Cumhuriyet'in 100. yılı: Mücadelenin yanındayız!
Ekoloji mücadelesi, dünyada olduğu gibi Türkiye için de çok yeni bir kavram oldu.
Yıllardır doğayı korumak için verilen mücadeleler, özellikle AKP’nin iktidara geldiği andan itibaren arttı. Yurttaşların ve yaşam savunucuların mücadelesi ise sadece birkaç basın kuruluşu tarafından dikkate alındı. Bunların içerisinde de 100 yıllık tarihi olan Cumhuriyet, her zaman en önde yer aldı. Gazetemiz Cumhuriyet, tarihinde olduğu gibi günümüzde de çevre ve hak mücadelelerinin yanında durmaya devam ediyor.
SANAYİLEŞME ARTTI
Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de birçok çevre felaketi yaşandı. Sanayileşmenin 1950’li yıllarda daha da artmasıyla birlikte hava, su ve toprak kirliliği çevresel bir sorun haline geldi. Bunun yanında sanayileşmenin genişletilmesi için orman alanları tahrip edildi. Sanayi atıklarının arıtılmadan bırakıldığı Ergene Nehri, günümüzde hâlâ daha kirlilikle mücadele ediyor. Bunun yanında bölgede yaşayan yurttaşlar da kanserle mücadele etmeye çalışıyor. Ayrıca kentsel büyümenin de getirisiyle birlikte şehirler kontrolsüzce büyüdü. Çarpık kentleşmenin artışı da aynı şekilde doğaya zarar verdi. Kontrolsüz bir ağaç kesimi yaşandı.
MÜCADELE GEÇMİŞİ
Türkiye tarihine bakıldığında çevre konusunda bilinçlenme 1970’li yıllarda başladı. Fabrikalaşmanın arttığı Samsun’da Çarşamba Ovası’ndaki fabrikalar, doğayı zehirlemeye başlamıştı. Bunun yanında işletmelerin tarım arazilerine verdiği zararlar sık sık yurttaşlar tarafından protesto edildi. 1980’li yıllara gelindiğinde ise termik santrallara karşı bir mücadele başladı. Şimdiki adı Kemerköy Termik Santralı olan Gökova Termik Santralı’na karşı mücadele 1984’te başladı. Günümüzde de tartışmaların sürdüğü termik santral köylüler tarafından protesto edildi. Cumhuriyet, bunları sık sık gündeme getirdiği gibi Yatağan Termik Santralı’nın yapımından itibaren başlayan süreçte de karşısında durdu. Santralın yeşile darbe vurduğuna ilişkin başlıklar atıldı. Projelere ilişkin verilen mahkeme kararlarının uygulanmadığı da sık sık gündeme getirildi.
1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de yapılmak istenen nükleer enerji santralına ilişkin adımlar atıldı. Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı ve gazetemizin imtiyaz sahibi Alev Coşkun da turizm ve tanıtma bakanı olduğu dönemde projeye karşı çıkmıştı. Coşkun, 1978’de Akdeniz sahillerine nükleer santral yapılmaması için Başbakanlığa başvuruda bulunmuştu. Rusya’daki Çernobil Nükleer Santralı’nda 26 Nisan 1986’da yaşanan kazanan ardından Türkiye, bu konuyu askıya aldı. Daha sonra dünya genelinde “Nükleer rönesansı” olarak adlandırılan dönemle birlikte 1990’larda proje yeniden konuşulmaya başladı. 16 Aralık 1990’da ilk nükleer karşıtı yürüyüş yapıldı. Yıllar süren direnişlerin ardından 2000’li yıllara gelindiğinde ise dönemin başbakanı Bülent Ecevit, Akkuyu Nükleer Santralı projesini iptal etti. Ecevit proje için “Şimdilik gereksiz” dedi. AKP’nin iktidarda olduğu 2004 yılı itibarıyla nükleer yeniden gündeme geldi. Mayıs 2004’te dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, yakında görüşmelere başlayacaklarını duyurdu. Türkiye, 2010’da Rusya’yla anlaşma imzalayarak Akkuyu Nükleer Santralı için çalışmalara başladı.
MADEN İÇİN KIYIM YAŞANDI
Türkiye’de madenclik çalışmaları kapsamında da birçok doğal alan yok edilirken, köyler susuz bırakıldı, ekosistem kirletildi ve iş cinayetleri yaşandı. Bunların içerisinde “vahşi madencilik” örneği olarak gösterilen projeler de yer aldı. Özellikle altın madenlerinin verdiği tahribat, yaşam savucunularının direnişiyle birlikte ortaya çıktı. Kaz Dağları’nda 350 bin ağacı kesen Kanadalı Alamos Gold’un çalışmalarına karşı kitlesel bir direniş başladı. 2019’da yaşam savunucuları ve yurttaşların verdiği mücadele ses getirdi. Kanadalı şirket, alandan çekildi. Buna karşın birçok noktada devam eden maden çalışmaları ise ağaç kıyımına devam etti. Muğla Milas’taki Akbelen Ormanı geçen yaz, Limak Holding ve İÇTAŞ’ın ortak projesi olan YK Enerji’nin termik santralına kömür sağlanması için yok edildi. Kitlesel olarak başlayan direniş, jandarmanın müdahalesi ve ablukasıyla birlikte son buldu. Maden kıyımına örnek olarak gösterilen Erzincan İliç’teki SSR Mining ve Çalık Holding tarafından işletilen maden sahası da yıllar içerisinde genişledi. Tesiste yaşanan kazayla birlikte Fırat Nehri’ne siyanür karıştıran madende, geçen aylarda da çökme meydana geldi. Liç yığınında yaşanan çökme sonucunda dokuz işçi siyanürlü toprak altında kaldı.
BİLİMİ DİNLEMEDİLER
Uzmanların tüm uyarıların karşın “beton odaklı” projeler de doğayı tahrip etti. Temiz enerji olarak görülen hidroelektrik santralları (HES) ve baraj projeleri de Türkiye’de ses getiren ekolojik mücadelelere neden oldu. Özellikle rant odaklı yapılan veya yapılmak istenen projelerin içerisinde Kanal İstanbul, Karadeniz Sahil Yolu, 3. Havalimanı, Kuzey Marmara Otoyolu, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Avrasya Tüneli gibi yapılar yer aldı. Havaalanı, otoyol ve köprü çalışmaları sırasında binlerce ağaç kesildi. Uzmanlar, Kuzey Ormanları’nda yaşanan tahribatı sık sık eleştirdi. Bunlar içinde doğal dengenin bozulması, su kaynaklarının yok edilmesi ve iklim değişikliği örnek gösterildi. Karadeniz Sahil Yolu yapılırken de başta Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) olmak üzere birçok kurum projenin bilim dışı olduğunu söyledi. Projenin ekolojik tahribat yaratacağı, deniz ekosistemini etkileyeceği ve kıyı erozyonunu tetikleyeceği söylenmesine karşın proje hayata geçirildi. O günden beri neredeyse her yıl sular altında kalan yolda aynı zamanda tahribat da oluşuyor. Ayrıca AKP’nin yapmakta ısrarcı olduğu Kanal İstanbul projesi de bilimsel açıdan eleştirilerin odağı oldu.
TÜRKİYE 'GEZİ' İÇİN BİRLEŞTİ
İstanbul Taksim’deki Gezi Parkı’nda yapılmak istenen Topçu Kışlası’nın gündeme gelmesinin ardından yaşam savunucuları ve yurttaşlar 28 Mayıs 2013’te direnişe başladı. Yurttaşların park içerisindeki ağaçların kesimine engel olmak için alana çadır kurdu. Başlatılan bu direniş 31 Mayıs’ta polisin sert müdahalesiyle birlikte dağıtılmaya çalışıldı. Çevik kuvvvet tarafından kullanılan ağır biber gazı ve çadırların yakılmasıyla birlikte ufak başlayan direniş, kitlesel bir hal aldı. Türkiye genelinde başlayan mücadeleyle birlikte “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganları atıldı. Hükümetin baskıcı politikalarının arttığı dönemle birlikte Gezi Parkı mücadelesi toplumun her kesiminden yurttaşı birleştirdi. Olaylar sırasında başta, Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ahmet Atakan, Berkin Elvan ve Mehmet Ayvalıtaş olmak üzere birçok sivil yaşamını yitirdi. Bunun yanında Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mücella Yapıcı, Mine Özerden, Çiğdem Mater Utku ve Hakan Altınay Gezi Parkı direnişini “finanse ve organize etmekle” suçlanarak tutuklandı. Geçen aylarda ise Mücella Yapıcı ve Hakan Altınay tahliye edildi.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu