Parıltı, şöhret ve çöküş

Whitney belgeselinde Kevin Macdonald, 1980’lerin pop ikonu Whitney Houston’ın bilinmeyen yönlerini açıklıyor. Siyahi yönetmen Steve McQueen, tartışmalı filmlerinin ardından Widows’ta popüler sinemaya yöneldi. Climax’te Gaspar Noe, Insanın en ilkel dürtülerini deşiyor.

Yayınlanma: 23.11.2018 - 12:13
Abone Ol google-news

Bob Marley (2012) belgeselinin ardından Kevin Macdonald bu kez pop müziğin siyahi ikonlarından Whitney Houston’ın biyografisini mercek altına alıyor: “Ciddi bir belgesel yapmak istedim. Magazin basınının çarpıttığı yıldızla gerçek sanatçıyı birbirinden ayırdım. Söyleşiler yaparken Whitney’in ırk, kadın-erkek eşitliği, cinsellik, taciz gibi oldukça geniş sosyal düşünceleri yansıttığını farkettim. Whitney, ailesi, yakınları için bile bir gizemdi” diyor Macdonald.

Müzikal miras

Annesi solo vokal Cissy, Whitney’I 1960’larda Newark’ın Varoşlarında büyüttü. Whitney’in kuzenleri Dionne Warwick Ile Dee Dee Warwick’ti. Cissy, şana, şöhrete, paraya ulaşamadıığı Için kızının tüm bunlara sahip olması için çok didindi. Whitney’i aşırı bir disiplinle yetiştirdi. Kızına sürekli –Tanrı seni seçti, Sende Tanrı’nın dokunuşu var- dedi. Whitney 13 yaşında şarkıcı olmaya karar verdi ama ailesi eğitimli ve sofistike olması için onu katolik okuluna yolladı. Kilisede ilahiler söyledi, ruhu ve yüreğiyle şarkılarını okudu.

İkonun arkasındaki kadın

Macdonald’ın ilgisini pop ikonunun arkasında duran kadın çekti, onun kaotik yaşamının üstündeki örtüyü kaldırdı, dinle, imanla, aile birliğiyle başlayıp otel odasında sonlanan yaşamını kitlelere anlattı. Whitney herşeye sahipti, görünüş, ses, miras (annesi Cissy, kuzeni Dionne Warwick) ama hayatını karartmak içinde herşeyi (mutsuz bir evlilik, uyuşturucu, özgüven eksikliği) denedi. Babası John daha çok para için kızını sömürdü, Whitney tüm aileye baktı.

 


Siyahilerin simgesi

Belgesel, 1980’lerin yüzeyselliğini, yozlaşmış etik değerleri, Ronald Reagan döneminin açgözlülüğünü alabildiğine yansıtıyor. Eski kocası rapçı Bobby Brown karısının başarısını kıskandı. Whitney, Bobby’den çok kokaine, marihuanaya bağımlıydı. Evlilik masalına inanmıştı, annesi gibi boşanmak istemiyordu. Kızı Kristina’yı halası yetiştirdi. Gençlik yıllarında Whitney’in adı menajeri Robyn Crawford’la yaşadığı lezbiyen ilişkiyle anıldı. Superbowl’da söylenen Star Spangled Banner şarkısı onun yorumuyla yüceldi. Bu şarkıya kendilerini yakın hissetmeyen siyahi topluluk Whitney’in yorumundan sonra bu marşla bütünleşti. Bodyguard turundan sonra (1993-1994) uyuşturucu kullandığı için sesinde sorunlar başladı.


Komşu kızı Whitney

Whitney, yan evdeki komşu kızı gibiydi. Ne cinsel ne de ırksal açıdan tehditkar değildi. Beyaz erkekler rahatça bu siyahi kadınla Ilgili fanteziler kurdular. Siyahiler üstünde büyük bir etkisi vardı. Çok yetenekliydi, dünyanın en güzel kadınlarından biriydi. Afroamerikalı olduğu için iki taraflı bir bilince sahipti. 1994’te ırk ayrımı sonrası Güney Afrika’ya giden ilk büyük yıldızdı. Tüm bunlara karşın zayıflıklarından, güvensizliklerinden ötürü hayatını, kariyerini kararttı. Tüm suç ondaydı.


Whitney, Prince, Michael Jackson

Whitney Houston, Michael Jackson, Prince, bu üç sanatçının ebeveynleri daha iyi bir yaşam için, 1930-40’larda ABD’nin Güney’inden Kuzey’ine göç ettiler. Ayrmcılıktan, ırkçılıktan, esaretten kurtulmak, çocuklarını tam bir Amerikalı gibi yetiştirmek istiyorlardı. Amerikan Rüyası hüsranla bitti, üçünün de yaşamları aynı şekilde sona erdi.

 

McQueen’den Dullar sürprizi

 

Hunger’la (Açlık/ 2008) Bobby Sands’I, İrlanda Cumhuriyet Ordusu’nu, açlık grevlerini, Shame’le (Utanç/ 2011) seks bağımlılığını, New York’u, çocukluk travmalarını, 12 Years a Slave’le (12 Yıllık Esaret/ 2013) ABD’inde ki köleliği anlatan siyahi İngiliz yönetmen Steve McQueen, son çalışması Widows’la (Dullar/2018) popüler bir filme imza atmış. Dullar, 1983 tarihli İngiliz TV dizisinin yeniden uyarlaması. Senaryosunu Lynda La Plante’nin (Prime Suspect) yazdığı, Ian Toynton’ın yönettiği dizi, soyguncu kocaları ölen üç kadının eşlerinin soygun planlarını bulup birlikte dayanışmalarının öyküsünü anlatır. Dizi, Londra’da geçer, McQueen, mekan olarak Chicago’yu seçmiştir. McQueen senaryosunu feminist yazar Gillian Flynn (Gone Girl, Sharp Objects) ile birlikte yazar.


Popüler sinema deneyimi

Dullar 2018’de kötüler, iyiler, ezenler, ezilenler, silahlı çatışmalar, araba takipleri, patlamalar vardır. McQueen tüm bunları başarıyla yansıtmıştır. Filmdeki her detay, yorum politik, sosyolojik, ırkçı olarak algılanabilir. McQueen, popüler film yaparak bir anlamda kendine meydan okur, bunu da başardım der. Başrolü beyaz bir kadın yerine siyahi oyuncu Viola Davis’e verir. Bayan Rawlings’in beyaz eşini Liam Neeson canlandırır. 1983 tarihli TV dizisinde oynayan Ann Mitchell’da Dullar 2018’de konuk oyuncudur. Steve McQueen’den Açlık, Utanç, 12 Yıllık Esaret gibi çalışmalar bekliyoruz.


Fransız usulü histeri

Gaspar Noe, Climax’te 1996’da Fransa’da yaşanmış gerçek bir olaydan yola çıkarak şiddeti, kötülüğü, yozlaşmayı, insanın en ilkel dürtülerini pesimist bir yaklaşımla betimliyor. “Bu film Fransa’da çekildi ve bundan gurur duyuyorum. Amerikan filmleri, milliyetçilik beni çıldırtıyor. Dinsel psikoz yeniden hortladı. Fransa özgür bir ülke, Fransız olmamama karşın Fransa’da film yapmaktan gurur duyuyorum’ diyor Arjantin kökenli Fransız yönetmen Gaspar Noe.

 

Ustalara saygı duruşu

Sokak dansçılarının söyleşileriyle açılışı yapan Noe, önce ustalarını selamlıyor: Luis Bunuel (Endülüs Köpeği), Pier Paolo Pasolini (Salo ya da Sodom’un 120 Günü), Jean Eustache (Anne ve Fahişe), Rainer Werner Fassbinder (Querelle), Dario Argento (Suspiria), Andrzej Zulawski (Possession), onlar olmasaydı bizler bu filmleri çekemezdik diyor.


Histerinin doruğunda

Açılış sekansı, temposu yüksek , koreografisi çok başarılı bir dansla başlıyor. Büyülenmiş, hayran bir şekilde bu dansı Izliyorsunuz, müziğin yüksek volümüyle hareketler daha da bütünleşiyor. Yine böyle bir dans beklerken Noe, Izleyiciyi girdaba, karanlıklara sürüklüyor. Dansçılar, Içkinin ve uyuşturucun etkisiyle zıvanadan çıkıp insanoğlunun en ilkel dürtülerini sergilemeye başlıyorlar. Toplu histerinin doruğuna çıkılıyor. Climax, psikedelik burguları, inancı, Tanrı’yı, aileyi, ensesti, cinselliği, varoluşu, yaşamı, ölümü tartışıyor, gittikçe kaosa gömülen bir toplumun simgesel betimlemesini yapıyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler