Enkaz altında 4 gün

Binlerce kişinin yaşamını yitirdiği 17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi’nde eşi Işık ve 5 yaşındaki kızı Ecem’i kaybeden, oğlu Eren ile birlikte 98 saat enkaz altında kaldıktan sonra kurtarılan Yalova SMMM Odası Yönetim Kurul Üyesi Yüksel Er, yaşadıklarını Cumhuriyet'e anlattı...

Yayınlanma: 17.08.2015 - 10:15
Abone Ol google-news

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İdrarımı içerek hayatta kaldım

Depremden 10 saat sonra Eser’in kurtarılmasını ardından kendisinin de enkazdan kurtarılacağına inandığını belirten Yüksel Er, “ben 4 gece daha enkaz altında kaldım. Depremden önce oğlumla tartışmıştım. Barışmadan, ona sarılmadan ölmek istemiyordum. Dışarıdaki iş makinelerinin sesi, kalabalığın gürültüsü benim sesimin duyulmasını engelliyordu. Bırakın bağırmayı nefes almakta zorlanıyordum. Günlerce idrarımı içerek hayatta kaldım. Çünkü böbreklerimin iflas etmemesi ve yaşamam için bunu yapmam gerekiyordu” diye konuştu.

Erzincan depreminden kurtulan Nurcan hemşireyi düşündüm  

Arama kurtarma ekibindeki köpeklerin toz ve yıkıntılar nedeniyle kendisini fark edemediğini anlatan Er, “Bir ara, yattığım yere giren bir sinek bütün direncimi altüst etti. Bir an, sineğin kokuya, pisliğe ve ölüme geldiğini düşündüm ve artık bu iş bitti diye düşündüm. Böyle acı çekerek ölmektense intihar edeyim diye düşündüm. İlk önce gözlerimin önünü babam, eşim ve kızım geldi. İçimden sizlerin yanınıza geliyorum diye mırıldandım. Onların bakışı gözlerimin önüne geldi. Enkaz altında geçen 4 günde 1992 Erzincan depreminde 8 gün sonra enkazdan kurtarılan Nurcan hemşirenin mücadelesini hatırladım. İşte benim hayatta kalmamın bir nedeni de Nurcan hemşirenin umududur” diye konuştu.

‘Depreme tarih vermek imkânsız’

Habertürk yazarı Murat Bardakçı’nın dün 17 Ağustos 1999 depreminin yıldönümü nedeniyle kaleme aldığı yazısında, İstanbul’da 250 senede bir mutlaka büyük deprem meydana geldiği yönündeki ifadeleri tartışmalara neden oldu.

Deprem uzmanları, çalışmaların kesin tarih verme konusunda yetersiz olduğuna dikkat çekerken, Bardakçı’nın yazısının ise, ancak işin ciddiyetini anlamayanlara bir uyarı niteliğinde olabileceğini söylediler. İşi ciddiye alın Sedimantoloji ve Deniz Jeoloji uzmanı Prof. Dr. Naci Görür, Murat Bardakçı’nın söylediklerini doğru algılamak gerektiğini belirterek, “Yazısında Prof. Dr. Celal Şengör’den de referans verdi.

Olay şu, Marmara’da 1999 yılından bu yana deprem alarmı verilmiş. Denizdeki araştırmaları yapan ekip olarak, tabanda aktif, 7’den büyük bir deprem üretebilecek potansiyelde, Kuzey Anadolu’nun devamı niteliğinde fay sistemi olduğu sonucuna vardık. 1999 depreminin, Marmara’nın tabanındaki kabuğa enerji şırınga ettiğini biliyoruz. 1999 depremi, 250 senede birikmesi gereken enerjiyi 55 saniyede bu kabuğa yükledi” dedi.

Bilim insanlarının da uyarıda bulunduklarını, Kuzey Anadolu fayının depremleri doğudan batıya taşıdığını dile getiren Görür, 1939 Karlıova’dan başlayan depremler zincirinin 1999’da İstanbul’un kapılarına dayandığını ifade etti. Bardakçı’nın sözlerinin bir deprem uzmanıymış gibi değerlendirilemeyeceğini kaydeden Görür, şöyle devam etti: “Tarihi belgelere bakarak yazıyor. 1509, 1766, 1894 gibi büyük depremleri sıralıyor. Yer bilimcilerin dediği gibi ‘Marmara bir deprem denizi. Bu işi ciddiye alın, tarihte de binlerce can kaybı olmuş’ demek istiyor. Yoksa herhangi bir depremi öngörüyor gibi algılamak ve bu yönde beyanat vermek çarpıtma olur. Deprem biliminde bir kural vardır, bir deprem olmuşsa o deprem tekerrür eder.

Enerji boşaltılır ve sonra tekrar kırılır. Yapılan bilimsel araştırmalar da kuzey kolda 250 senede bir deprem yaşandığını gösteriyor.” Deniz dibindeki gaz çıkışının depreme neden olacağı yönündeki ifadelerin ise yanlış olduğunu belirten Görür, “Gaz ve su çıkışı, gelecekte olabilecek depremin kestirilmesinde önemli. Gözlem altında olmalı. Deniz altı gözlem istasyonuna ihtiyacımız var. AB’nin bütün denizlerinde kurdular. Biz kurmaya çalıştık ama beceremedik.

Hükümet yetkilileri desteklemedi” dedi. Hazırlıklar yetersiz 37. Dönem TMMOB Yönetim Kurulu İkinci Başkanı Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu ise şöyle konuştu: “İşi işin uzmanına bırakmakta yarar var. 250 yıllık periyotlar tahmini yapılıyor. 150- 200 yıl olan da var. Göynük depremi 300 yıla yakın. Kuzey Anadolu fayına dair verilen deprem tarihinin üzerinden 70 yıl geçti.

O nedenle, deprem uzmanı deneyimli insanlarla konuyu tartışsa iyi olurdu. ‘250 yıl doldu, valizi toplayıp gidin’ anlamına gelecek açıklamalar yapmamak lazım. Bilgi vermek ayrı, tarih vermek ayrı anlam taşır. AFAD 81 ilde güvence ama, her anlamda yapılacaklara dair hazırlıklı olmak bir devlet politikası olmalıydı. Hazırlıklar çok yetersiz.”Marmara depreminde Yüksel Er, Malazgirt Caddesi’ndeki Gök Apartmanı’nın yıkılması sonucu eşi Işık, 14 yaşındaki oğlu Eser ve 5 yaşındaki kızı Ecem ile birlikte enkaz altında kaldı.

Yüksel ve Eser Er, 5 gün sonra kurtarılırken, eşi Işık ve 5 yaşındaki kızı Ecem’in cansız bedenine ulaşıldı. Yüksel Er, enkaz altından çıkartıldığında oğlu Eser’e elini uzatarak “çak” yapmasıyla hafızalara kazındı. 2002 yılında tanıştığı psikolog Behiye Güven ile evlenen Yüksel Er, enkazdan birlikte kurtulduğu oğlu Eser ve 2004’te doğan oğlu Baran ile birlikte yeni bir hayata başladı.

“Deprem sırasında bina çökerken gözyüzüne bir alev topu yükseldiğini gördüm” diyen Yüksel Er, “Bir süre enkaz altında kalan komşularımın iniltilerini ve seslerini dinledim. Oğlum Eser’in sesine odaklandım. Ve O’nun sesini duyduğumda sürekli kendisiyle konuştum. Oğlum Eser’in enkazda kendisini kurtaracak bir yaşam alanı oluşturduğunu öğrenince rahatlamıştım. Oğlum benim umudum oldu. Sıkıştığım yerin yanından gelen serinlikten apartman havalandırmasına düştüğümü anladım. Çaresizliği, karanlığı ve ölümü hiç bu kadar yakından görmemiştim” dedi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon