6 Ocak’ın yıldönümünde, faşizmin anatomisi

10 Ocak 2022 Pazartesi

Dünyanın en büyük ekonomisine, ordusuna sahip ABD’de “süreç olarak faşizm” yalnızca ABD halkının değil, aynı zamanda dünya halklarının güvenliğine yönelik büyük bir tehlikedir. 

Bu nedenle, Mussolini’nin “Roma Yürüyüşü”nü, Hitler’in “Birahane Derbesi”ni anımsatan, 6 Ocak kalkışması iki açıdan önemli. Birincisi Kalkışma, ABD’de siyasi-kültürel kutuplaşmanın derinliğini, demokrasideki çürümeyi gözler önüne serdi; bir iç savaş olasılığını gündeme getirdi. Sosyal bilimlerde, iç savaş tehlikesi üzerine tartışmaları hızlandırdı. İkincisi, kalkışma ABD’de faşist hareketin toplumsal özelliklerine ilişkin önemli ipuçları veriyordu. Bu kalkışma karşısında büyük sermayenin tutumu da önemliydi.

ALT SINIFLARIN DEĞİL…

6 Ocak’tan önce faşist hareketin, beyaz işçi sınıfının marjinal kesimlerinden, yoksul, işsiz insanlardan oluştuğuna ilişkin bir kanı yaygındı. Ancak Chicago Üniversitesi Güvenlik Tehditleri, bölümünün 6 Ocak kalkışmasıyla ilgili, hakkında iddianame olan 716 sanık üzerinde yaptığı araştırma, bunu destekleyen kimi anketler bu kanının doğru olmadığını gösteriyor. İsyancıların yüzde 93’ü beyaz, yüzde 86’sının erkek ama çalışma kayıtlarına ulaşılan 501 sanığın, yarısından fazlasının beyaz yakalılardan (yüzde 28), işyeri sahiplerinden (yüzde 26), doktor, avukat, muhasebeci, mimar gibi orta sınıf serbest meslek sahiplerinden (yüzde 19) oluştuğunu, hatta aralarında şirket yöneticilerinin de (CEO) olduğunu gösteriyor. Bunların yalnızca yüzde 7’si işsizlerden oluşuyormuş. Araştırma, 716 kişinin büyük çoğunluğunun lise (yüzde 46) ve yüksekokul (yüzde 48) mezunu olduğunu, faşist hareketin sanıldığı gibi eğitimsiz insanlardan oluşmadığını gösteriyor. 

İsyancıların yüzde 56’sının büyük kentlerden, yüzde 22’sinin orta büyüklükteki kentlerden gelmiş olması, ABD’de faşizmin esas olarak bir kent hareketi olduğunu düşündürüyor. Dahası bu isyancıların geldiği kentlerde, Cumhuriyetçi ve Demokrat oyları birbirine çok yakınmış ve beyaz nüfusun toplam kent nüfusu içindeki oranı hızla azalıyormuş. Bu isyancıların yüzde 61’i de 35 yaş ve altında… Kalkışmaya katılanların yalnızca yüzde 14’ü örgütlü faşist grupların üyesiymiş. Araştırmayı destekleyen kamuoyu yoklamaları, faşist hareketin ABD toplam nüfusu içinde 13 milyon ile 28 milyon kişi arasında olduğunu hesaplıyor.

Amerikan faşizmi de klasik faşist hareketlerin ilk evresinde görülen özellikleri sergiliyor: Bu aşamada faşist hareket esas olarak, orta sınıfların toplumsal ayrıcalıklarını kaybetme korkusundan besleniyor. Bu aşamada, özellikle önem kazanan kültür savaşlarını bu korku tetikliyor.

YA BÜYÜK SERMAYE

Yeni Faşizm” başlıklı kitabımda da vurguladığım gibi, faşist hareket esas olarak büyük sermayenin dışında gelişir (bu durum kimi kapitalistlerin harekete destek vermediği anlamına tabii ki gelmez). Büyük sermayenin, bir sınıfsal seçenek olarak faşizme yönelmesi, onu bir sınıf mücadelesi aracı olarak kullanması, bu hareketi tek seçenek olarak görmesiyle, liderliğini satın alabileceğine inanmasıyla başlıyor.

İkinci araştırma da bu konuyla ilgili. 6 Ocak kalkışmasından sonra, ABD’nin en büyük şirketlerinden 200’den fazla CEO ve ABD iş çevrelerinin en büyük örgütü ABD Ticaret Odası, seçim sonuçlarını kabul etmeyen Temsilcilere, daha sonra da oy vermeyi zorlaştıran yasaları destekleyenlere mali yardım yapmayacaklarını açıkladı. New York Times’da, yüzlerce ismi kapsayan tam sayfa bir ilan yayımladılar. O aşamada açık ki büyük sermaye Trump hareketine, faşizmin “büyük yalanına” karşı tavır alıyordu.

Ne yazık ki yıl sonuna doğru bu tutum değişmeye başlamış. Washington’da Sorumluluk ve Etik İçin Vatandaşlar adlı bir örgütün araştırmasına göre, aralarında Boeing, Pfizer, General Motors, Ford Motor, AT&T, UPS, General Dynamics gibi dev isimler de olan 700 şirket, verdikleri sözden dönerek Trump yanlısı 183 temsilciye yaklaşık 18 milyon dolar bağış yapmışlar.

Bu, ABD siyasetinin ölçülerine göre çok ufak ve küçük parçalardan oluşan bir bağış. Ayrıca, Yale Üniversitesi’nden Prof. Jeffrey Sonnenfeld, 200 CEO ile yaptığı görüşmeden sonra yayımladığı bir yorumda, sözünden dönenlerin oranının yüzde 22 düzeyinde kaldığını söylüyor. Belli ki büyük çoğunluk hâlâ karar vermiş değil ama çözülmenin başlamış olması düşündürücü.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları