Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Adalet Kültürünün Çöküşü...
Dün, yani 7 Şubat Perşembe günü, Cumhuriyet’te Ümit Zileli’nin “Düz Çizgi” köşesinde, “Utanç…” başlıklı yazısını okuduktan sonra kendi yazımın başına geçtim. Zileli, yazısında Alman papaz Martin Niomüller’in 1930’ların Almanya’sında söylediklerine atıfta bulunuyor. 2013 başının Türkiye’sinde herkesin hatırlaması -ve bir daha unutmaması!- gereken sözler. Niomüller sözlerini şöyle noktalamış: “…Bir gün beni almaya geldiler; yardım istemek için arkamı döndüm ama beni savunacak kimse kalmamıştı…”
Zileli de kendi sözlerini bize atıfla şöyle bağlamış: “Aradan 80 yıl geçtikten sonra, aynı karabasan kader midir?..”
Hayır, kader değildir. Hak edilmiş bir gelecektir. Yıllar ve yıllar boyunca, başta aydınlar kesiminin büyük bölümü olmak üzere, neredeyse tüm kesimleri ile günlük yaşamında adalet düşüncesini boşlamış bir ülkenin hak etmiş olduğu gelecektir.
Türkiye’de hukuk ve adalet kültürü bugün çökmedi. Temelleri çoktan oyulmuştu. Hem de ta en derin noktalarından başlanarak. Belki de komşusu alınıp götürülürken veya komşusunun evi aranır, her şeyi darmadağın edilirken buna aldırmayıp “Neyse, benim başıma gelmedi ya!” diye rahat soluk alabilen ilk “komşu”nun ortaya çıkması ile birlikte başlamıştı.
Adalet düşüncesi, tıpkı ünlü şair Kavafis’in sanat için söylediklerini hatırlatacak kadar hassastır; sanat kadar hassas ve “alıngan” bir kraliçedir. Sizin kapınızı vurup, “ötekilerin” başına gelenleri örnek göstererek “Bak, ben tehlikedeyim, beni korumak için bir şeyler yapabilir misin?” diye sorduğunda, ona yeterince ya da hiç kulak vermezseniz, hemen sessizce çekip gider. Israrcı davranmaz. Ama günün birinde siz onun kapısına gidip, örneğin, “Bana gelmek üzereler, beni kanatlarının altına alır mısın?” diye sorduğunuzda başını çevirecek kadar alıngandır, çünkü daha önce sizin umursamazlık hançerinizle belki de ölümcül yara almıştır.
Gerçek şu ki, bu ülkenin düşünce ikliminde adalet düşüncesi ve adaletin gerekliliği ilkesi hiçbir zaman yeterince kökleşmedi. Hep “adalet düşüncesi” söylemine öncelik tanıyorum, çünkü adalet düşüncesi, hukuktan da önce gelir. Hukuk, adalet düşüncesinin örgütlenmiş halidir. Önce örgütlenmesi gerekenin bilincine yeterince varılmamışsa ya da varılması engellenmiş ise örgütlenmenin ne ölçüde yetkin bir çizgiye ulaştığı veya ulaşamadığı sorusu hiçbir önem taşımaz. Çünkü böyle bir durumda, yani önce adalet düşüncesi ve adaletin mutlak anlamda gerekliliği ilkesi yeterince kök salamamışsa, o zaman en ileri hukuk örgütlenmesi bile sonuçta ancak hukuksuzluk ve adaletsizlik üretebilir.
Geçmiş yıllar boyunca, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan… ve bütün “ötekiler” tutuklanırken “Canım, elbet bir nedeni vardır!” diyenlerle çok karşılaştım. Aralarında kendilerini “meslekten aydın” sayanlar da vardı, sonradan “yetmez ama evet”leri ile sandıkları doldurup böylece kendilerini özgürlüğün önderleri sayanlar da…
Peki ya sonra?
Sonrası şöyle: “Biri Josef K’ye iftira etmiş olmalıydı, çünkü kötü bir şey yapmamış olmasına karşın bir sabah tutuklandı…” (Önemli not: Sadece çeviri bana ait; sözler ise 1920’li yıllarda Franz Kafka diye biri tarafından kaleme alınmış! A.C.)
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Türkiye'deki sağlık sistemi ne durumda? Mersin Tabip Oda
- Çorlu tren faciası davasında 6 yıl sonra karar çıktı!
- Beslenme çantalarının içi boş kaldı...
- Böylesi görülmedi: Tavuk mu horoz mu?
- Özel yeni üye kampanyasını başlattı
- Bugün 23 Nisan! Arşiv görüntüleriyle Meclis'in açılışı..
- Erdal Sağlam'dan ekonomi analizi!
- Belediye başkanı 'sıkıntı olmayan belediyemiz yok' dedi
- Özdağ'dan hükümete Dünya Bankası tepkisi
- Meclis'te gerilim
En Çok Okunan Haberler
- Kayyum rektörün paylaşımına tepki
- Milletvekili sayısı artacak
- Taksim bombacısı için karar çıktı
- Özgür Özel 'kırmızı motosiklet' sözünü tuttu
- 'Asla yalnız yürümeyeceksin'
- Kadınları 'çarşaf'a çağırdılar
- Kapısı açık seyreden otobüsten böyle düştü!
- 'Dükkânı kapat gel diyor'
- Perinçek’in danışmanı Adanur tutuklandı
- Nihal Candan için yeni karar