Fatih Altaylı davasında hukukçulardan bilimsel mütalaa: 'Suç yok, eleştiri hakkı kullanıldı'

Fatih Altaylı davasında hukukçulardan bilimsel mütalaa: 'Suç yok, eleştiri hakkı kullanıldı'

2.10.2025 16:04:00
Güncellenme:
Haber Merkezi
Takip Et:
Fatih Altaylı davasında hukukçulardan bilimsel mütalaa: 'Suç yok, eleştiri hakkı kullanıldı'

Ünlü ceza hukukçularının sunduğu mütalaada, gazeteci Fatih Altaylı’nın sözlerinin tehdit değil eleştiri kapsamında olduğu, tutuklama kararının ise ifade özgürlüğünü ihlal ettiği belirtildi.

Türkiye’nin önde gelen ceza hukukçuları Prof. Dr. Kayıhan İçel, Prof. Dr. Adem Sözüer ve Prof. Dr. İzzet Özgenç, gazeteci Fatih Altaylı’nın “Cumhurbaşkanını tehdit” suçlamasıyla yarın başlayacak davasına ilişkin hazırladıkları bilimsel mütalaayı mahkemeye sundu.

Mütalaada, Altaylı’nın Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral’ın “Suyun ısınmaya başladı” paylaşımından yalnızca 9 saat sonra gözaltına alındığı, ardından İletişim Başkanlığı ve Adalet Bakanlığı’nın suç işlediğine dair itham edici paylaşımlarda bulunduğu vurgulandı. Bu durumun, Altaylı’nın masumiyet karinesi ile adil yargılanma hakkını ihlal ettiği ifade edildi.

Hukukçular, Altaylı’nın açıklamalarının seçimlere verilen öneme ve demokratik reflekslere işaret ettiğini, tarihe yapılan göndermelerin ise Cumhurbaşkanı’na yönelik doğrudan bir tehdit ya da fiili saldırı içermediğini belirtti. Basın yoluyla sarf edilen ifadelerin TCK 310. maddede düzenlenen “fiili saldırı” kapsamına girmediğinin altı çizildi.

Mütalaada, “delil karartma” ve “kaçma şüphesi” gibi basmakalıp gerekçelerle verilen tutuklama kararının hukuka aykırı olduğu, Altaylı’nın tutukluluk halinin ifade ve basın özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki yarattığı ifade edildi.

Hukukçular, Altaylı’nın sözlerinin hiciv ve eleştiri hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak şu sonuca vardı:

“Fatih Altaylı’nın dava konusu açıklamaları, eleştiri hakkının kullanılması niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla herhangi bir suç oluşturmamaktadır.”

Gazeteci Fatih Altaylı, 21 Haziran 2025’te YouTube kanalında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden adaylığına ilişkin bir anketi yorumlarken kullandığı ifadeler nedeniyle tutuklanmış, savcılık ise Altaylı’ya “Cumhurbaşkanına yönelik tehdit” suçlaması yöneltmişti. Altaylı yarın ilk kez hâkim karşısına çıkacak.

Prof. Dr. Kayıhan İçel, Prof. Dr. Adem Sözüer ve Prof. Dr. İzzet Özgenç'in, bilimsel mütalaalarını özetlediği 15 madde şu şekilde:

 1. Fatih Altaylı’ya ait YouTube hesabından “Fatih Altaylı Yorumluyor” isimli programın  20.06.2025 tarihli 48 dakikalık yayınında 26.53-29.42 zaman aralığındaki 3 dakika 49  saniyelik süreli konuşmasında, “Cumhurbaşkanının ömür boyu görevine devam etsin mi?” Sorusuna ilişkin halkın %70 oranında olumsuz yanıt verdiği bir anketle ilgili yorum  yapılmasının istenmesi üzerine, bu sonucun doğal bir sonuç olduğunu çünkü halkın  seçimlere ve demokrasiye önem verdiğini, seçtiği kişileri değiştirme yetkisini elinde  bulundurmak istediğini belirterek, bunun geçmişten itibaren geçerli olduğunu  vurgulamak için tarihi bazı olayları dile getirdiği, konuşmanın içeriği bütüncül olarak  bakıldığında konunun seçimler ve demokrasi ile siyasi iktidarın seçimle değişimine ilişkin  olduğu,

 

 2. Gerek Anayasamızda gerek AİHS başta olmak üzere taraf olduğumuz sözleşmelerde,  AYM ve AİHM içtihatlarında, kimsenin kesinleşmiş yargı kararı olmadan suçlu  sayılamayacağına ilişkin masumiyet karinesinin adil yargılama hakkının ana  unsurlardan biri olduğu, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde özellikle yürütme veya  yargısal yetkiler kullanan makamlar dahil olmak üzere tüm kamu otoritelerinin soruşturmaya ve kovuşturmaya konu olaylarla ilgili açıklama yaparken veya bilgi verme  yükümlülüğünü icra edelerken, özenli ve tarafsız bir üslup kullanmaları, bireylerin  kamuoyu önünde suçlu olarak gösterilmemesi gerektiği,

 

 3. Cumhurbaşkanı Başdanışmanının 21.06.2025 günü saat 10.57’de “Altaylıııı!Suyun  ısınmaya başladı” şeklinde açıklama ile 36 saniyelik bir videoyu X hesabından  yayımladığı, yapılan videonun konuşmadaki bazı cümlelerden seçilerek oluşturularak  paylaşıldığı ve böylece konuşmanın anlam bütünlüğü ile ifadelerin konu bağlamından  koparıldığı, söz konusu paylaşımdan sonra Fatih Altaylı’nın takriben 9 saat sonra göz  altına alındığı, 

 

 4. Soruşturma süreci devam ederken Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve Adalet  Bakanı tarafından kamuoyuna yönelik olarak 22.06.2025 tarihinde; Altaylı’nın yorumlarındaki tarihsel örneklerin “Tehdit suçunu oluşturduğu”, “hakaret ve şiddet  çağrısı içerdiği” ve bu nedenle “adli mekanizmaların devreye girdiği” şeklinde, itham edici  ve kişi hakkında toplumda suçlu olarak ön yargı doğurucu nitelikte açıklamalarda  bulunulduğu, Fatih Altaylı’nın 22. 06.2025 günü tutuklandığı,

 

 5. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Adalet Bakanı ve Cumhurbaşkanı  Başdanışmanı’nın ayrı ayrı yaptıkları açıklamalar, suçlu olarak damgalayıcı ve itham  edici nitelikte olduğu, böylece AYM ve AİHM kararlarında da belirtildiği üzere  Anayasa’nın 36. ve 38. maddeleri ile AİHS’in 6. maddesinde güvence altına alınan adil  yargılanma hakkı ve masumiyet karinesini ihlal ettiği, 36 

 

6. Yakalama ve gözaltı işlemleri bakımından şüphelinin ifadesinin alınabilmesi için  öncelikle CMK m.145 uyarınca davetiye ile çağrı yapılmasının kural olmasına ve çağrıya  uymayacağı veya kaçacağına dair herhangi bir somut verinin de ortaya konulmasına  rağmen böyle bir çağrı yapılmadan gibi kamuoyunun gözü önünde gazetecilik mesleğini  icra eden tanınmış bir gazetecinin, bu koşullarda yalnızca ifadesinin alınabilmesi  amacıyla doğrudan yakalama ve gözaltı tedbirlerine başvurulmasının CMK’nın 90 ve 91.  Maddelerine aykırı olduğu ve böylece Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan  kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği, 

 

 7. İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliğince verilen tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesi  koşulu bakımından “doktrin, kanun metni ve gerekçeleri dikkate alındığında” “TCK 310/2  maddesi delaleti ile TCK 106/1 maddelerinde düzenlenen suçu oluşturduğu” sonucuna  varıldığı; halbuki gerek doktrinde gerek içtihatlarda özellikle gazetecilerin bu tür eleştirel  konuşmalarının basın özgürlüğü ve eleştiri hakkı kapsamında kalması nedeniyle tehdit  suçu ve dolayısıyla fiili saldırı niteliğinde olmadığının açıklandığı, bu konudaki görüş ve  uygulamaları dikkate alındığında ortada en azından tartışmalı bir durumun olması  nedeniyle kuvvetli suç şüphesinden bahsedilemeyeceği,  

 

8. Kanunda öngörülen tutuklama nedenlerinin kaçma veya delil karartma riskine dayalı  somut olgularla gerekçelendirilmesi gerektiği halde, kararda yalnızca isnadın niteliği ve  cezanın ağırlığına dayanıldığı, oysa cezanın ağırlığının tek başına tutuklama nedeni  sayılamayacağı, kaçma şüphesinin kişisel bağlar, toplumsal konum ve somut olgularla  desteklenmesinin zorunlu olduğu, hiçbir delil gösterilmeksin kamuoyu önünde tanınan ve  güçlü sosyal bağları olan bir gazeteci bakımından kaçma veya saklanma ihtimalinden söz  edilemeyeceği gibi, dosyanın tek delili olan video kaydının emniyet ve savcılık  kayıtlarında bulunması nedeniyle delil karartma ihtimalinden de bahsedilemeyeceği, bu  nedenle somut bir tutuklama nedeninin ortaya konulmadığı, 

 

9. Tutuklama tedbirinin ölçülülük şartının, soruşturma amacının daha hafif tedbirlerle  sağlanıp sağlanamayacağı değerlendirilerek belirlenmesi gerektiği, CMK m.109’da  öngörülen adli kontrol tedbirlerinin bulunmasına rağmen en ağır koruma tedbirine  başvurulmasının zorunlulukla bağdaşmadığı, ifade özgürlüğü, basın hürriyeti ve eleştiri  hakkı gibi demokratik toplum için vazgeçilmez haklarla doğrudan ilişkili bir durumda  daha hafif tedbirler yeterliyken tutuklamaya hükmedilmesinin Anayasa m.13’te güvence  altına alınan ölçülülük ilkesini ihlal ettiği,  

 

10. Fatih Altaylı hakkında verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda CMK  m.101/2’de öngörülen kişiselleştirilmiş ve somut gerekçelere yer verilmesi gerekirken  yalnızca kanun hükümlerinin tekrarlandığı, basmakalıp ifadelerle yetinildiği ve delil  karartma veya kaçma ihtimaline dair yeni ve somut gerekçelerin ortaya konulmadığı,  yüksek yargı kararlarında da vurgulandığı üzere gerekçesiz veya soyut ifadelerle  tutukluluğun devamına karar verilmesinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiği,  somut olayda video kaydına dayalı dosyada delil karartma riskinden bahsedilmesinin  gerçekçi olmadığı ve gazetecilik mesleğini icra eden Altaylı’nın kişisel durumu dikkate  37 alınmadan verilen kararların CMK m.34 ve m.101/2’ye aykırı olduğu, sonuç olarak  tutukluluğun devamına ilişkin kararların da hukuka aykırı olduğu, 

 

11. Fatih Altaylı’nın programda gerçekleştirdiği konuşmanın bütünlüğü dikkate alındığında  esasen halkın seçimlere verdiği öneme ve demokratik reflekslerine işaret edildiği, tarihe  yapılan göndermelerin ise doğrudan Sayın Cumhurbaşkanının hayatına yönelik bir  saldırı tehdidi değil geçmişteki siyasal tavır ve davranışlara ilişkin genel değerlendirmeler  olduğu, bu nedenle sözlerin Sayın Cumhurbaşkanının yaşamına yönelik somut bir tehlike  doğuracak nitelikte bulunmadığı, Altaylı’nın geçmişe yönelik yorum ve tarihsel olaylara  dair değerlendirmelerinin gelecekte gerçekleşecek bir saldırıya işaret etmediği,  dolayısıyla TCK m.106/1 kapsamında tehdit suçunun maddi unsurlarının oluşmadığı, 

 

12. TCK m.310’un “Cumhurbaşkanına Suikast” kenar başlığı altında düzenlendiği göz  önünde bulundurulduğunda, ikinci fıkradaki “diğer fiili saldırı” kavramının yalnızca  Cumhurbaşkanının vücut bütünlüğünü hedef alan yahut irade serbestisini fiilen ortadan  kaldırabilecek nitelikte cebir veya yaralama mahiyetindeki somut saldırıları kapsadığı,  kanun koyucunun özellikle sözlü saldırıları kapsam dışında bırakmak istediğinin açık  olduğu, bu nedenle sadece sözlü beyanlar veya mecazi ifadelerle tipikliğin oluşmayacağı,  TCK m.310/2’deki “fiili saldırı” kavramının Ceza hukukunda geçerli yorum kuralları  esas alınarak yalnızca fiziksel müdahaleleri kapsadığı, basın yoluyla sarf edilen sözlerin  bu kapsamda değerlendirilemeyeceği, 

 

13. Anayasa’nın 26. ve 28. maddeleri ile AİHS m.10 kapsamında güvence altına alınan ifade  ve basın özgürlüğünün, demokratik toplum düzeninin zorunlu unsurlarından biri olup  yalnızca toplumun kabul ettiği zararsız düşünceleri değil, rahatsız edici, sarsıcı, hatta  kışkırtıcı fikirleri de kapsadığı, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin ancak bu tür  ifadelerin korunmasıyla mümkün olabileceği, kamu otoritelerine yönelen eleştirilerde  kabul edilebilir sınırların özel bireylere kıyasla çok daha geniş olduğunun altının çizildiği,  AYM’nin de ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların demokratik toplumda  “zorunlu” bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve ölçülülük ilkesine uygun olması  gerektiğini, aksi takdirde müdahalenin ihlal teşkil edeceğini belirttiği, somut olayda  gazeteci Fatih Altaylı’nın kamuoyunu ilgilendiren bir anketi yorumlarken tıpkı Prof. Dr.  İlber Ortaylı’nın Uzman Görüşünde de belirttiği üzere tarihsel göndermeler ve söz gelimi  abartı niteliğinde hiciv içeren sözlerinin Cumhurbaşkanı’na yönelik somut ve yakın bir  tehdit oluşturmadığı ve oluşturamayacağı,  

 

14. Kanuni şartların oluşmamasına rağmen Fatih Altaylı hakkında tutuklama kararı  verilmesinin ve tutukluluk halinin sürdürülmesinin ceza muhakemesinin amaçları dışına  çıkılarak ifade ve basın özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki yaratarak gazetecilik  faaliyetlerini cezalandırma ve benzer düşünce açıklamalarında bulunma girişimlerini  sindirme ve baskı altına alma etkisini doğurduğu,  

 

15. Fatih Altaylı’nın, kendisine ait, YouTube üzerinden yayın yapan haber sitesi üzerinden  yaptığı dava konusu açıklamaların, TCK’nin 26 maddesinde öngörülen hakkın  kullanılması bağlamında eleştiri hakkının kullanılması niteliği taşıdığı ve dolayısıyla  hukuka uygun olduğu, herhangi bir suç oluşturmadığı sonuçlarına varmış  bulunmaktayız.

İlgili Konular: #Fatih Altaylı