Başbakanlık değil, Cumhurbaşkanlığı kalktı!

07 Eylül 2022 Çarşamba

16 Nisan 2017 anayasa değişikliği referandumundan sonra başbakanlık sisteminin kaldırıldığı, yerine cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirildiği genel kabul gören bir yaklaşım. Ancak 2018’den bu yana uygulamaya geçen sisteme baktığımızda, aslında kalkan başbakanlık değil, cumhurbaşkanlığı!

Tüm Türkiye’yi kucaklayan bir makam olarak toplumca da benimsenen Çankaya Köşkü’nün ruhu artık yok. Bunun yerine parti genel başkanlığının güçlendiricisi olan, günlük icraatın, siyasetin bir parçası haline gelen “en üst makam” var.

Yakın geçmişten bugüne cumhurbaşkanlığı, bu makama gelenlere göre şekillendi. Kenan Evren 12 Eylül Anayasası’nın halkoyuna sunulmasıyla birlikte cumhurbaşkanı oldu. Yetkilerini de büyük ölçüde kendisi belirledi. Bir bakıma Evren’in arzularına göre yetki ve sorumluluklar oluştu. Daha sonra siyasetin içinden gelen Turgut Özal ve Süleyman Demirel’e, başbakanlığın icra gücünden sonra cumhurbaşkanlığı dar geldi. 

10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer bambaşkaydı. Sezer’in Çankaya Köşkü’ndeki işlevinin en çok yüzde 20’si kamuoyu tarafından biliniyor! 

***

Sezer’den sonra bu makama oturan Abdullah Gül, Erdoğan başbakanlığındaki hükümetin hiçbir icraatını geri çevirmedi. 836 kanunun birkaçı dışında tümünü onayladı. Onlar da Meclis’ten aynen geçip tekrar Gül’ün önüne geldi, onay aldı. 

Gül’den sonrası Erdoğan... Gelinen noktada Erdoğan tüm yetkileri elinde topladı topladı, geriye muhatap olacağı bir kurum kalmadı. Her şey kendisi! 

Nasıl tek ayaklı masa düzgün durmazsa Erdoğan’ın şahsımlaştırdığı sistem de her yerinden dökülüyor. Her şeyden önce ortada kurallarıyla ve kurumlarıyla işleyen bir yapı kalmadı. 

Meclis devre dışı kaldı. TBMM’de komisyonlarda da görüşülüp genel kurulda son şekli verilen yasaların yerini cumhurbaşkanlığı kararnameleri aldı. 

Zaman zaman gazeteciler de dil alışkanlığıyla Bakanlar Kurulu diyor ama ortada böyle bir kurul da kalmadı. Ortada sadece cumhurbaşkanına bakanlar var. 

“Kurul” ortadan kalkınca bakanlar arasındaki bağ da koptu. İşlevleri iç içe giren bakanlar bile Saray üzerinden haberleşiyor. Bunun devamında bakanın sorumluluğu altındaki kurumları ile bağını sağlayacak  “müsteşarlık” da kalktığı için çarkları birleştiren zincirler de yok. 

***   

İşte böyle bir tabloda 13. cumhurbaşkanı seçilecek. Cumhur İttifakı’nda kararları iki kişi veriyor, Millet İttifakı’nda altı kişi. Siyaset böyle bir “dengeye” oturdu. 

Eğer gerçekten de işleyen, kuralları ve kurumları oturmuş bir demokrasi isteniyorsa bu, cumhurbaşkanı adayını belirleme şeklinden başlayabilir.

Akıllarda şöyle bir soru işareti bile var:

Ya Erdoğan’ın yerine seçilecek kişi de elindeki yetkileri sever, devretmek istemezse? Ya hemen onun etrafında oluşacak, “güce tapan” ve “güç kullanmayı seven” halkalar, değişime izin vermezse?

Bütün bu soru işaretlerini ortadan kaldırmanın başlıca yolu, demokrasiye olan bağlılığı tam olan bir cumhurbaşkanı adayını bu makama yakışır bir yöntemle seçmektir. 

Kapalı kapılar ardında, karşılıklı hesaplarla belirlenecek bir adayla yeni bir heyecan nasıl yaratılabilir?

Her şeyden önce değişim heyecanının toplumu da sarması gerekli. Halk kendiliğinden heyecana gelmez. Siyaset sanatının başlıca işi budur.

Böyle bir süreç başlatılamazsa dünyaca tanınmış Türkolog Jean Paul Roux’nun şu tanımı bir kez daha yaşama geçer:

Türk devletlerini yönetenler iki şeyi yapamadığı için çok zor durumlara düşmüştür; gücü paylaşmak ve gücü devretmek!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

100. yılı yaşamak! 7 Mayıs 2024
Güven end-eksi! 2 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları