Barış Doster

Ukrayna’nın kararı ve Atlantik’teki çatlak

09 Kasım 2022 Çarşamba

Sonunda beklenen oldu. Günlerdir ABD’deki ana akım medyanın yazdığı üzere, ABD’nin Ukrayna’ya, Rusya’yla müzakerelere dönmesi yönünde yaptığı baskılar sonuç verdi. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski; Rusya’yla görüşmelere açık olduğunu, bunun için birkaç şart sunduğunu açıkladı. Bu açıklama, hem Ukrayna’nın cephedeki durumu hakkında fikir veriyor hem de Atlantik ittifakındaki çatlağı gösteriyor. Tartışalım...

 Birincisi, Atlantik sistemindeki aşınma, ABD’nin gerileyen hegemonyası, yeni değil elbette. ABD; ne müttefikleri üzerinde eskisi kadar nüfuz sahibi ne de hasımlarını, rakiplerini caydırmada etkili. Ukrayna-Rusya savaşı da bunu bir kez daha ortaya koydu. ABD’nin onca itirazına karşın Almanya; Rusya ve Çin’le ilişkilerini geliştirmekte kararlı. ABD’ye direnen Kuzey Kore’den İran’a, Suriye’den Küba’ya dek pek çok ülke var. Şanghay İşbirliği Örgütü genişliyor. Kuşak ve Yol Projesi gelişiyor. ABD’nin, Suudi Arabistan’la petrol üretimi konusunda yaşadığı gerilim ve aldığı olumsuz yanıtlar biliniyor. Hollanda’nın, Rusya’ya yönelik yaptırımları kaldırdığını da unutmayalım.

 İkincisi, ABD’nin dünyaya düzen dayatacak, yeni kuralları zorla kabul ettirecek gücü yok. Hemen anımsayalım, 11 Eylül 2001’de, New York’taki ikiz kulelere yönelik terörist saldırılar sonrasında ABD; hemen ulusal güvenlik stratejisini güncellemiş, kendince daha sert, daha caydırıcı önlemler almaya çalışmıştı. Aynı yıl Afganistan’ı, 2003’te ise Irak’ı işgal etmişti. Dönemin ABD başkanının adından dolayı, kısaca “Bush Doktrini” olarak anılan stratejiye göre ABD; potansiyel, olası, muhtemel, müstakbel tehdit olarak gördüğü hedeflere, rakiplere, düşmanlara karşı, önleyici vuruş ilkesini devreye sokuyordu. Onlardan bir hareket gelmeden, onları kaynağında vuruyor, imha ediyordu. İkincisi, ABD; önünde veya içinde kendisinin olmadığı, rakip devletlerin, bölgesel güçlerin kurdukları ittifakları, doğrudan kendisine yönelik bir girişim olarak, doğrudan tehdit olarak tanımlıyordu. Her iki yaklaşım da uluslararası hukukun açıkça hiçe sayılmasıydı. ABD’nin kendi tehdit tanımına, tehdit algısına, keyfine, çıkarına göre ortaya koyduğu bu doktrin çok öznel, çok bencil, çok küstahtı.

AVRUPA BİRLİĞİ NE DURUMDA?

Üçüncüsü, Atlantik ittifakındaki gerileme, sadece ABD’yle sınırlı değil. İttifakın küçük ortağı Avrupa Birliği’nin de eski çekiciliği, cazibesi yok. Uluslararası değil, ulus üstü bir niteliği olan, egemenlik devrinin söz konusu olduğu bir ittifak olarak dünyada başka örneği bulunmayan AB; kendi içinde önemli sorunlar yaşıyor. Üyeler arasındaki ölçek farkı, öncelik farkı, çıkar farkı, hemen her konuda, her sorunda görülüyor. Ukrayna’daki savaş bunu bir kez daha gösterdiği gibi, pek çok üye ülkede AB’yi sorgulayan, ona karşı eleştirel yaklaşan partiler güç kazanıyorlar. Artık sıkı bir federasyon mu yoksa gevşek bir konfederasyon mu; Avrupa Birleşik Devletleri mi yoksa Birleşik Avrupa Devletleri mi gibisinden tartışmalar da pek yapılmıyor. Her üye kendi canının derdinde.

 Kısacası, dünya dönüyor. Dengeler değişiyor. Eski ittifaklar aşınıyor. Yeni arayışlar güçleniyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları