Siyasal İslamın ‘uzun yürüyüşü’

05 Şubat 2024 Pazartesi

Değerli yazarımız, Oktay Ekşi’nin, Erdoğan’ın “Diyanet Akademisi”nin ilk mezuniyet töreninde yaptığı konuşmayı yorumlayan “Nihayet savaş açıldı” başlıklı yazısını (3/02/24) okurken AKP hükümete geldiğinden bu yana işlediğim “pasif devrim” kavramını düşündüm. Ekşi’nin aktardıklarına bakınca da bu “pasif-karşıdevrimin” ve liderliğinin en az 30 yıl önce şekillenmeye başladığı, Gramsci’den iki kavramı ödünç alırsak kimi zaman bir “cephe savaşıyla” (bütünü etkileyen bir hamle) sıçrayan “mevzi savaşlarıyla” (parçaları etkileyen hamleler) ilerlediği görülür. Erdoğan’ın Diyanet Akademisi’ndeki konuşması yine bir “cephe savaşı” noktasında olduğumuzu düşündürüyor.

PASİF KARŞIDEVRİM

Erdoğan, 1994 yılında Refah Partisi’nin Ümraniye ilçe teşkilatının açılışında yaptığı konuşmada “Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor... Yahu bu millet (‘Biz’ ve ‘Millet’ kavramlarını eşanlamlı kullandıklarını unutmadan-EY) istedikten sonra, tabii elden gidecek yahu!...” demiş ve eklemiş “Biz hazmettire hazmettire geliyoruz...” (abç)

Ben 2000’lerin başında uyandım ve “pasif devrim” temasını 2007 seçimlerinden önce işlemeye başladım (Tempo, Cumhuriyet). Bu pasif devrimin bir “süreç olarak faşizm” olduğunun ayırdına varmam için bir 10 yılın daha geçmesi gerekti. CHP liderliği hâlâ uyanamadı. 

Diyanet Akademisi siyasal İslamın entelijensiyasının (egemen sınıfının) ideolojisini, bu sınıfın gelecekteki bireylerinin öznelliklerini üreten bir kurum; belki de inşa edilmekte olan devletin ideolojik aygıtlarının en önemlisi... Erdoğan’ın burada yaptığı konuşmayı, “İslamın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında dinin bizatihi kendisine husumettir... İnanıp inanmama, yaşayıp yaşamama tercih meselesidir. Dinin emirlerine dil uzatmak başka bir konudur. (...) Bu ülkenin hukuku savunmakla görevli kimi baroları, kelimei tevhit lafzının yazılı olduğu bayraktan rahatsız oluyor, suç duyurusunda bulunabiliyor” sözlerini bu mekânın özelliğini de düşünerek değerlendirmek gerekiyor.

Erdoğan, totaliter bir din devleti projesini dile getirdi. Hatay’da sarf ettiği, “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez” sözleri de bu totaliter projeyi yansıtıyordu. Erdoğan akademideki konuşmasında, bu projeye biat etmeyenleri, dini hedef almakla suçladı, “Biz öyle bir nesil yetiştirmeliyiz ki Filistin’in düştüğü duruma düşmemeliyiz” derken projesine karşı çıkanlarla Siyonizm arasında bir paralellik kurdu. Belli ki Erdoğan siyasal İslamın 30 yıldır, “hazmettire hazmettire” inşa etmekte olduğu totaliter din devleti (kapitalizmde olduğumuza göre “faşizm” demekte bir sakınca yok) projesinin tamamlanmak üzere olduğunu düşünüyor. Bu konuşmanın seçimlerden önce, o mekânda yapılmış olması da yeni bir “cephe savaşı” olasılığına işaret ediyor. Muhalefet ise tamamen hazırlıksız ve dağınıktır!

‘SEZAR’ VE DİĞERLERİ

Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekir! Erdoğan’ın bu konuşması, onun siyasal İslamın arzuladığı devlet biçimine, total kültürel egemenliğin önemine ve düşmanlarının kimliğine ilişkin uzun erimli, en az 30 yıldır pratiğini belirleyen bir vizyona sahip, bir “street fighter” (var olan duruma göre kavga etmeyi bilir, kazanmak için ne gerekirse yapar, kural, üslup, tarz tanımaz) olduğunu da gösteriyordu.

Buna karşılık, son 30 yılda CHP liderlikleri, genelde Cumhuriyetçi ve sosyalist muhalefet, topluma bu “pasif karşıdevrime” direnecek bir vizyon, bir pratik ve bu “street fighter”ın karşısına çıkabilecek bir liderlik sunamadı. Böylece Cumhuriyetçi, sosyalist muhalefet elindeki mevzileri teker teker kaybetti, sıra İstanbul, İzmir, Ankara’ya ve nihayet anayasaya (ironiye bakar mısınız: O anayasaya hayır demişti) geldi. Seçimlere giderken CHP’nin kararsızlıklarına, DEM’in tutarsızlıklarına, solun dağınıklığına bakınca, muhalefetin o mevzileri koruyabileceğini, bir “cephe savaşını” göğüsleyebileceğini düşünmek iyice zorlaşıyor.

Ancak, umudu yeşertmek için yapılabilecek şeyler de var: Ayna karşısında bir öz değerlendirme, özveri, kararlılık, cüret, sabır ve dayanışma ruhu. Üstelik hepsi birden aynı anda ve her yerde... İsterseniz son perşembe yazıma bir kez daha bakabilirsiniz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları