İntikam lâfzı devletin vasfına uymaz

14 Aralık 2016 Çarşamba

İntikam, “karşılıklılık” (“reciprocity”) prensibi temelinde insanlar ve topluluklar arasında gerçekleşen bir eylemdir. Ve “karşılıklılık”, birbirine eşit sayılan taraflar arasında söz konusudur.
İntikam, normatif bir siyasal düzenin, yani bir hukuk ve yargı (adalet) sisteminin namevcut olduğu, daha özlü ve somut ifadesiyle “devlet”in olmadığı yerde kendini gösteren “primitif” bir adalet seçeneğidir.
İntikam, tarihsel süreçte aileler veya akraba grupları arasında belirmenin ötesinde, bir siyasal örgütlenme biçimi olarak kabile- aşiret yapılarında karşımıza çıkan bir olgudur. “Kan davası”, bu tip toplumsal-politik örgütlenmelerde intikamın “töre” kılınmış karşılığıdır. Ve devlet siyasal örgütlenmelerinde hukuk ne ise, cemaat, kabile, aşiret örgütlenmelerinde “töre” odur.
O yüzden hem bu coğrafyada, hem de bize komşu coğrafyalarda akraba gruplarında, köy cemaatlerinde, kabile-aşiret toplumsallıklarında bu “töre”nin yerleşikliğini ortadan kaldırmak, öncelikle devletlerin boynuna borçtur.
Devlet töreyi, kan davasını aşmaya ve onlarla ilişkili bir adalet seçeneği olarak intikamla da (sarmaş dolaş olmaya değil) başa çıkmaya, hükmettiği topraklarda yaşayanlar arasında yaygın intikamcı hesaplaşmaları gidermeye çalışır.
Aksi takdirde devlet, devlet olmaz.
Aynı şekilde, bir devletin ülke sınırları içinde bir terör eylemi karşısında en üst düzey yetkili ağızlarından “intikam” lafzını kullanması, sonrasında da bu lafzın tahrikiyle yine resmi görevlilerce gerçekleştirilen bir takım “intikamcı” operasyonlar… Bunlar da o devletin devlet olma vasfını zedeler.
Onu terör örgütü ile muhatap, eşit ve “karşılıklılık” içinde bir duruma getirir.
37’si polis, 7’si sivil, toplam 44 yurttaşın hayatını kaybettiği kanlı terör eylemi karşısında devletin takındığı tavır, “intikam” kavram ve pratiği üzerine yukarıdaki siyasalsosyolojik açıklama çerçevesinden bakıldığında bir güçlülüğe değil zafiyete işaret eder.
Olay korkunçtur ve toplumun, halkın, insanların soğukkanlılığını kaybetmesini de, acıyı öfkeye kanalize etmesini de, intikamcı bir söylem, tutum ve tavra savrulmasını da anlayabilirsiniz.
Ama devletin tam da bu intikamcı motivasyonun dışında ve üzerinde akli, adli, hukuki bir vakar içinde olmasını beklerken, neredeyse toplumu sollayan bir intikamcı söylem ve pratiğe teslim olmasını anlamak mümkün değildir. Aksine devlet adına kaygıya kapılmak kaçınılmazdır.
Kanlı saldırıların ardından ulusal hassasiyetin çok daha tehlikeli gelişmelere yol açacak şekilde doruğa çıktığı bir atmosferde, terörün failleri yakalanmamışken HDP teşkilatlarına baskınlar, yöneticilerine gözaltılar…
İl binalarının duvarına “Geldik, yoktunuz. Yine geleceğiz!” yazmalar…
İnsanları şöyle ya da böyle tweet attı diye gözaltına almalar…
TAK’ın yaptıklarının öcünü HDP’den, Cem Mumcu’dan, ondan bundan almalar…
Bunlar bir “devlet”ten beklenecek davranışlar değildir.
Olsa olsa birbiriyle kan davasına tutuşmuş iki “eşit” topluluktan, bir üyesini kaybetmiş olanın hiç ayırt etmeksizin diğer topluluğun üyelerini ya da ona üye saydıklarını ve sandıklarını intikam için hedef yapmasını hatırlatan bir görüntüdür bu.
Böyle yaparsanız terörü zayıflatmaz aksine güçlendirir; terör örgütünün de ağzının payını vermek bir yana, aksine onu payelendirmiş olursunuz.
Devlet, intikam almaz, intikamı yok eder, etmeye çalışır.
Ayrıca devlet, güçlüyse eğer, sağlam ve sağlıklı bir mide gibidir, onu hiç hissetmezsiniz.
Ama bir devlet, sakinliğini, soğukkanlılığını, rasyonalitesini kaybedip intikam duygusuyla davrandıkça da mide ağrısından kıvrandıkça kıvranırsınız.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları