Türkiye’nin önde gelen ceza hukukçuları Prof. Dr. Kayıhan İçel, Prof. Dr. Adem Sözüer ve Prof. Dr. İzzet Özgenç, gazeteci Fatih Altaylı’nın “Cumhurbaşkanını tehdit” suçlamasıyla yarın başlayacak davasına ilişkin hazırladıkları bilimsel mütalaayı mahkemeye sundu.
Mütalaada, Altaylı’nın Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral’ın “Suyun ısınmaya başladı” paylaşımından yalnızca 9 saat sonra gözaltına alındığı, ardından İletişim Başkanlığı ve Adalet Bakanlığı’nın suç işlediğine dair itham edici paylaşımlarda bulunduğu vurgulandı. Bu durumun, Altaylı’nın masumiyet karinesi ile adil yargılanma hakkını ihlal ettiği ifade edildi.
Hukukçular, Altaylı’nın açıklamalarının seçimlere verilen öneme ve demokratik reflekslere işaret ettiğini, tarihe yapılan göndermelerin ise Cumhurbaşkanı’na yönelik doğrudan bir tehdit ya da fiili saldırı içermediğini belirtti. Basın yoluyla sarf edilen ifadelerin TCK 310. maddede düzenlenen “fiili saldırı” kapsamına girmediğinin altı çizildi.
Mütalaada, “delil karartma” ve “kaçma şüphesi” gibi basmakalıp gerekçelerle verilen tutuklama kararının hukuka aykırı olduğu, Altaylı’nın tutukluluk halinin ifade ve basın özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki yarattığı ifade edildi.
Hukukçular, Altaylı’nın sözlerinin hiciv ve eleştiri hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak şu sonuca vardı:
“Fatih Altaylı’nın dava konusu açıklamaları, eleştiri hakkının kullanılması niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla herhangi bir suç oluşturmamaktadır.”
Gazeteci Fatih Altaylı, 21 Haziran 2025’te YouTube kanalında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden adaylığına ilişkin bir anketi yorumlarken kullandığı ifadeler nedeniyle tutuklanmış, savcılık ise Altaylı’ya “Cumhurbaşkanına yönelik tehdit” suçlaması yöneltmişti. Altaylı yarın ilk kez hâkim karşısına çıkacak.
Prof. Dr. Kayıhan İçel, Prof. Dr. Adem Sözüer ve Prof. Dr. İzzet Özgenç'in, bilimsel mütalaalarını özetlediği 15 madde şu şekilde:
1. Fatih Altaylı’ya ait YouTube hesabından “Fatih Altaylı Yorumluyor” isimli programın 20.06.2025 tarihli 48 dakikalık yayınında 26.53-29.42 zaman aralığındaki 3 dakika 49 saniyelik süreli konuşmasında, “Cumhurbaşkanının ömür boyu görevine devam etsin mi?” Sorusuna ilişkin halkın %70 oranında olumsuz yanıt verdiği bir anketle ilgili yorum yapılmasının istenmesi üzerine, bu sonucun doğal bir sonuç olduğunu çünkü halkın seçimlere ve demokrasiye önem verdiğini, seçtiği kişileri değiştirme yetkisini elinde bulundurmak istediğini belirterek, bunun geçmişten itibaren geçerli olduğunu vurgulamak için tarihi bazı olayları dile getirdiği, konuşmanın içeriği bütüncül olarak bakıldığında konunun seçimler ve demokrasi ile siyasi iktidarın seçimle değişimine ilişkin olduğu,
2. Gerek Anayasamızda gerek AİHS başta olmak üzere taraf olduğumuz sözleşmelerde, AYM ve AİHM içtihatlarında, kimsenin kesinleşmiş yargı kararı olmadan suçlu sayılamayacağına ilişkin masumiyet karinesinin adil yargılama hakkının ana unsurlardan biri olduğu, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde özellikle yürütme veya yargısal yetkiler kullanan makamlar dahil olmak üzere tüm kamu otoritelerinin soruşturmaya ve kovuşturmaya konu olaylarla ilgili açıklama yaparken veya bilgi verme yükümlülüğünü icra edelerken, özenli ve tarafsız bir üslup kullanmaları, bireylerin kamuoyu önünde suçlu olarak gösterilmemesi gerektiği,
3. Cumhurbaşkanı Başdanışmanının 21.06.2025 günü saat 10.57’de “Altaylıııı!Suyun ısınmaya başladı” şeklinde açıklama ile 36 saniyelik bir videoyu X hesabından yayımladığı, yapılan videonun konuşmadaki bazı cümlelerden seçilerek oluşturularak paylaşıldığı ve böylece konuşmanın anlam bütünlüğü ile ifadelerin konu bağlamından koparıldığı, söz konusu paylaşımdan sonra Fatih Altaylı’nın takriben 9 saat sonra göz altına alındığı,
4. Soruşturma süreci devam ederken Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve Adalet Bakanı tarafından kamuoyuna yönelik olarak 22.06.2025 tarihinde; Altaylı’nın yorumlarındaki tarihsel örneklerin “Tehdit suçunu oluşturduğu”, “hakaret ve şiddet çağrısı içerdiği” ve bu nedenle “adli mekanizmaların devreye girdiği” şeklinde, itham edici ve kişi hakkında toplumda suçlu olarak ön yargı doğurucu nitelikte açıklamalarda bulunulduğu, Fatih Altaylı’nın 22. 06.2025 günü tutuklandığı,
5. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Adalet Bakanı ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı’nın ayrı ayrı yaptıkları açıklamalar, suçlu olarak damgalayıcı ve itham edici nitelikte olduğu, böylece AYM ve AİHM kararlarında da belirtildiği üzere Anayasa’nın 36. ve 38. maddeleri ile AİHS’in 6. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ve masumiyet karinesini ihlal ettiği, 36
6. Yakalama ve gözaltı işlemleri bakımından şüphelinin ifadesinin alınabilmesi için öncelikle CMK m.145 uyarınca davetiye ile çağrı yapılmasının kural olmasına ve çağrıya uymayacağı veya kaçacağına dair herhangi bir somut verinin de ortaya konulmasına rağmen böyle bir çağrı yapılmadan gibi kamuoyunun gözü önünde gazetecilik mesleğini icra eden tanınmış bir gazetecinin, bu koşullarda yalnızca ifadesinin alınabilmesi amacıyla doğrudan yakalama ve gözaltı tedbirlerine başvurulmasının CMK’nın 90 ve 91. Maddelerine aykırı olduğu ve böylece Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği,
7. İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliğince verilen tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesi koşulu bakımından “doktrin, kanun metni ve gerekçeleri dikkate alındığında” “TCK 310/2 maddesi delaleti ile TCK 106/1 maddelerinde düzenlenen suçu oluşturduğu” sonucuna varıldığı; halbuki gerek doktrinde gerek içtihatlarda özellikle gazetecilerin bu tür eleştirel konuşmalarının basın özgürlüğü ve eleştiri hakkı kapsamında kalması nedeniyle tehdit suçu ve dolayısıyla fiili saldırı niteliğinde olmadığının açıklandığı, bu konudaki görüş ve uygulamaları dikkate alındığında ortada en azından tartışmalı bir durumun olması nedeniyle kuvvetli suç şüphesinden bahsedilemeyeceği,
8. Kanunda öngörülen tutuklama nedenlerinin kaçma veya delil karartma riskine dayalı somut olgularla gerekçelendirilmesi gerektiği halde, kararda yalnızca isnadın niteliği ve cezanın ağırlığına dayanıldığı, oysa cezanın ağırlığının tek başına tutuklama nedeni sayılamayacağı, kaçma şüphesinin kişisel bağlar, toplumsal konum ve somut olgularla desteklenmesinin zorunlu olduğu, hiçbir delil gösterilmeksin kamuoyu önünde tanınan ve güçlü sosyal bağları olan bir gazeteci bakımından kaçma veya saklanma ihtimalinden söz edilemeyeceği gibi, dosyanın tek delili olan video kaydının emniyet ve savcılık kayıtlarında bulunması nedeniyle delil karartma ihtimalinden de bahsedilemeyeceği, bu nedenle somut bir tutuklama nedeninin ortaya konulmadığı,
9. Tutuklama tedbirinin ölçülülük şartının, soruşturma amacının daha hafif tedbirlerle sağlanıp sağlanamayacağı değerlendirilerek belirlenmesi gerektiği, CMK m.109’da öngörülen adli kontrol tedbirlerinin bulunmasına rağmen en ağır koruma tedbirine başvurulmasının zorunlulukla bağdaşmadığı, ifade özgürlüğü, basın hürriyeti ve eleştiri hakkı gibi demokratik toplum için vazgeçilmez haklarla doğrudan ilişkili bir durumda daha hafif tedbirler yeterliyken tutuklamaya hükmedilmesinin Anayasa m.13’te güvence altına alınan ölçülülük ilkesini ihlal ettiği,
10. Fatih Altaylı hakkında verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda CMK m.101/2’de öngörülen kişiselleştirilmiş ve somut gerekçelere yer verilmesi gerekirken yalnızca kanun hükümlerinin tekrarlandığı, basmakalıp ifadelerle yetinildiği ve delil karartma veya kaçma ihtimaline dair yeni ve somut gerekçelerin ortaya konulmadığı, yüksek yargı kararlarında da vurgulandığı üzere gerekçesiz veya soyut ifadelerle tutukluluğun devamına karar verilmesinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiği, somut olayda video kaydına dayalı dosyada delil karartma riskinden bahsedilmesinin gerçekçi olmadığı ve gazetecilik mesleğini icra eden Altaylı’nın kişisel durumu dikkate 37 alınmadan verilen kararların CMK m.34 ve m.101/2’ye aykırı olduğu, sonuç olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararların da hukuka aykırı olduğu,
11. Fatih Altaylı’nın programda gerçekleştirdiği konuşmanın bütünlüğü dikkate alındığında esasen halkın seçimlere verdiği öneme ve demokratik reflekslerine işaret edildiği, tarihe yapılan göndermelerin ise doğrudan Sayın Cumhurbaşkanının hayatına yönelik bir saldırı tehdidi değil geçmişteki siyasal tavır ve davranışlara ilişkin genel değerlendirmeler olduğu, bu nedenle sözlerin Sayın Cumhurbaşkanının yaşamına yönelik somut bir tehlike doğuracak nitelikte bulunmadığı, Altaylı’nın geçmişe yönelik yorum ve tarihsel olaylara dair değerlendirmelerinin gelecekte gerçekleşecek bir saldırıya işaret etmediği, dolayısıyla TCK m.106/1 kapsamında tehdit suçunun maddi unsurlarının oluşmadığı,
12. TCK m.310’un “Cumhurbaşkanına Suikast” kenar başlığı altında düzenlendiği göz önünde bulundurulduğunda, ikinci fıkradaki “diğer fiili saldırı” kavramının yalnızca Cumhurbaşkanının vücut bütünlüğünü hedef alan yahut irade serbestisini fiilen ortadan kaldırabilecek nitelikte cebir veya yaralama mahiyetindeki somut saldırıları kapsadığı, kanun koyucunun özellikle sözlü saldırıları kapsam dışında bırakmak istediğinin açık olduğu, bu nedenle sadece sözlü beyanlar veya mecazi ifadelerle tipikliğin oluşmayacağı, TCK m.310/2’deki “fiili saldırı” kavramının Ceza hukukunda geçerli yorum kuralları esas alınarak yalnızca fiziksel müdahaleleri kapsadığı, basın yoluyla sarf edilen sözlerin bu kapsamda değerlendirilemeyeceği,
13. Anayasa’nın 26. ve 28. maddeleri ile AİHS m.10 kapsamında güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğünün, demokratik toplum düzeninin zorunlu unsurlarından biri olup yalnızca toplumun kabul ettiği zararsız düşünceleri değil, rahatsız edici, sarsıcı, hatta kışkırtıcı fikirleri de kapsadığı, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin ancak bu tür ifadelerin korunmasıyla mümkün olabileceği, kamu otoritelerine yönelen eleştirilerde kabul edilebilir sınırların özel bireylere kıyasla çok daha geniş olduğunun altının çizildiği, AYM’nin de ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların demokratik toplumda “zorunlu” bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve ölçülülük ilkesine uygun olması gerektiğini, aksi takdirde müdahalenin ihlal teşkil edeceğini belirttiği, somut olayda gazeteci Fatih Altaylı’nın kamuoyunu ilgilendiren bir anketi yorumlarken tıpkı Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın Uzman Görüşünde de belirttiği üzere tarihsel göndermeler ve söz gelimi abartı niteliğinde hiciv içeren sözlerinin Cumhurbaşkanı’na yönelik somut ve yakın bir tehdit oluşturmadığı ve oluşturamayacağı,
14. Kanuni şartların oluşmamasına rağmen Fatih Altaylı hakkında tutuklama kararı verilmesinin ve tutukluluk halinin sürdürülmesinin ceza muhakemesinin amaçları dışına çıkılarak ifade ve basın özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki yaratarak gazetecilik faaliyetlerini cezalandırma ve benzer düşünce açıklamalarında bulunma girişimlerini sindirme ve baskı altına alma etkisini doğurduğu,
15. Fatih Altaylı’nın, kendisine ait, YouTube üzerinden yayın yapan haber sitesi üzerinden yaptığı dava konusu açıklamaların, TCK’nin 26 maddesinde öngörülen hakkın kullanılması bağlamında eleştiri hakkının kullanılması niteliği taşıdığı ve dolayısıyla hukuka uygun olduğu, herhangi bir suç oluşturmadığı sonuçlarına varmış bulunmaktayız.