KYİ’ye karşı KAYO

14 Temmuz 2022 Perşembe

Son G7 toplantısından, Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne (KYİ) karşı Küresel Altyapı ve Yatırım Ortaklığı (KAYO-PGII) inisiyatifi çıktı. G7 grubu KAYO’nun arkasına, 2027 yılına kadar 600 milyar dolar koyacakmış. Ancak, bu fon, “yardım ya da hibe değil, gelişmekte olan ülkelerin demokrasilerle işbirliğinin yararlarını görmelerine yardım edecek stratejik yatırımları temsil ediyor” (Biden).

ANLAMIYOR MU? İKTİDARSIZ MI?

ABD liderliğinde Batı, onun bir ifadesi olan G7 ülkeleri liderleri ya Çin’i ve KYİ’yi anlamıyorlar ya da anlıyorlar ama ellerinden pek bir şey gelmiyor. Çin üzerine bu kadar çok araştırma varken bence ikinci olasılık daha güçlü. 

Bu olasılık, Çin’in kapasiteleri yükselirken Batı’nın ekonomik, siyasi hatta kültürel kapasitelerinin (bir anlamda “ekolojik üstünlüğünün”) gerilemekte olmasıyla ilgili ve NATO’nun Asya Pasifik havzasına gözünü dikmesine bağlı olarak, tehlikeli askeri seçeneklerin öne çıkmaya başladığını düşündürüyor. 

G7 ülkelerinin gündeme getirdiği 600 milyar dolara gelince, birincisi bu 600 milyarlık fonun esas olarak özel sektör yatırımcılarından kaynaklanması planlanıyor. Bu yatırımcıları gelişmekte olan ülkelere yönlendirmek, geri kalan fonları da hazineden karşılamak için, günün ekonomik krizi ve istikrarsız yönetimler (en azından Biden, Macron, Johnson ve sonrası) koşullarına hangi ülke ne yapabilir belirsiz. Buna karşılık Çin yönetiminin elinde gerektiğinde hızla devreye sokulan, planlanarak yönlendirilebilen büyük fonlar var.

İkincisi, KAYO, “demokrasilerle çalışmanın yararlarını” gösterecekmiş. Gelişmekte olan ülkelerin yönetici kuşakları, entelijansiyası bu “yararları”, sömürgecilik döneminden, II. Dünya Savaşı sonrasında krediler ve “yardımlarla” yaratılan bağımlılık ilişkilerinden, “demokratikleşme” adına yapılan siyasi-askeri müdahalelerden, mali şantajlardan gayet iyi biliyorlar; bugün “demokrasiler ittifakı” denen şeyin, Ortadoğu’nun despotik rejimleriyle kucaklaşmasını, ABD ve İngiltere’de parlamenter rejimlerin içinde krizlerini ibretle izliyorlar. “Demokrasiler ittifakı” ülkelerindeki “yapısal ırkçılık” da cabası. ABD’nin Bağdat’ta, Felluce’de yarattığı yıkımı, İşkence resimlerini unutmak da olanaksız.

DÜMENİ KIRILMIŞ GEMİ

ABD liderliğindeki Batı ittifakı fırtınalı denizlerde dümeni kırık, patlayıcı maddeyle dolu bir gemiye benziyor. Üstelik bu geminin nereye doğru sürüklendiği hangi limana çarpacağı da belli değil.

“Batı”nın ekonomik modeli 2008’den bu yana tam anlamıyla bir enkazdır, Trump, Johnson gibi “liderler” üreten, toplumları derin biçimde kutuplaşmış iki merkez ülkenin siyasi modellerinin işlediğini savunmak kolay değildir. Yakında bu iki ülkeye Fransa, İtalya ve Almanya da eklenebilir.

Kültür endüstrisinde, biteviye “dünyanın sonu” fantezileri üreten “Batı”nın geleceğe ilişkin herhangi bir ekonomik ve kültürel projesi de yoktur.

Buna karşılık, Çin yönetimi ülke içinde “kapsamlı ulusal güç” (ekonomik gelişme, teknolojik inovasyon, askeri güç) bölgeye ve dünyaya yönelik “Tian Xia” (Çin merkezli bir “ortak” gelecek anlamında) projeleri, ÇKP’nin ideolojik/kültürel liderliğinde, devletin planlayıcı, yönlendirici (tabii ki disiplin ve cezalandırma rejimiyle) iradesi altında çalışan, teknolojik sınai gelişmeye dayalı bir kapitalist modeli var.  

Doğal olarak, bu kapitalizmin de krizlerden kaçınması olanaksız. Ancak, halkını (olası muhalefeti) en ileri dijital teknolojilerle yakından izleyen, denetleyen, gerektiğinde kaynakları, ekonomik-siyasi şokları emecek biçimde hızla harekete geçirebilen, bir anlamda geleceğin kapitalizmine çok daha uygun, bir modelin krizlerle yaşama şansı, Batı’nın parlamenter sistemlerine ve piyasa ekonomisine kıyasla daha yüksek. (Devam edecek)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları