Çevre, siyanür ve İzmir!

KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı...

Yayınlanma: 14.06.2022 - 12:33
Çevre, siyanür ve İzmir!
Abone Ol google-news

İnsan çevresiyle birlikte var oluyor. 

İnsanla ilgili her dışsal somut olgu insanın çevresidir.

Hem ondan yararlanıyor toplumlar hem de onu eksiltiyor.

Bu eksiltme zaman zaman çevreye zarar vermeye dönüşüyor.

Dünyada ve kentlerde insanların az olduğu zamanlarda bu ilişki çevrelerine pek olumsuz yansımıyordu. Yansısa bile doğa olumsuzlukları bir süre sonra gideriyordu. Ya da doğada insanı pek rahatsız etmeyen yeni dengeler oluşuyordu. 

Ancak Sanayi Devrimiyle gelişen Kapitalizm ve evrildiği Emperyalizmin daha çok kâr, daha çok üretim güdüsü çevre sorunlarına yol açtı

Toplumların daha konforlu yaşama, daha çok tüketme isteğini tahrik etti.

 Çevremizin en önemli parçası olan doğa tahrip olmaya, insanın yaşama ortamı hızla kirlenmeye, yaşanmaz hale gelmeye başladı.

Yönetenler tarafından önceleri pek önemsenmeyen bu gelişme giderek felaketler, facialar yaratmaya yöneldi.

Fosil yakıtların havayı ısıtması iklimleri değiştiriyordu.

Kuraklık, seller, fırtınalar, virüsler…

Doğanın dengesiyle oynamak yıkımların kaynağıydı.

Sanayi tesislerinin, enerji üretim merkezlerinin işletilmesinde oluşan özensizlik, kolaycılıklar inanılmaz facialara yol açabiliyordu. 

Ukrayna-Çernobil, Japonya-Fukuşima Nükleer Santral faciaları, Hindistan-Bhopal Kimya Fabrikası, dünyanın gördüğü en şiddetli çevre felaketleriydi.

Bu tür işletmelerin çoğu, yarattıkları görünür kirlilikle doğa ve insan için büyük tehdit idi.

Türkiye bu tür olumsuz durumlarla ilk kez Batı Anadolu’da karşılaştı.

Daha önceleri evrensel çevre sorunlarının adı pek duyulmamıştı ülkemizde. 

Sokakları temiz tutmak, çöpleri yere dökmemek, deniz kıyılarını temizlemek, kullanılmış pilleri toplamak, kabak çekirdeklerinin kabuklarını yere atmamak idi gerekli masum çevre koruma öğretisi. 

Bunlar, anlık bireysel davranışların yol açtığı kirliliği önlemede olumlu çabalardı. Tabii ki bu yönde eğitim de zorunluydu.

 Ancak daha büyük sorunlar geliyordu.

Denize, derelere ve ırmaklara boşaltılan sanayi döküntüleri, evsel atıklar; termik santral dumanları; yaşam alanlarına sokulmuş taş ocakları, ortamı dikkate alamadan oluşturulan yoğun ve dikey yapılaşmalar, tüm bunlarla ilgili görsel kirlilik hızla ülkeyi yaşanmaz hale getiriyordu.

Murathan Mungan’ın dizelerini Derya Köroğlu türküleştiriyordu:

“Sakın çıkma patika yollara

O dağlara, kırlara, o karlı ovaya

Yenik düşüyor her şey zamana

Biz büyüdük ve kirlendi dünya”

Bunların yanı sıra, dünyanın dört bir yanını kirleten ve felaketlere neden olan bazı çokuluslu şirketler Türkiye’ye çekirge sürüsü gibi üşüşüyor, buldukları yerli ortaklarla birlikte birçok yeni çevre sorununu ülkeye getiriyordu.  

Bu sorunun adı “siyanürlü altın” idi.

Sonra tüm Anadolu’ya yayılacaktı “siyanürlü altın” tehdidi.

1992 yılında dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, İzmir Milletvekili Ersin Faralyalı,”…Giresun’dan itibaren Rus sınırına kadar Karadeniz kuşağında, Çanakkale-Balkesir-İzmir havalisinde, 560 yerde (siyanür kullanarak işletilecek) maden arama ruhsatı alındığını açıklıyordu.

Bu tür işletmelerde cevherde bulunan altını ayrıştırmak için kullanılacak siyanür dünyanın en tehlikeli zehri idi ve altın alındıktan sonra cevherden arta kalan ağır metalli atıklar çevre ve insan yaşamı için büyük tehditler yaratabilirdi.

Hepsi ölümcül idi çünkü bunların.

Ağır metaller yeraltı sularına, siyanür havaya karışabilir, çevreyi zehirleyebilir, canlıların kıyımına, insanların kanser olmasına yol açabilirdi.

Böyle riskli yatırımlar nasıl kontrol edilecekti?

Devlet hazırlıksızdı!

Daha ortada Çevre Bakanlığı bile yoktu.

Olası risklerden halk nasıl korunacaktı.

Öte yandan Yönetenlere göre para lazımdı devlete, altın önemli bir kaynaktı. Üstelik ülkeye yatırım gerekliydi.

Tabii ki para babalarına da kâr.

Vahşi kapitalizmin mantığı netti.

Çevre kirliliği görmezlikten gelinebilirdi.

Altın her şeye çare olurdu.

Bakan Ersin Faralyalı sevinçliydi. “…büyük altın üreticisi olan Güney Afrika’da son yılarda çoğalan ırkçı hareketler güvenli şartların kaybına yol açmış, bu faktör de (siyanürcü şirketlerin) Türkiye’ye yönelmesinin bir başka sebebini teşkil etmişti.”

Oluşabilecek tehlikeler, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanmış zararlar anılmak istenmiyordu.

Papua Yeni Ginesi, Guyana, Colorado Summitvilli gibi yerlerdeki korkunç siyanürlü altın madeni felaketleri bilinmezlikten geliniyordu.

Altın gözleri kamaştırıyordu.

İtirazlara karşı gerekçe hazırdı: “Yeraltı zenginliklerimizin fakir bekçisi mi olunacaktı?”

Ardından Dünya’nın en namlı siyanürcü şirketleri Anadolu’ya daldı.

İlk hedef İzmir’in Bergama ilçesinin Ovacık-Çamköy köyleriydi.

Gelen, çok uluslu Eurogold adlı şirket az buz bir şirket değildi. 

Dünya devleri altın için İzmir sahnesindeydi.

Üç ortaklıydı şirket. Avustralya kökenli görünen Normandy Poseidon’un arkasında, ünlü Oppenheimer ailesiyle ilişkili Anglo Amerikan Corp adlı Amerikan madencilik devi vardı. Afrikalı ırkçıların destekçisiydi.

Diğer Ortak BRGM Fransa’nın MTA’sı, Fransız Nükleer Santrallarının işleticisiydi. Yani Fransız Devleti gelmişti Bergama’ya.

Kanadalı bir şirket kisvesiyle Bergama’ya giren Alman Metalgeschaft şirketi ise ünlü Simens, Daimler Benz, Dresdner Bank gibi Alman devlerinin şirketiydi.

ABD’nin ünlü Chase Manhattan Bank, İngiliz Royal Bank of Scotland da finansörlerdi. 

Kolları her yere ulaşan ahtapot gibiydi bu şirketler.

Bunların hemen hepsi dünyanın değişik yerlerinde, “siyanürlü, ağır metalli atık barajlarının” çökmesiyle oluşmuş çevre felaketlerinden sorumluydu.

O dönem yerel yöneticilerinin düzenlediği toplantılarla, İzmir Mühendis Odalarının verdikleri bilgileri, İzmir - Ege Üniversitesinden Prof.Emür Henden, Prof.Ümit Erdem, Prof.Gürel Nişli, Prof.Fethi Doğan, İstanbul TÜ’den Prof. İsmail Duman, Prof. İlhan Tanıllı gibi ilgili bilim insanlarını dinleyen çevre köylüleri durumun vahametini kavradılar.

Bergama’nın 17 köyü; kadın erkek, çoluk çocuk bu işletmeye karşı çıktılar.

Dertlerini devlet yetkililerine, kamuoyuna anlatmak için neler yapmadılar neler!

“Yılanın ağzındaki kuş gibi çığırdılar”.

“Karıncalar gibi kardeş oldular.”

Yürüdüler, mitingler düzenlediler, mahkeme kapılarını aşındırdılar. Hatta zehirle birlikte yaşamak istemediklerini göstermek için referandum bile yaptılar.

Başvurdukları yüksek mahkeme Danıştay’ın 6.Dairesi “bu madenin işletilmesinde kamu yararı yoktur” diye, Türkiye Çevre Koruma Tarihine geçen, ancak yetkililer tarafından uygulanmayan bir hüküm verdi.

Daha sonraları Yunanistan’da, Khalkidiki yarımadasında işletilmek istenen siyanürlü altın madenine, Türkiye Danıştayı’nın bu kararı temel alınarak izin verilmeyecekti.

Danıştay’ın siyanürlü madenin işletilmemesi kararının uygulanmadığını gören 315 Bergama çevrecisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine dava açtılar. Haklı görüldüler. Devlet bu karar uyarınca çevrecilere 945 bin Euro   tazminat ödemek zorunda kaldı.

Ne yazık ki bu miktar para kararı uygulamayan siyasi ve bürokratlara rücu ettirilemedi.

Bu ortamda madeni işletmek için Bergama’ya gelen çokuluslu şirketin ortakları, Bergama köylülerinin direnişinden yıldılar, birer birer çekildiler.

Madeni FETO üyesi olmaktan hüküm giyen, sonra yurt dışına çıkan Akın İpek adlı, işi daha önce kağıtçılık, davetiye basmak olan bir iş insanına sattılar.

O da değişik yöntemlerle madeni, o zamanki kimi devlet yöneticilerinin korumasında, açaya kapaya, dura kalka işletti.

Hatta madende istihdam ettiği kişiler, 5 Haziran 2005’de, madene yakın Çamköy’e Çevre gününü kutlamaya gelen çevrecilere saldırdı.

Bu ortamda Bergamalıların çevre koruma eylemleri “Yeşil Direniş” diye ünlendi, Dünya’nın ve Türkiye’nin ilgisini çeken bu İzmirli barışçıl çevreci eylemler.

Dört bir yandan dayanışma sesleri yükseldi sevimli direnişe.

Söylemleri, davranışları, sloganları her yana yayıldı.

Görülmemiş bir şeyler oluyordu İzmir çevresinde.

Bunlar Türkiye’deki ilk; bilgiye dayalı, yığınsal, hukuka sığınmış çevreci köylü eylemleriydi.

O eylemsiz, kolay hareket etmez denen köylü birlik olmuş, Dünyanın en büyük şirketlerine kafa tutuyordu.

Hem de son derece organize, akıllıca tutumla.

Demek “siyanürlü altın” gibi karmaşık bir konu anlaşılabiliyor, oluşan algı yaşamı korumak için kitlesel davranışlara yönelebiliyordu.

Bergama çevrecilerinin deneyimleri ülkedeki her çevre sorununa örnek oldu. 

Dünyanın birçok yerinden bilim kuruluşları bu çevre koruma mücadelesini incelemeye aldı. Tezler hazırladı, yayınladı.

Ne yazık ki, anlaşılan karar verici konumunda olan devlet yetkilileri madeni işletmekte, toprak altında uyumakta olan altını zehir kullanarak sahip olmakta kararlıydılar.

Çevrecilerin, elan kullanıldığı şüpheli, “siyanürü arıtma tesisi yapmak”, atık barajının zeminine “plastik örtü/geomembran örtmek” gibi önerilerini kabul ettiler, güya madeni daha güvenli hale getirdiler.

Böyle bir ortamda mahkemelerin madeni kapatma kararlarını uygulamadılar, kararların etrafından dolanan idari kararlarla topraktaki cevheri tükettiler.

Bu da yetmedi, Bergama-Ovacık madeninin zehirli atıklarının biriktirildiği atık barajlarına yenilerini eklediler. Yakınlardaki, Balıkesir-Havran, Dikili-Çukuralan gibi madenlerin cevherlerini de burada işlediler, bunların zehirli atıkları Ovacık’ta, yaptıkları yeni barajlara gömdüler.

Siyanürcü şirketler Bergama eşiğini aştıktan sonra tüm Anadolu’ya yayıldılar.

İzmir anakenti çevresinde; Efemçukuru’nda siyanürlü maden işletirken, Yamanlar Dağında siyanür kullanmaya kalkıştılar.

Kaz Dağlarını delik deşik ettiler. Uşak-Eşme Kışla Dağını zehir beldesi haline getirdiler. Rize, Artvin, Eskişehir, Gümüşhane, Malatya, Sivas, Erzincan, daha nice yerler siyanür havuzlarıyla doldu, doluyor. 

Bu madenlerden elde edilen altının, doğaya ve insana verilen zararın hesabını umalım ki tutuyordur yetkililer!

İşte bu yaşananları önceden gördü, yaşadı İzmir.

“Her yer Bergama hepimiz Bergamalıyız”, “Her yer Bergama her yer Direniş”, “Susma sustukça sıra sana gelecek” sloganlarının üretildiği bu toprakların insanları, Türkiye çevre olayları tarihine soylu bir yaprak yazdılar.

Onların sözleri Anadolu’nun birçok yerinde yankılanıyor şimdi.

Sefa Taşkın
Bergama/İzmir


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler