Erdoğan Toprak: İki ay daha seçim tartışması ülkeyi batırır

Eski devlet bakanı ve CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, iktidarın İstanbul’daki seçimleri iptal etmesi durumunda ülkenin içinden çıkılamaz bir hale geleceğini belirterek,“Türkiye’yi seçime götürecek hiçbir neden yok. 2 ay daha seçim tartışmaları ve seçim ekonomisi ülkeyi batırır” dedi.

Yayınlanma: 11.04.2019 - 22:41
Abone Ol google-news

İktidarın bir an evvel akılcı, ulusal çıkarları önemseyen politikaya dönmesi gerektiğini anlatan Toprak, “Komşularımızla hızla barışmalı, siyasi ve ekonomik işbirliğini güçlendirerek sınırlarımızın güvenliğini güvence altına alarak ekonomik kayıpları telafi yoluna gitmeliyiz. Sonra ise demokratikleşme ve hukuk devleti reformları hayata geçirilmeli. Kurtuluş, bu reçetede” diye konuştu. İstanbul seçimleri ve Türkiye’nin gündemine dair sorularımızı yanıtlayan Erdoğan Toprak şunları söyledi:

- CHP uzun bir aradan sonra ciddi bir başarı elde etti. Bu başarının sırrı nedir?

CHP, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde, 2010’dan itibaren toplumun tüm kesimlerine dokunan politikalar üretti. Yıllardır üretilen politikaların bu sonuçta payı büyük oldu.

Aile sigortası, emeklilere iki maaş ikramiye, asgari ücret ve çiftçiye destek gibi toplumun tüm kesimlerine dokunan sosyal politikalar ürettik. Bu politikalarımızın toplum tarafından karşılık bulduğunu da gördük. Stratejimizin ikinci ayağı ise görüş, inanç, etnik köken ayrımı yapmadan, tüm milletimizi demokrasi paydası etrafında kucaklamaktı. Sayın Kılıçdaroğlu bu sürecin ve stratejinin mimarıdır. Referandumda başlayan bu birliktelik, yüzde 50’ye varan bir başarı sağladı. Şimdi de bu seçimlerde bunu perçinleştirmeyi başardık. Parti içi ve dışında çok büyük zorluklar ve dirence karşı “Millet İttifakı” olarak Türkiye’nin en büyük şehirlerini kazandık. İktidar eski yüzlerle seçime girerken, biz başarılarıyla öne çıkan Ekrem İmamoğlu, Muhittin Böcek, Zeydan Karalar, Tunç Soyer ve mazisinde Beypazarı başarısı yer alan Mansur Yavaş gibi yeni yüzlerle çıktık. Seçmen yeni yüz ve projeleri güçlü olan adaylarla heyecanlandı ve tercihini yaptı. Kampanya söylemimiz de kavgadan, şiddetten uzak, uzlaştırıcı, kucaklayıcı, kaynaştırıcı idi. Varlık kuyrukları, beka sorunu, zillet-illet söylemleri insanları irite etti. Meydan mitingleri yerine il ve ilçe turlarını, STK’lerle buluşmayı, mahallelerde yurttaşla doğrudan yüz yüze gelmeyi önceleyen, dertleri dinlemeyi, çözümlerimizi anlatmayı öne çıkartan bir model uyguladık. Halk buna inandı, güvendi ve ülkenin yarısını, yaşadığı şehirleri, ilçeleri bize emanet etti.

- AKP bu sonucu bekliyor muydu? AKP-MHP ittifakı ülkeyi nereye götürüyor?

Bekliyorlardı ama ihtimal vermek istemiyorlardı. Anketlere güvenmediklerini açıklamaları ilk gösterge idi. AKP’nin 17 yıldır ve bazı belediyelerde 25 yıldır yaptıkları ile ekonominin geldiği durum ortadayken, vaatleri inandırıcı olmadı. İstanbul’da seçim sonucunu tanımamak, sandıkta halkın vermediği oyu masa başında kazanmak istiyorlar. Yargıyı, YSK’yi, seçim kurullarını baskılıyorlar. Ocakta itiraz etmedikleri seçmen kütüklerini gündeme getirip, sahte-hayali-yığma seçmen vb. algısıyla seçim iptali peşindeler. YSK’nin geçmiş ilke kararları çok açık. Usulsüz seçmen kütükleri temelinde sonradan hiçbir itiraz kabul edilmemiştir. Usulsüzlük varsa, bu suçu işleyenler için müeyyidesi hapis cezasıdır, ancak seçimin tartışılması imkansızdır. Şimdi bu yerleşmiş içtihatlardan ve kanundan uzaklaşmak, demokrasinin katli olur. Sonuçları içeride ve dışarıda, ekonomik-siyasi ve demokratik açıdan maalesef çok ağır olur. Türkiye’yi kabile-aşiret devleti düzeyine indirger. 


- Anadolu Ajansı seçim günü saatlerce veri akışı sağlamadı. Eski bir bakan olarak devlet kurumlarının bu durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu durum ülkemiz ve medyamız adına gerçekten çok üzücü. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı sırasında kurduğu yokluklar içinde var ettiği Anadolu Ajansı’nın mazisine, onurlu geçmişine ihanet olarak görüyorum. Kuvayı Milliye ordusunun zaferlerini tüm dünyaya duyuran AA, bugün iktidarın propaganda ve manipülasyon mekanizmasına dönüşmüş halde. Dünyanın hiçbir yerinde meslek etiği, ahlakı, gazeteciliğin saygınlığı böylesine çiğnenmedi, ayaklar altına alınmadı. AA’yı yönetenler hayatları boyunca bu utancı omuzlarında taşıyacak. Eskiden devlete saygı, devlet geleneği vardı. Devlet bir parti devletine dönüşmüş durumda. Ülkemizin en büyük sorunlarından biri de devletin kurumsal yapısının zayıflamasıdır.

- Büyükçekmece üzerinden seçimler iptal edilmek isteniyor. Polislerin kapı kapı dolaşması, organize yolsuzluk iddiaları. Bu durum nasıl açıklanabilir?

Seçim hazırlıklarını ve tüm bu süreçleri yürüten AKP’nin İçişleri ve Adalet Bakanlıkları. Sandık kurulu başkanlarının kamu görevlisi olması kuralını da kendileri getirdi. Sandık kurulları ve seçmen kütükleri de YSK ve İçişleri Bakanlığı’nın atadığı kaymakamlar, valiler tarafından belirleniyor. Bizim hiçbir dahilimiz yok. Büyükçekmece’deki sandık kurulu başkanlarını Büyükçekmece Kaymakamı kurullara bildirdi. Kaymakamı atayan ise İçişleri Bakanı. AKP’de biz de Büyükçekmece’de askıya çıkan kütüklere itiraz etmişiz. YSK, 745 seçmenin kaydını dondurmuş ve kütükler 31 Ocak’ta kesinleşmiş. 2018-2019 seçimleri arasında Büyükçekmece’ye taşınan seçmen sayısı 13 bin 764. Aynı dönemde Büyükçekmece’den taşınan seçmen 11 bin 954. Yani net seçmen artışı AKP’nin dediği gibi 11 bin değil, sadece 1800 civarında. Seçimi ise bizim adayımız 4133 oy farkla kazanmış. Büyükçekmece’deki seçim üzerinden İstanbul seçimini iptal ettirme planındalar. Ancak bu imkansız, YSK kararları zaten çok net, usulsüz seçmen listeleri iddiası yüzünden seçimler iptal edilemez.

‘İktidar altında kalır’

- Seçimin iptal edilmesi halinde bunun Türkiye’ye yansıması nasıl olur?

Böyle bir şeye kesinlikle ihtimal vermiyorum ve konuşmayı dahi doğru bulmuyorum. YSK bugüne kadarki kararlarının, içtihatlarının arkasında duracaktır diye düşünüyorum. Ancak tersi bir kararın sonuçları hem içeride hem dışarıda çok vahim olur. İktidar bunun altında kalır. Kalkamaz. 16 milyon nüfuslu, dünya metropolü İstanbul’da seçimi şaibeli ilan etmek, oy kullanan 10 milyona yakın seçmenin iradesini yok saymak, ne milletimize ne dünyaya izah edilemez. Yüzlerce polisin oy verenlerin kapısını tek tek çaldığı, kimseye inandırıcı gelmeyen bahanelerle seçim iptali için uğraşan bir iktidar görüntüsü ile, ne ekonomik ne de hukuksal reforma kimse inanmaz. Bugün ülkemizdeki ekonomik kriz bir güven krizidir, son 10 gündür yaptıkları ile iktidar bu krizi her gün derinleştiriyor. Türkiye ekonomisi bunu kaldırmaz. 2 ay daha seçim tartışmaları ve seçim ekonomisi ülkeyi batırır.

- İktidarın bazı dosyaları gizlemek için mazbatayı vermediğine iddialar var?

Biz büyükşehir belediyesinin iyi yönetilmediğini, metro inşaatından tutun birçok alanda bellli kayırmacılığın olduğunu, belirli yandaş şirketlerin kollandığını biliyoruz. Ama bizim öncelikli hedefimiz şehrin ağır sorunları. Geçmiş belgeler tabii ki sayın İmamoğlu ve ekibi tarafından incelenir. Geçmişle vakit kaybetmek istemiyoruz. Geleceği kurtarmak istiyoruz. Usulsüzlük iddialarıyla halkın irasedesini masa başında gasp etmeye çalışıyorlar. Tehlikeli olan bu. Toplum kararını vermiş ve Ekrem İmamoğlu’nu Büyükşehir Belediye Başkanı seçmiştir. Şu an ise bizim anayasal hakkımız çalınıyor.

‘Büyük çöküş başlar’

- Türkiye ekonomisinin durumunu nasıl görüyorsunuz? Ekonomide Türkiye’yi nasıl bir tablo bekliyor?

Türkiye ekonomisinin bir çöküş sürecinde olduğu uzun süredir görülüyor. Üretim ve kapasite kullanımı geriliyor. Açıkladıkları ekonomik reform paketinin içi boş. Bankalar zor durumda. Kamu bankalarının içini boşalttılar. Şimdi, 28 milyar liralık devlet iç borçlanma senedi (DİBS) verip ayağa kaldırmaya çalışacaklar. Bu önlem, 2001 krizinde uygulanan model. Varlık Fonu’nu Çin piyasalarından 1 milyar dolar borçlandırıyorlar. Türkiye ekonomisini getirdikleri nokta sürdürülemez ve yönetilemez bir noktadadır. Güveni bitirdikleri için kaynak girişi durdu. Seçimin sonucunu tanımama, seçim yenileme gibisinden bir süreç de eklenirse, asıl büyük çöküş ve ekonomik felaket o zaman ülkemizi yıllarca altından kalkamayacağı bir kriz dönemine sürükler. 

Dış politika böyle yürümez

- Türkiye dış politikada da ciddi bir açmaz içinde. Mülteci sorunu, Kıbrıs, S-400, F-35, ABD ve NATO ile artan gerilimler. Türkiye bu tablodan nasıl çıkar? İktidar nasıl bir yol izlemeli sizce?

Öncelikle herkesle kavga, herkesin içişlerine müdahale yaklaşımı dış politikada yürümez. Suriye, Irak, Libya, Mısır, İsrail hepsiyle kavgalıyız. Avrupa Birliği ülkeleri ile de ilişkiler derin dondurucuda. Bölgede Türkiye’nin diyalogu olan tek ülke Katar kaldı. ABD ise S-400 anlaşmasının feshedilmesinde ısrarlı. Hükümet direniyor. Bunun sonucu ağır ekonomik, askeri yaptırımlar olabilir. Bu ihtimal giderek güçleniyor. Dış politika ciddiyet ve devlet ağırlığı ister. İktidar bir an evvel akılcı, ulusal çıkarlarımızı önemseyen, karşılıklı çıkarları ve içişlerine saygıyı öngören bir politikaya yönelmeli. Komşularımızla hızla barışmalı, siyasi ve ekonomik işbirliğini güçlendirerek sınırlarımızın güvenliğini güvence altına alarak ekonomik kayıpları telafi yoluna gitmeliyiz. Ayrıca bir an önce stratejik plan oluşturularak, milyonlarca mülteciyi güvenli bir şekilde ülkelerine döndürmeliyiz. Bunları yaparken de ilk adım sandığa saygı. Sonra ise demokratikleşme ve hukuk devleti reformlarının uygulanması. Atatürk’ün bize emanet ettiği “Yurtta sulh, cihanda sulh” hedefi ile dış politikaya dönmeliyiz. Eğitimde ise bilimsel eğitime ve ileri teknoloji üretime bütçeden aslan payı ayrılarak net bir vizyon çizilmeli. Kurtuluş, bu reçetede. Ancak önemle tekrarlıyorum, birinci elzem adım; sandığa saygı ve demokratikleşmedir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon