Bir ölüm, bir soru

21 Şubat 2023 Salı

Geçtiğimiz hafta, hepsi de topluma mal olmuş dört kişiyi birden yitirdik: Hikmet Altınkaynak, Turan Erol, Güngör Mengi ve Vural Savaş. Hepsi de kendi alanlarında topluma önemli katkıları olmuş kişilerdi. Anıları önünde saygıyla eğiliriz. İçlerinden Vural Savaş ile ilgili olarak açığa çıkarılmamış bir hesap olduğundan üstünde durmak isterim.

Vural Savaş, 1997 yılında Anayasa Mahkemesi’nde Refah Partisi’ni kapatma davası açmıştı. Yüksek Mahkeme’nin Refah Partisi hakkında kapatma kararıyla sonuçlanan dava ile ilgili olarak askerlerin kendilerine verdiği brifing üzerine harekete geçmekle suçlanan Yargıtay onursal başsavcısının kendisine yaptığı açıklamayı ölümünden hemen sonra sütununda bir kez daha vurgulayan dostumuz, değerli gazeteci, yazar Saygı Öztürk’ü kutlamak gerek. Ondan başka da olayı anımsayıp üstünde duran kimse olmadı.

***

Vural Savaş, Refah Partisi hakkındaki kapatma davasını 27 Mayıs 1997’de açmıştır.

Askerlerin brifingi ise 10 Haziran 1997’de olmuştur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, önündeki dosyayı inceledikten sonra Fransa’da ve Mısır’da bulunan iki belgeyi getirtmek için yazı gönderilmesi kararı ile ilgili olarak Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın soruşturmayı engellemeye çalışması ve Necmettin Erbakan ile Tansu Çiller’in Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 12 Ocak 1997 tarihli uyarı mektubuna uymayacaklarını beyan etmeleri üzerine davanın açıldığını belirtmektedir. Bu hususlar herkesin malumu olduğundan üzerinde duracak değilim. Keza Vural Savaş’ın talebi üzerine RP’yi kapatan Anayasa Mahkemesi kararına AİHM’nin Batasuna’nın İspanya’ya karşı davasında birçok kez atıfta bulunduğu da biliniyor.

Vural Savaş’tan sonra hakkında laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğu iddiasıyla kapatma davası açılan parti AKP’dir. 2008 tarihinde Abdurrahman Yalçınkaya tarafından AKP’ye karşı açılan davadan önce yapılan değişiklik üzerine bir parti hakkında açılan davada kapatma kararı verilebilmesi için nitelikli çoğunluk gerekmekteydi.

Anayasa Mahkemesi 30 Temmuz 2008 tarihinde başsavcı tarafından istenen temelli kapatma talebinin reddine ama laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olan partinin aldığı Hazine yardımının yarısının kesilmesine karar veriyordu.

Karar her bakımdan ilginçti. Eğer anayasanın 69. maddesi değiştirilmemiş olsaydı tek üyenin muhalefetine karşılık on üyenin kabul ettiği laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olan AKP’nin 6 üyenin kabul, 5 üyenin ret oyuyla kapatılması gerekecekti.

Ne var ki anayasanın 69. maddesi değişikliği nitelikli çoğunluk aradığından kapatma kararı için artık 7 oy gerekiyordu. Kabul oyları 6’da kaldığından kapatma kararı verilememişti.

***

Şimdi burada bir soru geliyor akla: Türkiye’de demokrasi ne zaman ciddi bir tehdit altına girmişti? Üyelerinin çoğunluğunun laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olan Refah Partisi’nin kapatılması kararı verdiği zaman mı? Yoksa 11 üyenin oyunun laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğunu kabul etmesine ve 6 üyenin kapatılması yönündeki oyuna rağmen, AKP hakkında 7 oyluk nitelikli çoğunluk sağlanamadığından Hazine yardımının kesilmesiyle yetinilmesi kararını verdiği anda mı? 11 üyenin 10’unun laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğunu kabul ettiği bir partiye Hazine yardımının yarısının kesilmesi kararı, ihlal ile yaptırım arasındaki büyük oransızlık da göz önünde bulundurulunca ciddiye alınabilir mi?

Bugünün Türkiyesi’nde ciddi bir anayasal yargı denetimi var mı?

Bugünün Türkiyesi’nde Vural Savaş veya Sabih Kanadoğlu gibi cumhuriyet başsavcılarına rastlayabiliyor muyuz?

Demokrasilerde parti kapatılması iyi değildir, evet. Ama salt “Demokraside parti kapatılmaz” demek, demokrasi için yeterli mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları