeli demokrasi…
Ülkenin kurucu iki liderine ayyaş deme cüreti…
Toplumun bir kesiminin her yeni güne, bir değerine hakaret edildiğine şahitlik ederek başlaması…
Gezi’nin hemen öncesinde, Alevi toplumunun travmalarını yok sayarcasına, acılarının üzerine basa basa ve inatla, İstanbul’da inşa edilen yeni köprünün isminin Yavuz Sultan Selim olduğunun açıklanması…
Ve tek tek saymakta zorlanacağımız onlarca olumsuzluğun üstüne, bu çevre katliamı ve karşı çıkanlara gösterilen hoyrat tepki öfkenin sokağa taşmasına yol açtı.
Hepimizin hatırladığı üzere Gezi Direnişi gençlerin öncülük ettiği bir direnişti. Böyle bir öncülüğün etkisiyle birlikte direniş barışçıl, zekâya dayalı, mizahı öne çıkaran, müthiş bir dayanışma örneği gösteren bir yapıya büründü. Bu nedenle tüm eylemlere TOMA ile müdahale etmeyi, eylemci ile çatışmayı ezberlemiş devlet aklı boşa çıktığı gibi, uluslararası alanda “demokrat AKP” yanılsaması da sarsılmaya başladı. İktidarın Gezi’yi unutamamasının önemli nedenlerinde biri de budur.
Eylemlerin sona ermesi, iktidar için konunun kapanması anlamına gelmedi. İktidar, hem toplumsal kutuplaşmayı artırmak hem de başka direnişlerin önünü almak için Gezi’yi, hukuki olarak kurgulanmış mahkemelerde, siyasal olarak da toplum karşısında yargılama sürecini başlattı. Gezi Direnişi iftiralarla itibarsızlaştırılmaya, toplum gözünde aşırı uçlarda ve dışarıdan güdümlü gösterilmeye çalışıldı. Öte yandan eyleme katılan bazı isimler için de uzun süren mahkeme süreçleri başlatıldı. Bildiğiniz üzere geçtiğimiz hafta 4,5 yıldır tutuklu olan iş insanı Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Tayfun Kahraman’a da 18'er yıl hapis cezası verildi. Bu kararla birlikte toplumun adalet duygusu bir kez daha sarsıldı. Yaşamları boyunca bir karıncayı incitmemiş bu insanlar, itiraz etme hakkını kullandıkları için ağır cezalara mahkûm edildiler. Onların bu cezaları aldığı tarihte toplum tacizcilerin, rüşvetçilerin, çocuk istismarcılarının sokakta elini kolunu sallayarak gezdiğini biliyordu. Ülkede bırakın hukuk devletini, kanun devletinin bile kalmadığının farkındaydı.
Gelin, dostlarımızın yargılandığı “AKP düzeni mahkemelerine” toplumun ne kadar güvendiğini birlikte inceleyelim.
Bu hafta yaptığımız araştırmada, ilk olarak iktidar tarafından sıklıkla dile getirilen, “Türkiye’de yargının bağımsız olduğu” iddiasına toplumun nasıl baktığını anlamaya çalıştık. Bunun için “Genel olarak düşündüğünüzde sizce Türkiye’de yargı bağımsız mıdır?” diye sorduk.
İşte yanıtlar:
Gördüğünüz üzere yurttaşların sadece yüzde 15,7’si yargının bağımsız olduğunu düşünmekte. Ek olarak dikkatinize sunmak isterim ki, AKP seçmeninin sadece yüzde 27,9’u MHP seçmeninin yüzde 21,5’i yargı bağımsızdır diyebilmekte. Diyelim ki yargı bağımsızlığı daha çok siyasi yargılamalarla ilişkilendirilerek değerlendirilen bir konu. O halde, biraz daha genel yorumlayabilmek için yargıya güvene bakalım.
Sonuçlar şöyle:
Yargıya güvendiğini ifade edenlerin oranı yüzde 18’de kalmakta. Kendilerine oy verenler de dahil, toplumun genelinin güvenmediği “AKP düzeninin mahkemeleri” her gün bir arkadaşımızı yargılamakta, her gün başka bir esarete hüküm vermekte. Peki siyasi konularda bu kadar büyük kararlar alan ülkenin bu hukuk düzeninde, “birisi adi suçlardan yargılansa ne olur” sorusuna da toplumun gözünde yanıt aradık. Herkesin adi suç olarak üzerinde uzlaşacağı iki konuyu, hırsızlığı ve cinsel istismarı sorduk. Yanıtlarına beraber bakalım:
Görüldüğü üzere toplumun büyük çoğunluğu, birinin hırsızlık yapması veya cinsel istismarda bulunması halinde, gereken cezayı almayacağını yani yapanın yanına kalacağını düşünüyor. Çünkü görüyor ki Aladağ’da Kuran kursunda yanan çocukların, Soma’da göçükte kalan madencilerin, havai fişek fabrikasında ölen işçilerin avukatı Can Atalay içeride; ama bu suçları işleyenlerin birçoğu ise dışarıda…
Gezi ile ilgi davada mahkemenin aldığı karar toplumda adalet duygusunu sarsarken, bu karara karşı toplumun her kesiminden ciddi itirazlar yükseldi; bunlara anlamlı katkılar da siyasi parti liderlerinden geldi. Burada bir hak teslimi yaparak İyi Parti lideri Sayın Akşener’in grup konuşmasına değinmek gerektiğine inanıyorum. Sağ seçmenin sokak hareketlerine mesafesini iyi bilmesine rağmen, üstelik de tabanının bir kısmının rahatsız olmasını da göze alan Sayın Akşener kendi retoriğine bağlı kalıp, Gezi’ye tereddütsüz bir destek verdi. Kıymetli olduğuna inanıyorum.
Yine bu haksızlığa en güçlü itirazlardan biri CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu’ndan geldi. Konuya dair açıklamasını deneklere izlettik. 2013 yılından bu yana toplumda Gezi Direnişi’ni marjinalleştirmek için iktidar tarafından her türlü siyasal ve sosyolojik yatırımın yapılmasına rağmen hala toplumun çoğunluğunun Gezi’den yana olduğunu, Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamasının aldığı destekten görüyoruz.
Aynı hafta konuya dair Erdoğan’ın da bir açıklaması oldu. Üstelik bu açıklama Türkiye sağının dikkatini daha fazla çekecek düzeyde ve belirli dozda “mihraklar” sosunu da içeriyordu. Bu açıklamayı da izlettik. Sonuçlara baktığımızda 2013 yılında “evlerinde zorla tutulan yüzde 50’nin” aynı oranda kalmadığını görmüş bulunuyoruz.
Toplumun adalet duygusu ve adalete güven her geçen gün sarsılıyor. Ne var ki, her şeye karşın toplumumuz; Türkiye toplumunun vicdanı çok büyük. Bu nedenle “toplumun vicdan mahkemesi” tüm bu adaletsizlikleri yaratanları her gün mahkûm ediyor.
Tarih, kötüye örnek olarak, iktidarların kurgulanmış mahkemelerinde değil toplumun vicdan mahkemelerinde mahkûm olanları kaydeder.
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama