Olaylar Ve Görüşler

Montrö Sözleşmesi Hakkında Az Bilinenler… - Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV

13 Nisan 2021 Salı

Türkiye Cumhuriyeti’nin dış ilişkilerinin temel metinlerinden biri olan bu yazılı antlaşma üstüne 1936’dan bu yana çok yayın yapıldı. Benim de Türk dış siyaseti konusunda 400 sayfalık henüz basılmamış İngilizce bir araştırmam vardı. Çok sayıda öteki tezlerim, yazanaklarım, ABD’de tümünden tam numara aldığım bütün sınav kâğıtlarım ve birçok kitaplarımla birlikte 1972’de Mülkiye’de (SBF) odamdan ve evimden güvenlikçilerce alındı ve hiçbiri geri gelmedi. Az bilinen kimi Montrö bağlantılarını bu yazıda belleğimden özetleyeyim.

Önce şu önemli gerçek bilinmeli: 1920-30’larda Almanya, İtalya, Fransa, Japonya ve birkaç devlet daha, ilgilileri önce inandırma ve yazılı antlaşma seçeneğini önemsemeyerek başkalarının topraklarına askerleriyle girdiler. Bu örneklere bakarak Ankara’daki karar vericilere, 1936’da Türk boğazlarına kendi askerlerimizi sokup egemenliği de tek başımıza üstlenmeyi Britanya gibi birkaç devlet önerdi. Hakkınızdır, kimse engelleyemez” dediler. Ankara hukuk, yazılı metin ve katılanların tümünün onayından yanaydı. Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışan da herkes için bağlayıcı olan da buydu.

SEÇKİN ÖNCÜLER

Oysa Fransa daha 1923’te, Belçika askeriyle birlikte, Ruhr’u, yine Fransa tek başına 1925’te Düsseldorf, Duisberg ve Ruhrort’u ele geçirmişti. Uzakdoğu’da Japonya Şanhayguan’a el koyunca tüm Güney Mançurya’yı almış oldu. Almanya’da Hitler Polonya’nın berisinde kalmış olan Doğu Prusya’ya ulaşacak bir koridor” peşindeydi. Koridor diye başlayıp Polonya’nın tüm batısını aldı. 1935’in Mart ayında, Versay Antlaşması’ndaki silahsızlanmayla ilgili maddeleri uygulamayacağını resmen açıkladı. Aynı yıl Eylül’de Mussolini Habeşistan bunalımını başlattı. Montrö’nün imzalandığı 1936’da Almanya Rhineland’a zorla girdi. İtalya da Addis Ababa’da egemen olmuştu.

Akdeniz’de kimi denizaltılar korsanlık yaparken TC, Nyon Konferansı’nın seçkin öncüsüydü. Bulgaristan ile Arnavutluk, Türkiye’nin başını çektiği Balkan Paktı’na katılmış olsalardı, Alman faşizmi güneydoğu Avrupa’ya belki uzanamayacaktı. Hiç değilse Sadabad Paktı sayesinde doğu komşularımız savaş cehennemini yaşamadılar. Ama çevremiz altı yıl yangın yeriyken gerçek barış, dinginlik, rahat ve cennet bölgesel güvenlik sözcüsü Türkiye’deydi. Deneyimli ve uzak görüşlü Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü tarihten gereken dersleri çıkarmışlardı. Osmanlı 1914-18 Dünya Savaşı’na itildiğinde, bağlaşığı Almanya, 1903 tarihli Schlieffen Planı’na göre, zaten yenik durumdaydı. O zaman, Karadeniz’e geçen Alman Amirali Souchon başlarına fes taktırdığı kendi Goeben zırhlısı denizcileriyle Odesa, Sivastopol ve Theodosya Rus limanlarını bombalayınca Osmanlı da kendini ateşin içinde ve daha ilk gün yenik safta buldu.

ÜLKEMİZİN GÜVENCESİ

Montrö 1939-45 Dünya Savaşı’nda da bugün de ülkemizin güvencesidir. Bunu bilen İnönü ve büyükelçilerimiz uygulamada içtenlikli ve titizdiler. Güvenliğin değerini bilen halkımız yurtsever aydınlarımızın duyarlılığını anlayacaktır. 1939-45 yıllarında birkaç Alman, bir de İtalyan gemisi boğazlarımızın yakınına ulaştılar. Denetlendiklerinde bu ufak Alman teknelerinde top, mitralyöz, bomba, fişek ve hiçbir silah bulunmadı. Bu durumda ancak ticaret gemisi olabilirlerdi.

SAHTE KİMLİKLİ GEMİLER

Hemen eklemeliyim. Görüntüleri bir yana, gerçekte savaş gemileriydiler. Silahlarını söküp Akdeniz’de Alman denetimindeki Brindisi Limanı’nda bırakıyorlar, boğazlarımızdan geçtikten sonra Romanya’da Köstence’ye gidip sökülen topları yerlerine takarak Sovyet gemilerine saldırıp batırmayı tasarlıyorlardı. Britanya belgeleri incelendiğinde, denize ilk indirildiklerinde Kriegs transport” (Savaş ulaşımı) göreviyle savaş gemisi” konumunda sınıflandırıldıkları görüldü. Mussolini İtalyası’ndan gelen Tarvisio” adlı gemi de böyleydi. Gerçek kimlikleri anlaşılınca, Türk boğazlarından geçmelerine izin verilmedi. Ankara’daki ilgili görevliler bu konuda son derece ciddi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne bağlı ve kuşkusuz vatanın yüce çıkarlarının ve haklarının hizmetindeydiler. Bu konuda duyarlı olmak bir yurttaşlık görevi, yabancıların oyununa gelmeme istenci ve olası çatışmalara yol açmama dikkatidir.

PROF. DR. TÜRKKAYA ATAÖV



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları