Uzmanı açıkladı: Pulmoner hipertansiyona dikkat! Pulmoner hipertansiyon nedir? Belirtileri ve tedavisi nelerdir?
5 Mayıs Dünya Pulmoner Hipertansiyon Günü. Türk Kardiyoloji Derneği, Pulmoner hipertansiyonlu hastalara erken teşhis koyarak uygun tedavi stratejileri ile daha uzun ve kaliteli bir yaşam şansı ve bu hastaların günlük yaşamlarında karşılaştıkları tüm fiziksel ve sosyal engelleri azami ölçüde ortadan kaldırmayı hedefliyor. Pulmoner hipertansiyona ilişkin Prof. Dr. Mehmet Akbulut önemli açıklamalarda bulundu.
Birçok hastalık sonucu gelişen ve komplesk bir hastalık olan Pulmoner hipertansiyon (PH), akciğer damarlarında kan basıncı artışı ile seyreden, zamanında doğru tedavi edilmediği taktirde kalp yetersizliği ve ölümle sonuçlanan ciddi bir kalp–akciğer dolaşım bozukluğudur.
PULMONER HİPERTANSİYON İLE YÜKSEK TANSİYON FARKI
Herhangi bir tansiyon aletiyle ölçümü yapılabilen ve yapılan bu ölçümlerle tanısı konulabilen, toplumda oldukça sık görülen yüksek tansiyonla karıştırılmaması gerektiğini aktaran Türk Kardiyoloji Derneği–Pulmoner Vasküler ve Erişkin Doğumsal Kalp Hastalıkları Çalışma Grubu Başkanı ve Fırat Üniversitesi Kardiyo-Pulmoner Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mehmet Akbulut, “Pulmoner hipertansiyon doğası gereği oldukça kompleks bir hastalık olup; kesin tanısı sadece bu konuda uzman merkezlerde, kalp kateterizasyonuyla (anjiyografik yöntemle) konulur. Basınç yüksekliğinin olduğu akciğer damar bölgesine göre hemodinamik olarak üç; pulmoner hipertansiyona sebep olan etkenlere göre ise, klinik olarak beş formu vardır” dedi.
KADINLARDA ORAN DAHA FAZLA
Dünyada pulmer hipertansiyona ilişkin verilerin yeterli olmadığına değinen Prof. Dr. Akbulut, “Dünya genelinde milyonlarca insanın bu hastalığın pençesinde olduğu düşünülmektedir. Her yaş grubundaki insanı etkileyebilen Pulmoner hipertansiyon; erkeklere nazaran kadın cinsiyette 1.8 kat daha fazla görülür” dedi.
HASTALIĞA NEDEN OLAN ETKENLER
Pulmoner hipertansiyona birden fazla hastalığın neden olabileceğini aktaran Prof. Dr. Akbulut şöyle konuştu:
“Pulmoner hipertansiyona sebep olan hastalıklar aynı zamanda, klinik olarak birbirinden farklı beş grup pulmoner hipertansiyon formuna da zemin hazırlarlar.Pulmoner hipertansiyonun ilk formu akciğer atardamarlarının direkt etkilendiği ya da sertleşme, hasarlanma, daralma gibi sorunların meydana geldiği ve Pulmoner arteriyel hipertansiyon (PAH) olarak adlandırılan formdur.
- Bu form, nedenini halen açıklayamadığımız bazı etkenlerle birlikte, bazı gen bozukluklarının meydana geldiği genetik bozukluklar ilaç ve toksinler, bağ dokusu yani romatizmal hastalıkları, doğuştan kalp hastalıkları, karaciğer hastalıkları ve bazı viral ya da HIV, şistomiyazis gibi paraziter enfeksiyonlar sonucu geliştiği düşünülmektedir. Bununla birlikte Pulmoner hipertansiyonun ikinci formu sol kalp hastalıkları; üçüncü formu akciğer hastalıkları ve/veya hipoksi yani düşük oksijen düzeyi; dördüncü formu kronik tromboembolik olaylar (akciğer damarlarının pıhtı ile tıkanması durumu) ya da pıhtı dışı tümörlerin meydana geldiği akciğer damar tıkanıklıkları ve beşinci formu ise mekanizmasını halen tam olarak açıklayamadığımız etken ya da etkenler sonucu geliştiği tahmin edilmektedir.”
BU BELİRTİLER VARSA DİKKAT!
Pulmoner hipertansiyonun belirtilerini aktaran Prof. Akbulut, hastaların en çok nefes darlığı, yorgunluk, göğüs ağrısı, ödem, baş dönmesi, çarpıntı ve ses kısıklığı gibi şikayetlerden yakındığını söyledi.
Akbulut, “Bununla birlikte hastaların muayenelerinde boyun damarlarında genişleme, kalp seslerinde düzensizlik, karında şişkinlik, bacak ve ayaklarda ödem ve özellikle eforla dudak ya da parmak uçlarında morarma gibi dikkat çekici bulgulara da rastlanır” ifadelerini kullandı.
Belirtilerin ve muayenede gözlemlenen bulguların başka kalp-damar hastalıklarında ve astım ya da KOAH gibi diğer hastalıklarda da görüldüğünü söyleyen Akbulut, bu belirtilerin görülmesiyle ilk akla pulmoner hipertansiyonun gelmesi gerektiğini aktararak hastaların vakit kaybetmeden pulmoner hipertansiyon konusunda uzman bir merkeze başvurmalarını söyledi.
Pulmoner hipertansiyonun teşhisi konulması yönünde gidilmesi gereken ilgili alanlara değinen Akbulut, “Pulmoner hipertansiyon karakteristik olarak birbirinden tamamen farklı, pek çok hastalık sonucu geliştiği için, doğası gereği oldukça kompleks bir hastalıktır. Bu nedenle tanı ve tedavi sürecinde, başta kardiyoloji ve göğüs hastalıkları olmak üzere, iç hastalıkları (romatoloji, hematoloji, gastroenteroloji, nefroloji, endokrinoloji) kalp-damar cerrahisi, göğüs cerrahisi, genetik, radyoloji, nükleer tıp ve pediatri gibi pek çok uzmanlık alanının koordineli bir şekilde birlikte çalışmasını zorunlu kılar” dedi.
ERKEN TEŞHİS TEDAVİYİ MÜMKÜN KILIYOR!
Günümüzde her pulmoner hipertansiyon formuna özgü, hastaların hayat kalitesini ve hayatta kalma sürelerini önemli ölçüde iyileştiren, pek çok ilaç ve cerrahi tedavi seçenekleri bulunduğunu aktaran Prof. Dr. Mehmet Akbulut, “Özellikle kronik tromboembolik olaylar (akciğer damarlarının pıhtı ile tıkanması) sonucu gelişen pulmoner hipertansiyon dördüncü formunda uygulanan tedavi yaklaşımları çoğu hastada kür sağlayacak niteliktedir. Bununla birlikte uygulanan tedavi stratejilerinin etkinliklerinin kontrolü için, yaşam boyu her 3-6 ayda bir, tüm hastalar yeniden değerlendirmeye alınmalıdırlar. Bazen tüm çabalara rağmen hedeflenen düzeyde iyileşme ulaşılmayabilir. Böyle durumlarda ise son çare olarak akciğer ve/veya akciğer-kalp nakli düşünülür” dedi.
NELERE DİKKAT EDİLMELİ?
Pulmoner hipertansiyonlu hastaların dikkat etmesi gereken en önemli durumların neler olduğunu açıklayan Prof. Dr. Mehmet Akbulut, şöyle konuştu:
“Doğurganlık çağındaki tüm PH’lı hastalar, olası bir gebeliğe karşı uygun bir doğum kontrolü yöntemi kullanmalıdırlar. Bu hastalarda gelişebilecek olası bir gebelik hem anne için hem de bebek için çoğu zaman ölümcül seyretmektedir.
Grip ve zatüre enfeksiyonlarına karşı, periyodik olarak aşılanmalıdırlar. Araya giren her enfeksiyon hastalığın ilerlemesine neden olur.
Konunun uzmanı fizyoterapistler gözetimi altında, bireysel egzersiz programları uygulamalıdırlar. Periyodik olarak uygulanan bireysel egzersiz programlarından elde edilen yarar, 25 ilacın kullanımından elde edilecek yarardan daha yüksektir.
Özellikle yüksek riskli hastalar (Dünya Sağlık Örgütü’ne göre fonksiyanel kapasiteleri III-IV gibi yüksek olan hastalar) ile, kan oksijen seviyesi sürekli düşük olan hastalar, uçak yolculukları sırasında oksijen tedavi desteği almalıdırlar.
Cerrahi müdahale ihtiyacı olduğu durumlarda, mümkün olduğunca genel anestezi yerine lokal (epidural) anestezi tercih etmelidirler.”
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza