Neden hiç sormazlar?

08 Şubat 2022 Salı

Bekri Mustafa ramazanda iftardan önce su içerken yakalanmış, zaptiyeler doğru karakola götürmüşler. 

Bu arada ötede ufak tefek bir herif dikmiş bira şişesini kafaya ...

Bekri, “Benimle uğraşacağınız yerde şu herife bakın! Ramazanda hem de bira götürüyor” demiş.

- Sen karışma! O içer, o Hıristiyan, demişler.

Bekri Mustafa adama bakmış, bakmış, sonra eklemiş:

- Bana bak, demiş, dininin kıymetini bil!

Dinbazlık ile birlikte algı yaratmak bir toplumda başarının anahtarı haline gelip sorun çözmek yerine göz boyamak esas olunca her şeyle karşılaşmak mümkün. İstanbul’da sorunları çözmemesi için, AKP’nin önüne her türlü engeli diktiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kar günlerinden birinde çalışmalar sırasında elinde telsiz telefon kamera karşısında poz vermek yerine, mesaiye ara verildiğinde, İngiliz Büyükelçisi ile Boğaz’ın çok ünlü bir lokantasında önceden kararlaştırılmış bir öğlen yemeğine gitmesi kıyametin kopmasına neden oldu. Olayın kendisi normal iken iktidarın ona yaklaşımı, yapılan gizli takipler vb. olayın skandal boyutuna yükselmesine yol açtı.

***

Tabii, siyasetin her gıdımına din karıştırmayı şiar edinmiş dinbaz başka türlü davranamadığından, burada da işe din bulaştırmadan edilemedi ve konu AKP tarafından kafa bulmaya indirgendi; sarhoş, ayyaş muhabbeti de ihmal edilmedi.   

Dinbazlar, işin içine din karışınca saldırgan olmayı da ilke edindiklerinden, içki konusunda da öyle davranıyorlar, “sarhoş - ayyaş” edebiyatı gırla gidiyor ve vatandaşa özel yaşam dayatması haklı gösterilmeye çalışılırken bahane de hazırdır:

“İçki bütün kötülüklerin anasıdır.”

Devletin inancın güvencesi değil de, mubassırı olarak sindirme aracı olduğu yerde kimse de buna karşı çıkamıyordu.

Oysa öyle değildir. Bütün kötülüklerin anası içki değil, içkinin aşırısıdır. Ona karşı dikkatli olurken de yaşam biçimi dayatması yapanlara da karşı durmak gerekir.

Eğer içki bütün kötülüklerin anası olsaydı kullanılmasının serbest olduğu ülkeler, yasak olduğu diyarlardan daha ileri olmazlardı.

Acaba öyle midir? Bakalım.

İtikadının sağlamlığından kimsenin kuşkusu bulunmayan Mehmet Akif şöyle der:

“Gezdim diyarı garbı kâşaneler gördüm.

Gezdim diyarı İslam-ı viraneler gördüm.”

Bugün mutekit insanların da yadsımadıkları gerçek, içkinin serbest olduğu ülkelerin daha mamur, daha özgür, daha namuslu, daha adil,  talan ve yağmaya karşı daha mesafeli, dayanışma konusunda daha ileri, rüşvet konusunda ve çocuklarla kadınlara karşı işlenen suçlar alanında daha az kirlenmiş olduğudur.

***

Bugün aleni veya örtülü içki yasağı uygulayan ülkelerin, her türlü yolsuzluğa, adam kayırmaya, rüşvete, iltimasa açık, kuvvetler ayrılığı ilkesini ayaklar altına almış yönetimleri yargıyı, yürütmenin cezalandırma aracı olarak tek adamın sultasına bırakmış, mazlumu karanlığı her geçen gün daha da artan bir zulüm mekanizmasının parçası olarak, otomatik cezalandırma aracı haline sokmuşlardır.

Bugün, kendi yaşam tarzına uymayanları küçümseyen, horlayan, baskı altında tutanlar, yalnız ülkenin tüm kaynaklarının yağma ve talanına göz yummakla kalmayıp aynı zamanda en altta kalanın cebine el atmış, yoksulun gelirini varsıla transfer eden bir ekonomik düzenin kurucusu ve uygulayıcısı olmuşlardır.

Bunu yaparken de erdemli, mutekit bir kisveye bürünmüş ve vaazını kesintisiz sürdürürken de “İçkinin bütün kötülüklerin anası olsa, içki içmenin serbest olduğu toplumların, resmen veya fiilen yasak olduğu toplumlara oranla daha yoksul, daha az namuslu, daha az erdemli, daha zalim olması gerekmez mi” sorusunu sormamışlardır.

Sahi, içkiyi bütün kötülüklerin anası olarak gösterenler bu soruyu neden hiç sormazlar?

Sakın, asıl kötülüklerin anasının kendi yağma ve talan düzenleri olmasından olmasın!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları