Cumhuriyeti Diriltmek

29 Ekim 2022 Cumartesi

Necati Tosuner, son çıkan kitabı “Salgında Öyküler”de, toplum olarak ruh halimizi şöyle betimlemiş:

“Geldiğinden haber olunan, nasıl bir gelişle ve ne zaman buraya ulaşacağı -hemen hemen kesin bir biçimde- önceden bilinen ama hiç önemsenmeyen bıkkınlık, ortalığı öyle hiç gürültü etmeden kaplarken, insanlar ona anlamsız sayılabilir bir şaşkınlıkla bakıyordu.”

Bize, uygarlaşın, kendi kendinizi yönetin, yobazlığa teslim olmayın, bilimle aydınlanın, üretin, insanca yaşayın, birbirinizle didişmeyin, yöneticilerinizi dikkatli seçin diye bir Cumhuriyet bırakmışlar, tam tersi olmuş.

Darbedir, ihanettir, kandırmacadır, satıştır, dönekliktir derken Cumhuriyete karşı yapılacak her türlü cambazlık sonrası toplum, 20 yıl önce, bir bağnaz kadronun giderek tüm özgürlükleri baskılayan iktidarı altına girdi. Dünyadaki tüm atılımlara ayak direttiği ve bağımsız davranabilme yetisini yitirdiği için çürüyüp çöken işbirlikçi bir hanedanın özlemcisi olan ve dini istismar eden bu kadro, başa geçtiğinden beri toplumu gerdi, gericileştirdi, ayrıştırdı, yorgun düşürdü, bıktırdı.

O bıkkınlık, Necati Tosuner’in öyküsündeki gibi ortalığı sessizce kapladı ve şimdi yurttaşlar ona anlamsız bir şaşkınlıkla bakıyor.

Öyleyse, toplumu sarsmak gerek. Uyarmak, uyandırmak, doğrusunu göstermek, en önemlisi “Senin bir Cumhuriyetin var, ne duruyorsun, sahip çık” demek gerek.

Cumhuriyeti ancak üstündeki ölü toprağını atacak olan toplum yeniden diriltebilir. 

Beklenti ve inanç bunu gerektirir.

DÜŞÜNME VARMIŞ GİBİ

Devrimleri savunması gerekenlerin suskunluğu, ödüncülüğü; ister istemez karşıdevrimcileri azgınlığa itiyor.

AKP’li Mahir Ünal’ın “Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, bütün düşünmemizi yok etmiştir” sözleri, iliştirilmiş basını, işi “Yazıyı değiştirmek bir soykırımdır” demeye kadar vardırdı.

Ümmetçiye ulusun ve ulusal dilin ne olduğunu anlatmak ne denli zorsa, kör cahile ya da cahil kalmakta direnene Türk alfabesinin okuma yazmayı ne denli kolaylaştırdığını kabul ettirmek de o denli zordur.

Yüzyıllarca düşünceyi, düşünmeyi ve düşünüleni yaymayı yasaklamış, yok saymış, dogmadan kafasını kaldıramamış, kendi halkına ve topraklarına yaban diye bakan bir imparatorluğu hortlatmak isteyenlerin 21. yüzyılda vardıkları yer ortadadır:

Cumhuriyetin 100. yılı şerefine sansür yasasını çıkardılar. Devletin televizyonu, belgesel dizisindeki antilopların “edep yerlerini” kapatıyor. Ülkenin ulusal çıkarlarını savundukları için emekli subaylar içeride. Kadınlar yasaklı, kadınlar köle.

Üniversiteler medreseye dönüştürülmüş. Sübyan mektepleri açılmış. Okullar baştan aşağıya imam okulu olmuş. Hizbullahçılara, Talibancılara “Âlimler ve Medreseler Birliği” toplantısı düzenletiliyor. Kamu kurumlarında tarikat ve cemaatler cirit atıyor.

Halkın cebi delik, Hazine tamtakır. 

Düşünmeyeceğiz, konuşmayacağız, yazmayacağız. Yalnızca Saray’daki  konuşacak, yerecek, suçlayacak. 

Osmanlı’nın yok saydığı gürül gürül Türkçe ile ne demiş Karacaoğlan?

“Yiğit yiğide yâr olur / Kötülerde ham süt olur / Kara gün ömrü az olur / Gamlanma gönül gamlanma”

NE OLACAK ŞİMDİ?

Durup dururken yapılan türban çıkışı, döndü dolaştı, “sapkın akımların dayatmalarına karşı ailenin korunması” da eklenerek anayasa değişikliği önerisi hazırlanmasına, “Sıkıyorsa gel bu işi referanduma götürelim” çağrısına değin gitti. 

Tüpü sıkarsanız, macunu geri sokmak olası değildir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları