'Samimileşen' Türk sineması

Türk sinemasının engellenemeyen yükselişi sağlam temeller üzerinde süregelmekte. Yeni kuşağın bayrağı ustaca devralması, ayrıca umut veriyor.

Yayınlanma: 16.09.2015 - 19:16
Abone Ol google-news

Türk sineması bu yıl Toronto’da alışılmışın ötesinde ciddi bir varlık gösteriyor. Çoğunluğu gençlerden oluşan yönetmen, oyuncu, yapımcı, dağıtımcı, eleştirmen, kurum temsilcisi onlarca katılımcı var. Etkinliğin, küresel düzeyde önemli buluşma merkezi pazar bölümünde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın girişimiyle ilk kez kurulan geniş bir standımız bile var. Özellikle genç kuşak yönetmenler, Türk sinemasının yirmi yıl önce başlayan yeniden doğuşunun sürekliliğini simgelemekteler.

Son on yıllık süreç içinde adım adım elde edilen başarılar sonucu, Türk sinemasının festivallerde aranırlığın ötesinde, doğal karşılanan, artık kanıksanan varlığı, sözcüğün en olumlu anlamıyla “sıradanlaştığını” göstermekte...

İkinci filmi “Sarmaşık” ile, ‘Contemporary World Cinema’ seçkisinde yer alan Tolga Karaçelik (1981) bu hafif kışkırtıcı tanımlama yerine, “samimileşen Türk sineması” demeyi öneriyor. Sabahın köründe kalkıp “Sarmaşık”ı izlemeye gelen dikkatli sinemaseverlerin film sonrasında dile getirdikleri soruların düzeyi onu daha da heyecanlandırmış. “İlk kez burada kendimi bir yönetmen gibi hissettim” diyor. Yazar Joseph Conrad ile şair Samuel Taylor Claridge’in ruhlarının güvertesinde gezindiği, Mısır kıyılarında demirlemek zorunda bırakılan terk edilmiş şilepte tutsak kalmış altı kişinin gerilimi artan yaşam savaşı gerisinde, çöken bir yönetim düzeninin alegorisi olan “Sarmaşık”ın çıkış noktasını bir cümleyle özetliyor Tolga Karaçelik: “İşlevini kaybetmiş otorite, varolan hiyerarşiyi devam ettirebilmek için ne yapar?” Filmin, yer yer filizlenen fantastik öğelerle farklı bir yoğunluk kazanan şiirsel dili ve başarılı mizanseni gerisinde, çarpıcı, berrak bir gerçekçilik te dallanıp budaklanıyor.

Festival seçkilerinde yer alan diğer genç yönetmenlerimiz de Venedik’ten Jüri Ödülü’yle dönen Emin Alper (1974); Cannes’da alkışladığımız Deniz Gamze Ergüven (1978); yine Cannes’da izlenen kısa filmi “Salı” ile Ziya Demirel (1988) ve korku sineması türündeki ilk filmi “Baskın”la, festivalin ‘Midnight Madness’ seçkisinde yer alan ilk Türk yönetmen Can Evrenol (1981) geliştirdikleri farklı sinema dilleriyle her tür baskıya karşı tavır alıyorlar. Türkiye’nin bugün içinde bocaladığı tehlikeli çıkmazlara farklı düzeylerde dikkati çeken, öngörülü bir duyarlık sergiliyorlar.

İki hafta önce Montréal’de yarışan Selim Evci de (1975), üçüncü filmi olan “Saklı”nın özel gösterimi için burada. Venedik’ten ayağının tozuyla gelen Nuri Bilge Ceylan ise, bugün (perşembe) ilgiyle beklenen bir sinema dersi verecek...

Türk sinemasının engellenemeyen yükselişi sağlam temeller üzerinde süregelmekte. Yeni kuşağın bayrağı ustaca devralması, ayrıca umut veriyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler