Olaylar Ve Görüşler

Sağlıkta şiddet ve artan hekim göçü - Prof. Dr. Can CEYLAN

07 Eylül 2023 Perşembe

Gün geçmiyor ki bir sağlık çalışanı fiziksel ya da sözlü saldırıya uğramasın. Bunlar; hakaret, yaralama, tartaklama şeklinde onur kırıcı saldırılardan, cinayete kadar ileri gidebilmekte. İnsan sağlığı için yemin ederek hekimliğe başlayan bir meslek sınıfının, böylesi bir tutumla karşı karşıya kalması son derece düşündürücü. Hekimin çalışma ortamında maruz kaldığı baskılar, ağır çalışma koşulları, yoğun depresyon gibi nedenlerle kendi canına kıyması da bir o kadar üzücü.

Geçmişe bakıldığında, tıbbiyelilerin tarihimizde saygın bir yere sahip olduğunu görmekteyiz. Ulusal savaşım yıllarında önemli sorumluluklar üstlenen İttihat ve Terakki Cemiyeti, askeri tıbbiyede kurulmuş; 1912’de kurulan Türk Ocağı’nın temelleri de 1911’de tıbbiyeliler tarafından atılmıştır. Balkan, Çanakkale ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında çok sayıda hekim, tıbbiyeli öğrenci cephede görev almış, çok sayıda şehit verilmiştir.

BÜYÜYEN SORUN

1919’da Bandırma Vapuru’yla Samsun’a çıkan heyetin içinde üç tıbbiyeli vardı. Dr. Refik Saydam, Dr. İbrahim Tali Öngören ve Dr. Behçet Adil Feyzioğlu, sonraki dönemde de ülkeye çok önemli katkılarda bulunmuşlardır. İstanbul’un işgaline karşı arkadaşlarını örgütleyen Tıbbiyeli Hikmet Boran, Sivas Kongresi’nde manda fikrini reddetmiş, Mustafa Kemal onun bu kararlı duruşuna “Ya istiklal ya ölüm” sözü ile karşılık vermiştir.

Sözün özü; kurtuluş ve kuruluş yıllarında tıbbiyelilerin yurtsever duruşları, katkıları; sonraki yıllarda hekimlere karşı toplumda büyük bir saygı ve güven oluşmasına neden olmuştur. Öyleyse bu olumlu bakış neden sonradan şiddete evrilmiştir? Siyasetin oy uğruna sağlık sistemindeki çarpıklıkları göz ardı etmesi, ortaya çıkan sorunlarda hekimle hastanın karşı karşıya kalması bunun önemli nedenlerinden birisi. Yine yeterli altyapı ve akademik kadro sağlanmadan tıp fakülteleri açılması da nitelikli hekim yetişmesine ket vurarak sorunun büyümesini kolaylaştırmaktadır. Kuşkusuz, “Doktor efendi dönemi bitti”, “Giderlerse gitsinler” tarzında siyasi söylemler hastanın en ufak aksaklıkta doktoru sorumlu tutmasının fişeğini çekmektedir.

YASAL DÜZENLEMEDE DEĞİŞİKLİK

Polikliniklerde 5-10 dakikada bir hasta muayene etme zorunluluğu ise son derece sağlıksız bir sağlık uygulamasıdır. Bu sürede hekim ne sağlıklı bir muayene olanağı bulabilir, ne sağlıklı tanı koyabilir, ne de hastayla sağlıklı bir iletişim kurabilir. Bu da hekimin sağlıklı muayene hakkına uygulanan bir çeşit şiddettir aslında. Son dönemde hekime şiddette kantarın topuzunun iyiden iyiye kaçması sonucu; sağlık çalışanlarına yönelik kasten yaralama suçlarında tutuklu yargılamayı sağlayan, iyi hal indirimini kapsam dışı bırakan kanun maddelerinin kabulü; asistan hekimlere ayda en çok 8 nöbet tutturulması, gece nöbeti sonrası zorunlu izin hakkı gibi düzenlemeler elbette ki olumlu gelişmelerdir.

NİTELİKLİ EĞİTİM

Ancak; en uzun, en zorlu eğitimi alan, zorunlu hizmete tabi tutulan hekimlere tam anlamıyla sahip çıkılmadan, can güvenlikleri sağlanmadan, emeklerinin maddi/ manevi karşılığı verilmeden, nitelikli tıp eğitiminin koşulları sağlanmadan, 5-10 dakikada bir muayene randevusu dayatmasından vazgeçilmeden ne hekime şiddetin ne de hekimlerin (istemeye istemeye) yurtdışına gitmelerinin önüne geçilebilir. Gidenlerin yerine tıpta uzmanlık kontenjanlarının öğretim üyesi sayısı ve fiziksel altyapı koşullarına bakılmaksızın artırılması da nitelikli tıp eğitiminin daha da sekteye uğramasından başka bir işe yaramayacaktır.

PROF. DR. CAN CEYLAN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları