Barış Doster

Vergi oranları ve toplumsal adalet

16 Şubat 2022 Çarşamba

Temel gıdada KDV oranının yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmesi ve elektrik faturalarındaki vergiler nedeniyle, bir kez daha vergi oranlarını tartışıyoruz. Tartışmalıyız da. Çünkü ülkemizde vergi yükü, emekçilerin sırtında. Toplanan vergilerin yüzde 70’ten fazlası, dolaylı vergilerden oluşuyor. Bu oran OECD ülkelerinde, yüzde 30 kadar. Dolaylı vergilerin en düşük olduğu ülkelerden olan ABD’de ise yüzde 20’nin altında.   

Biliyoruz, bizde vergi düzeni kolay kolay değişmiyor. O nedenle de hangi iktidar yönetirse yönetsin, dolaylı vergilere öncelik veriyor. Paraya sıkıştıkça, dolaylı vergileri artırıyor. Bunun yükü de geniş halk kesimlerinin, emekçilerin, emeklilerin, yoksulların belini büküyor. Kayıt dışı kişi ve kurumların, kayıt dışı kazançları, sadece vergi adaletini değil, toplumsal adaleti, adil bölüşümü, hakça paylaşımı da zayıflatıyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, refahı aşağı çekiyor. Kişiler ve kurumlar; gelirlerine, kazançlarına göre vergi ödemediklerinden, varsıl- yoksul ayrımı gözetilmeden herkesten aynı oranda alınan dolaylı vergi, sınıfsal olarak en alttakileri vuruyor. Yoksulların beslenmesine, barınmasına, giyinmesine, eğitimine, sağlığına yansıyor. Zengin de fakir de suya, doğalgaza, elektriğe, telefona aynı vergiyi ödüyorlar. Ama artan fiyatlardan ve ödedikleri vergiden aynı oranda etkilenmiyorlar. Vergide adaletin ve eşitliğin aşınması, toplumsal barışı ve ulusal birliği de aşındırıyor.  

ÇÖZÜM NE? 

Bu sorunun çözümü için hem tarihimize bakmalı hem ülkemizin ve dünyanın deneyimlerini iyi incelemeli.  

 Anımsayalım. Yaygın olarak İzmir İktisat Kongresi diye bilinen Türkiye İktisat Kongresi, tam 99 yıl önce, 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihlerinde toplanmıştı. Açılış konuşmasını Mustafa Kemal Paşa yapmıştı. Lozan’ın imzasından önce ve Cumhuriyetin ilanından evvel toplanan kongrede, işçi, köylü, tüccar ve sanayici temsilcileri (toplam 1135 delege), oybirliğiyle Misak-ı İktisadi’yi (İktisat Andı) açıklamışlardı. Umutluydular. Coşkuluydular. Kararlıydılar.   

 Peki, günümüzde ekonominin tüm taraflarının katılımıyla böyle bir kongre toplanabilir mi? Hayır. O günkü coşku, bugün emekçide, esnafta, köylüde var mı? Yok. Ekonomideki yapısal sorunları saptayan, yanlış ideolojik tercihleri sorgulayan, kamucu, halkçı, toplumcu seçenekleri öneren, ekonomide devletin payının artırılmasını savunan güçlü bir muhalefet söz konusu mu? Değil.  

Tarımdan kopan genç nüfusu, ekilebilir arazilerin azalmasını, bir türlü tam anlamıyla bitirilemeyen Güneydoğu Anadolu Projesi’ni (GAP), beyin göçünü konuşmayıp neyi konuşacağız? Yanlış teşvik politikalarını, özelleştirmeleri tartışmayıp neyi tartışacağız? Yatırımı, üretimi, istihdamı, ihracatı nasıl artıracağız? Sözde değil özde, gerçek anlamda yeni, verimli, ulusal bir tarım politikasını, sanayi politikasını, kalkınma politikasını ne zaman gündeme alacağız? Planlamayı, yeniden hayata geçirmeden, üretimi, tüketimi, enerjiyi, nüfusu, kentleri, köyleri, tarımı, sanayiyi, hizmetleri, gelir dağılımını, vergi adaletini, verimliliği, ileri teknolojiyi nasıl hayata geçireceğiz?  

 Türkiye’nin asıl bunları tartışması gerekiyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları