Silivri'de yine adalet çıkmadı: Cumhuriyetçilerin tutukluluklarının devamına karar verildi

Cumhuriyet Davası’nın Silivri’deki ikinci duruşmasında, çöken iddianameye, tanıkların ifadelerine rağmen mahkeme beş arkadaşımızın tutukluluğunun devamına karar verdi.

Yayınlanma: 11.09.2017 - 09:53
Abone Ol google-news

<video:821117>

Gazetemizin yayın politikasının suçlama konusu yapılarak Gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmemiz Murat Sabuncu, Yayın Danışmanımız ve yazarımız Kadri Gürsel, muhabirimiz Ahmet Şık ve muhasebe servisi çalışanımız Emre İper’in asılsız ve akıl dışı iddialarla tutuklu bulunduğu davanın ikinci duruşması Silivri Cezaevi’nin karşısında bulunan duruşma salonunda yapıldı.

Duruşmada ilk olarak muhasebe servisi çalışanımız Emre İper savunma yaptı. İper’in avukatlarının savunmasının ardından davanın tanıkları dinlendi. Verilen aranın ardından Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel ve Ahmet Şık söz alarak haklarındaki iddialara bir kez daha yanıt verdi. Avukatların konuşmalarının ardından savcı mütalaa verdi ve arkadaşlarımızın tutukluluğunun devamını istedi. Savcı buna gerekçe olarak delillerin karartılması ve kaçma ihtimalini gösterdi.

Kadri Gürsel için muhalefet şerhi

Mahkeme, avukatların beyanlarından sonra 45 dakika ara verdi. Ancak bu ara yaklaşık iki saati buldu. Uzun aranın ardından salona gelen heyet, tutuklu tüm yazar ve yöneticilerimizin tutukluluk halinin devamına karar verildiğini açıkladı. Yayın danışmanı ve yazarımız Kadri Gürsel yönünden bu kararın heyetten bir hâkimin muhalefet şerhi ile oyçokluğuyla verildiğini belirten heyet, diğer yazar ve yöneticilerimiz yönünden oybirliği ile karar verildiğini kaydetti.

İper’e görüş kısıtlılığı kalktı

Cumhuriyet Vakfı seçimine ilişkin davada aleyhe karar veren İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını istediklerini ifade eden heyet, dinlenmeyen tanıkların beyanlarının alınmasının ardından tahliye taleplerinin yeniden değerlendirileceğini belirtti. Muhasebe çalışanımız Emre İper’in telefonunun incelenmesi ile ilgili bilirkişi tayinine karar veren heyet, aynı zamanda İper’e uygulanan görüş kısıtını da kaldırdı. Heyet, duruşmayı 25 Eylül saat 15.30’a ertelerken, duruşmanın Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde yapılmasına hükmetti. Mahkemenin kararı salonda bulunanlar tarafından tepkiyle karşılandı.

Terörle ilgisi yok

Duruşmada tanık olarak dinlenen eski Cumhuriyet Vakfı yöneticisi Kıraç, ‘Yayın politikasını
doğru bulmuyorum’ beyanının terör örgütleriyle temas edildiği yönünde olmadığını söyledi.

Gazetemizin yayın politikasının suçlama konusu yapılarak 5 yazar ve yöneticimizin asılsız ve akıldışı iddialarla tutuklu bulunduğu dava kapsamında, Cumhuriyet Vakfı eski yöneticileri, gazetemizin yazar, yöneticileri tanık olarak dinlendi.

Tanık olarak dinlenen Cumhuriyet Vakfı eski yönetim kurulu üyesi Mustafa Pamukoğlu, 2 Nisan 2013 tarihli vakıf toplantısı ile ilgili Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne şikâyette bulunduklarını, toplantının vakıflar mevzuatına aykırı olduğunu iddia ettiklerini savundu. Akın Atalay, Pamukoğlu’nun beyanları üzerine söz alarak, Pamukoğlu’nun Emniyet’teki ifadesinde “Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne seçimin usulsüz olduğu ile ilgili itirazın kimin tarafından verileceği tartışıldı ve vakfın denetçisi olarak şikâyette bulundum” beyanını anımsattı ve “Bu tartışmayı kimlerle yürüttünüz” diye sordu. Pamukoğlu, bu soruya yanıt vermek istemediğini söyledi.

‘Çatı organizasyonu’

Atalay, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne konu ile ilgili ikisi el yazısı olmak üzere 3 isimsiz ihbar dilekçesi yollandığını belirterek, dilekçelerin duruşma salonundaki barkovizyona yansıtılmasını istedi. Yansıtılan dilekçeleri göstererek, Pamukoğlu’na bunlardan hangisinin kendisine ait olduğunu sordu. Pamukoğlu da “Hiçbiri benim değil. Yargı kararına rağmen bu soruları sormak yersiz” diye yanıt verdi. Atalay, ardından Pamukoğlu’na şu an aktif olarak Görev Vakfı’nda yönetim kurulu başkanı olup olmadığını sordu. Pamukoğlu yanıt vermeden önce bu vakfın Aydınlık gazetesi, Ulusal Kanal ve Ulusal Kanal internet sitesinin çatı oluşumu olduğunu aktardı. Pamukoğlu da “Bu şirketlerin çatı organizasyonunun başıdır. Ben de onun başıyım” şeklinde yanıt verdi.

Balbay kabul edildi

Tanık İnan Kıraç da, beyanlarına Emniyet’te verdiği savcılık ifadesini kabul ettiğini söyleyerek başladı. Kıraç, İlhan Selçuk’un ölümünden hemen önce kendisini yanına çağırdığını, “Sana bir vakıf bırakıyoruz ama bundan sonra durumun zordur. Güvenebileceğin kişiler Alev Coşkun ve Aydın Aybay’dır” dediğini iddia etti. Kıraç, vakfın içindeki 11 üyenin tümünün gazete içinden olmasının vakfı bir şekilde dışarı karşı zora soktuğunu, bunun 9’a indirilmesi 4’ünün gazeteden, birinin İstanbul, birinin Ankara, birinin de İş Bankası’ndan olmasının meydana çıktığını belirtti. Kıraç, emniyetteki tanıklık ifadesinde, “Cumhuriyet okuruydum fakat artık okumuyorum ve yayın politikasını da doğru bulmuyorum” beyanını anımsatarak, “Katiyetle değişik terör örgütleriyle temas edilmesi veya örgütle ilgisi olan bir şey değildir. Kastım Cumhuriyet’in Nadir Nadi, İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu’nun yolundan kademe kademe ayrılmaları nedeniyle okumuyorum. O nedenle onu söyledim” dedi. Mahkeme başkanının “Oyunuzun kabul edilmediği seçim gibi önceki seçimlerde mazeret göstererek oy bırakılan seçimler var mıdır” sorusuna Kıraç, “Balbay’ın yolladığı oy kabul edildi. İlk defa Orhan Erinç başkanlığındaki bu kurum benim oyumu kabul etmedi. Buradaki durum şikâyet edildi. İlk bilirkişi bizi haklı gördü, ikincisi seçimle ilgili ‘böyle olabilir’ dedi” ifadelerini kullandı.

Erinç’ten itiraz

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç söz alarak, “Ben İnan Kıraç’la görüşmedim. Beni Alev Coşkun’la karıştırıyor olabilir. Balbay’ın mücbir sebebi daha önceki toplantılarda alınmış karardır” dedi. Kıraç da “Çok vakıfta görev aldım. Oy nasıl kullanılır tecrübesini yaşadım. Ben Fransa’daki acil durumumu anlatmak için Orhan beyi atladığımı sanmıyorum. Mektupla da oy kullanılabileceğini bilen biriyim” diye konuştu.

.

‘Üzüntüyle söyledim’

Gazetemizin eski Genel yayın Yönetmeni Yıldız, “Gazete kötü yönetildi, batırıldı” beyanının nedenini duruşmada açıkladı.

Tanık ifadesine başvurulanlardan gazetemizin eski Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız, duruşmadaki sözlerine savcılığa verdiği tanık ifadesine ekleyecek bir şeyi olmadığını söyleyerek başladı. Bunun üzerine mahkeme başkanı Dağ, “Verdiğiniz röportajda ‘Gazete kötü yönetildi, batırıldı’ demişsiniz” diyerek bu beyanını açıklamasını istedi. Yıldız da şunları söyledi:

“İşletme olarak bizden önce de sonra da bir mali yapıya kavuşamamıştır. Gazete daima bağımsız kalmaktan yana ve gazetecilik yaparak hayatını devam ettirmiştir. Üzüntü neticesinde o söz söylenmiştir. Cumhuriyet 90 yıldır gazetecilik yapmıştır. Türkiye’de ve Avrupa’da vakıf gazetesi olma özelliğini gösteren öncü bir gazetedir. ‘Keşke mali olarak daha güçlü olsaydı’ anlamında bir ifadeydi. ‘Gayrimenkulleri keşke satılmasaydı’ diye üzüntü ifadesiyle söylemiştim. Benim zamanımda da arsa satılmıştı. ‘90 yıllık Cumhuriyet keşke malını satmasaydı’ anlamında söyledim.”

Mahkeme başkanı Dağ, ardından Yıldız’a “Verdiğiniz röportajda ‘gazetenin siyasi çizgisinin değiştiği’ cümlesinden ne anlamalıyız” diye sordu. Yıldız da “Ben öyle bir ifade kullanmadım” dedi. “Aynı yazıda ‘teröriste terörist diyemediler’ demişsiniz” diyen Dağ’a, Yıldız, “Yazar arkadaş öyle demiş. Terör eylemi için dünyanın her yerinde bu ifade kullanılır. Benim söylemek istediğim buydu” dedi. Savcı Hacı Hasan Bölükbaşı, “Daha önce Cumhuriyet’te çalışmamış Can Dündar’ın göreve başladıktan sonra Cumhuriyet ekolünden gelmeyen birinin göreve gelme örneği var mıydı” diye sordu. Yıldız da bu örnek dışında bir örnek hatırlamadığı yanıtını verdi.

Gazetemiz avukatlarından Tora Pekin, Yıldız’a, Can Dündar’ın kendisinin döneminde köşe yazarı olduğunu anımsattı. Yıldız, “Çok isim geldi. Alma yönünde ortak bir karar oluştu” yanıtını verdi. “Sizin döneminizde Mehmet Faraç iş akdi feshedilmeden gazeteden uzaklaştırılmıştı. Neden peki” sorusunu yönelten Pekin’e, Yıldız, “Gazetede binasında yer yoktu” diye yanıt verdi. Faraç’ın iş sözleşmesinin sonradan neden feshedildiğini soran Pekin’e, Yıldız, hatırlamadığı cevabını verdi. Bunun üzerine Pekin, “O dönem Faraç’ın sözleşmesinin feshine karşı çıkan hiçbir şirket ya da vakıf yöneticisi hatırlıyor musunuz” diye sordu. Yıldız, bu soruya da “Hatırlamıyorum” yanıtını verdi.

 

Miyase İlknur: Zoraki tanığım

Duruşmada dinlenen tanıklardan gazetemiz muhabiri Miyase İlknur, “Zoraki bir tanığım. Kendi isteğimle gitmedim tanıklık yapmaya. Önce telefonla davet edildim ifade vermeye, bu davete gitmedim. Yeni yönetim döneminde yöneticilik sıfatım olmadığından tanıklık yapacak bilgileri haiz olamayacağımı söyledim. Yirmi gün sonra ifade vermem için celp gelince mecburen gittim. Serbest muhabir olarak çalıştığım için sadece haberim olduğunda toplantıya çıkarım. Bu tanıklığımın da bir işe yarayacağını sanmıyorum. Bilgilerim daha önce de söylediğim gibi duyumlar ve kişisel yorumlara dayanır ki, bu da hukuki delil niteliği taşımaz kanısındayım. Mahkeme Başkanı Dağ’ın “Asıl bu duyumlar önemlidir tanıklıkta” deyince İlkur “Duyumlar tahrifata ve erozyona uğrar” diye yanıt verdi.

Dağ’ın “İlhan Tanır’ın bu gazetede olmasını aslında tercih etmediğinizi söylemişsiniz” beyanı üzerine İlknur, “Ben böyle bir şey demedim. Savcı, İlhan Tanır FETÖ’cüdür. Nasıl aldınız onu gazeteye’ dedi. Ben de ‘bilmiyorum’ dedim. Savcı, ‘Nasıl olur Haberdar’da çalışıyor, orası FETÖ’cülerin’ dediğinde ise “Ben İlhan Tanır’ı onun hakkında bazı haber sitelerinde haberler yapılınca öğrendim, yanıtını verdim” dedi.

Başkan, tanık ifadesindeki “MİT TIR’ları çıktığında cemaatin kendi yayın organlarının kapatıldığını bu yüzden uygun olarak Cumhuriyet ve Can Dündar’ı gördüğü” beyanını anımsatması üzerine İlknur, Arka arkaya verilmiş soruların birleştirilmesidir. Savcı önce ‘MİT TIR’ları neden Cumhuriyet’e verildi’ dedi. Ben de ‘Nereye gidecekti ki’ dedim. ‘Ama kendi yayın organları var’ deyince ‘onların itibarı yok’ dedim” diye yanıtladı

 

‘Haber gerçekse girer’

Tanık olarak dinlenen gazetemiz Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya, beyanlarına, “İlk önce tutuklu arkadaşlarımızın bilmediğini düşündüğüm bir noktayı açıklamak istiyorum. İfadeye 2 Ocak 2017’de hakkında FETÖ yargılaması olan Savcı Murat İnam tarafından çağrıldım. Çağrı kâğıdında ne tanık ve sanık olduğum yazıyordu. Bu ifade sorgusu 2 saat sürdü. 2 saat sürecinde 100’e yakın soru yöneltildi. Ancak ne yazık ki ifade tutanağına böyle geçmedi. Tutuklu arkadaşlarımız bunu bilmeyebilirler kayda geçirmek istiyorum” diye başladı. Başkan Dağ’ın, “Can Dündar’ın kendi ekibiyle gazeteye geliş meselesi nedir” sorusuna Küçükkaya, “Genel yayın yönetmeni atandığında istediği ekiple çalışır. Dündar da kendi güvendiği, tanıdığı ekiple gazeteye gelmiştir. Gazetecilik ekip işi” yanıtını verdi.

‘Yazar özgürdür’

Başkan Dağ’ın Ayşe Yıldırım’ın Kandil röportajı ile ilgili “Genel yayın yönetmeninin izni olmadan yapmaz” beyanını anımsatması üzerine, Küçükkaya, “Böyle önemli bir haberi genel yayın yönetmeninin haberi olmadan gidip yapmaz. Bu çok önemli bir haber. Cumhuriyet’te yazar özgürdür. Oradan döndüğünde kalemine dokunamazsınız. Dokunmaya kalkarsanız Cumhuriyet Vakfı’nda büyük tartışma çıkar. Yazarların en özgür olduğu gazetelerden biridir Cumhuriyet” dedi. Dağ’ın “Muhabirlerin, yazarların getirdiği yazılar süzgeçten geçer mi” sorusuna ise Küçükkaya, “Orhan Erinç’in bir lafı vardır. Bir muhabir bir haberi yazdığında bu haber gerçekse bu Cumhuriyet’te yayımlanır. Haberin birinci sayfaya nasıl gireceğine, başlığının ne olacağına genel yayın yönetmeni ve yazı işleri müdürü karar verir” ifadelerini kullandı.

Küçükkaya, Dağ’ın, “Eksik demokrasi” başlığıyla ilgili sorusuna, “Muhabirler haber başlığı ile ilgili bağlı olduğu birimlere eleştirilerini söylerler. Bu normaldir... Yazıişleri masasında tartışılır. ‘Eksik demokrasi’ başlığını genel yayın yönetmeni atmıştır veya o anki yazıişleri müdürü atmıştır. Bir muhabirin birinci sayfadaki haberiyle sorgulanması komik. 1. sayfa ile ilgili muhabir sorumluluk almaz” dedi.

 

'Bu da 2. sivil darbe hukuku'

Tanık olarak dinlenen yazarımız Şükran Soner, daha önce Ergenekon ve Balyoz dönemini 1. sivil darbe hukuku olarak adlandırdığını vurgulayarak, “Bunu da 2. sivil darbe hukuku olarak adlandırıyorum” dedi.

Duruşmada dinlenen eski vakıf yönetim kurulu üyesi tanık Nevzat Tüfekçioğlu ise, Başkan Dağ’ın “Ne gibi mali tedbirler alınabilirdi” sorusuna, “Gazeteyi çıkaran şirket 2 kez iflas etmişti. Zararın azaltılması için birtakım ekonomik tedbirlerin alınması gerekiyordu. Bu tedbirler çeşitli sebeplerle alınmadı. Personel çıkarmak için kıdem tazminatı ödemek gerekir. Onun için de yeterli kaynak yok denmişti. 20-30 kişi çıkarıldı. Şirketin kendi kaynakları ile zararın artması pahasına tazminatlar karşılandı” dedi.

Kıdemli hâkimin “Seçim sürecinin vakıf içinde zıtlaşma yarattığını söylemişsiniz” sorusu üzerine Tüfekçioğlu, “Boşalan yönetim kurulu üyeliği ile ilgili seçim yapıldı. İnan Kıraç ve Mustafa Balbay kapalı oyla oylarını gönderdi. Usul tartışması yaşandı. Kıraç’ın yurtdışında olmasının mücbir sebep sayılmasının mümkün olmadığı tartışması açıldı. Bunun sonucunda İnan Kıraç’ın oyu geçersiz sayıldı. Bu duruma Alev Coşkun itiraz etti” diye anlattı. Bölükbaşı’nın “Daha önceki toplantılarda bu şekilde yurtdışında olup oy veren oldu mu” sorusuna, Tüfekçioğlu, olmadığı yanıtını verdi.

 

Murat Başol ve Halil Yavuz Ertürk'ün çizimiyle Cumhuriyet davası

<video:821714>

CANLI BLOG

Dava 25 Eylül 15:30'a ertelendi. 25 Eylül'deki duruşma Çağlayan Adliyesi'nde görülecek.

23:33 - Mahkeme Başkanı: Ara kararların bir kısmı bir önceki ara kararlarımızla aynı. Emre İper ile ilgili kısıtlılık kaldırıldı.İncelenmemiş dijital bilgiler için bilirkişi incelemesine karar verildi. Can Dündar ve İlhan Tanır'ın yakalamalarının infazı bekleniyor. Bir kişiye yönelik bir arkadaşımızın muhalefet şerhi var Kadri Gürsel için. Sanıkların tutuklulukların devamına karar verildi. Diğer üç tanık dinlendikten sonra tutuklulukla ilgili daha sağlıklı karar vereceğiz.

 23:30: Mahkeme heyeti geldi.

23:27: 22.30'da devam edeleceği söylenen duruşma henüz başlamadı. İzleyiciler, sanıklar ve avukatlar mahkeme heyetini bekliyor.

21:36: 27. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti ara karar için saat 22.30'a dek duruşmaya ara verdi.

21:00- Avukat Fikret İlkiz:  Ahali bir dirhem hakiki havadis, bir satır doğru makaleden mahrum bırakılmıştır. Bütün makaleler amacından saptırılmış gerçekler tevkif edilmiş, yalanlar serbest bırakılmıştır. Bütün bu şeraitten daha elim ve vahim olmak üzere; gazete, mecmua, radyo ve televizyonlarda iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta o güzel mesleklerine ihanete başlamışlardır. Şaşırmayan meslek erbabı gazetecilerin işten atılması ise matbuat sahiplerinin çıkarlarıyla siyasetçilerin al gülüm ver gülüm hesaplarına ters düşen yazılarından dolayıdır. Ağır aksak çalışan demokratik-siyasal-sosyal-ekonomik nizam yine bozulmuş; millet fakr-ü zarûret içinde bir kere daha harap ve bitap düşmüştür. İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, meslek ahlakını korumak ve mesleğin onurunu kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, kaleminin ucunda, bilgisayarının tuşlarında ve demokrasi inancında mevcuttur. Bizim için Ahmet Şık olayların tanığıdır. Gazetecidir. O nedenle biz onun da ifade ettiği gibi medyada mahkeme kurmayız. Ama her duruşmadan önce bu belgeleri gönderenler hakkında yapılacak ne var bilmiyoruz.Gazeteciler mahkemelerin değil olayların tanığıdır. Gazeteciler başka gazetecilerin tanığı olmamalıdırlar. Ama bugün oldular. Ahmet Şık her dönemin sanığıdır, her dönemin tutuklusudur, her dönem tutuklanandır. Gülen'in gerçek yüzünü ortaya çıkardığında tutuklandı. Ahmet Şık kimi kızdırdı? Kimi öfkelendirdi? Hangi sırları ortaya döktü acaba diye sorabiliriz.

20:40- Avukat Fikret İlkiz: Bu iddianamenin dili yoktur ama dil çok önemlidir. Bir iddianamenin dili yoksa anlaşma olanağı da tartışma olanağı da yoktur. Örgüte üye olmamakla birlikte gazete, manşet ve yazılarıyla örgüt adına suç işlenebilir mi? Üye olmamakla birlikte yardım edilebilir mi? İddianame bunu sorduyor. Bize göre olamaz ama Türkiye'de oluyor. Manşete kim karar verir, sizi kim işe aldı" gibi sorular soruyorsunuz. Doğru bu iddianame bunu sorduruyor. Hiçbir basın savcısı terör örgütü üzerine iddianame yazamaz, yazmamalıdır. Basın özgürlüğünü koruyan uluslararası anlaşmalar vardır ve biz de tarafız. Bu ilkeleri yok sayıyorsunuz. Ama biz var sayıyoruz. Bazı uluslararası kararları sevmiyor olabilirsiniz. AİHM'in Ahmet Şık kararı vardır. Şık'ı sevmiyor olabilirsiniz ama böyle bir karar vardır. Devletin yargıladığı kişi aslında devletin demokratik meşruiyetini ve hatta devletin var olup olmadığını yargılarsa, verilecek en iyi yanıt: Venedik Komisyonu 15 Mart 2016'da "örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" maddesinin kaldırılmasını tavsiye etmiştir. Terk edilmiş bir ceza hukuku anlayışıyla kaleme alınmış bir iddianame, II. Dünya Savaşı'nın sonunda kalmış bir yargılamadır. Türkiye'nin doğal kaynaklarını ve halkı soyup soğana çevirmek isteyenler kendilerini vatansever ilan etmiştir. Soygunları, yolsuzlukları, olup bitenleri araştıran, yazan gazeteciler varidatlarını korumak isteyenlerce 'vatan haini' ilan edilmiştir. Matbuat sahipleri, bu gazetecilere ses çıkarmayıp demokrasiden yana saf tutmayı ticari kârlarının artması için bir vesile saymışlardır. Aslında bunlar efkar-ı umumiyeyi uyutmak için gazeteciler üzerinde tahakküm kurmayı kafalarına koymuşladır. Bütün bu şeraitten daha elim ve vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar yazmayı, görmeyi, konuşmayı hatta düşünmeyi yasaklayacak ölçüde ileri gitmiş, bir milleti rezil-i rüsva etmekte hiçbir mahzur görmemiştir. 'Meslek ahlakının en kıymetli hazine olduğunu' pek çabuk unutmuşlar; sadece iktidarların iradesine tabi olarak hadisat vicdaniyatından kendilerini pek kolayca mahrum eylemişlerdir. Matbuat sahipleri; matbuatı kendi gücü için kullanmıştır. Bi-netice matbuatın bütün kaleleri cebren ve hile ile zaptedilmiş ve bazı gazeteciler hapiste olabilirler. Bütün yazıişlerine girilmiş; bütün kalemlerine ve bilgisayarlarına el konulmuş; bütün fotoğraf makinaları kontrol altına alınmış.

20:18- Avukat Bahri Belen: 'Cezaların şahsiliği' ilkesine aykırılık söz konusu: Savcılık soruşturması kısmında bir başka sanığın yazdığı yazı ya da haberle ilgili görüşleri sorulmuştur. Oysa insanlar kendi edimleriyle ilgili yargılanırlar. Murat Sabuncu ile ilgili böyle bir çelişkiye değinmekten utanıyorum. Suça dayanak yapılan yazılarla ilgili yasal sürede dava açılmamışsa ani savcılık makamı bu davaya konu yazılarla ilgili kamu davası açmaya yeterli görmemişse buradan suç çıkaramaz.Aristo mantığıyla bir bütünün parçaları suç değilse, parçaların toplamından da suç yapamazsınız. Bir yazı suç değilse, o yazıların yayınlandığı gazetenin genel yayın yönetmenini (Murat Sabuncu) suçlayamazsınız. Yayın politikasını değiştiren vakfın ele geçirilmesi iddiasında inatla, olmamasına rağmen Sabuncu'nun vakıf yönetcisi olduğu iddia ediliyor. Yayın politikası değiştiği iddia edilen 45 ayın 22'sinde yayın yönetmeni olan kişi (İbrahim Yıldız) bugün tanık olarak dinlendi. 45 ayın 22'sinde yayın yönetmeni olan kişi, yayın politikasını değiştirmekle suçlanmıyor. Ama Murat Sabuncu suçlanıyor. Yayın politikası savcılığı tek açıdan ilgilendirir: Yazılarda suç ögesi varsa soruşturma ya da dava açar.Bunların da olmadığını söylüyoruz. Delilerin karartılması ve kaçma şüphesiyle ilgili en güzel örnek (tutuklanacağını bilerek Türkiye'ye dönen) Akın Atalay'dır. İddianamedeki tanıklar Cumhuriyet'e hasım olduğu belli olan kişiler. Gelmeyen tanıklardan Alev Coşkun, Vakıf ile ilgili açılan davada hasım. Cumhuriyet Davası için tanıklık sıfatına uygun değil. Bu kişilerin bugün gelmemiş olması delilleri toplanmamış olması iddiasının gerekçesi olamaz. Bugün dinlenen tanıklar Cumhuriyet gazetesinin yıllar öncesini bilen ve orada yaşamış insanlardır. Onların bugünkü beyanları, aslında tutuklu sanıklara yöneltilen suçlamaların hiçbir şekilde gerçek olmadığını gösteriyor.

19:54- Avukat Hasan Fehmi Demir: Bu dava düşünce özgürlüğü ve halkın haber alma hakkına karşı saldırı niteliğindedir. Ara kararda müvekillerimin tutukluluğuna gerekçe olarak vakıf seçimleri esas alınmıştır. Sayın heyetinizin Akın Atalay ve arkadaşlarının tutukluluğuna yönelik kararının da bu temel yanılgıdan kaynaklandığını düşünüyorum. Heyetinizin bu yanılgısının özünde iddianamenin bu yanılgıyı yaratmak amacıyla yaptığı akıl yürütme vardır. İddianamede, önce bir grubun vakfı usulsüzce ele geçirdiği, bu şekilde yayın politikasını değiştirdiği ve son olarak terör örgütlerine yardımda bulunduğu iddia edilmektedir. Ama ceza yargılaması böyle yürümez. Yargılama başladığı günden beri heyetiniz hem ilk celsede hem de bugün vakıf seçimleri ile ilgili soru sordu. Ama bu seçimler asliye hukuk mahkemesinin konusu ve orada görülen bir dava ceza mahkemesinde çözülemez. Diğer yandan somut sonuç ortaya konmamışken bu yönde soru sorulmasının iddianamenin bu yanının zorladığı kanaatindeyim.

19:35- Avukat Tora Pekin: Son dakika belgeleri ile ilgili de şunu söyleyeceğim: Mesai saatinden sonra bu belgelerin dosyaya konması kötü niyetlidir. Ama incelenmemiş belli. Keza lehe bilgiler. Bunu Abbas Yalçın da açıkladı. Emre'nin dosyasında hala kaçma şüphesi var dendi, delileri karatma şüphesi dendi. Hangi delili karartacak? "Ben kaçmıyorum, delil arıyorum" diyen birine "senin kaçma şüphen var" denmesi inciticidir. Adalet duygusunu inciticidir. Savcı telefon incelenmesinin sonucunu beklemenizi istiyor. Emre İper kendisinden kaynaklanmayan sebeple mağdur durumdadır. Telefonun incelenmemesinde Emre'nin bir suçu yok. Bekleyelim ama Emre de ailesiyle beklesin. Sonra yine değerlendirirsiniz. Savcının yaptığı tek doğru işlem Emre'nin davasını Cumhuriyet davasıyla birleştirmesidir. Çünkü bu Cumhuriyet davasıdır. Basın ve ifade özgürlüğünü kuşatma altına alan bu adaletsizliğin devam etmemesi için tüm tutuklu arkadaşlarımız için tahliye istiyoruz.

19:29 Avukat Tora Pekin: ByLock'un delil olması için yapılması gereken CMK'ya uygun davramak. Ama bu dosyada bu yapılmadı. Böyle gayri ciddi suçlamalarla kamuoyunun ByLock suçlamalarına inancını yitirdiği ortada. Savcılık Bylock dışında iki hususa değinmiş. En azından bunlar gerçeğe aykırı değil. Tweetleri Emre açıkladı. Bundan çıkarılan sonuçlar mantıklı değildir, buradan örgüt üyeliği çıkarmak yanlıştır, tutuklama yanlıştır. Bu düpedüz sosyal medya kullanmayın demektir. Bu tweetler ne tutuklama ne suçlama gerekçesi olabilir. Olsaydı on binlerce yüzbinlerce twitter kullanıcısını tutuklamanız gerekirdi.Son iddia ise bir destek imzası. Aslında dosyadaki diğer arkadaşlarımızın da imzası var ama nedense onlara bu deliller sunulmamış. Bunu Emre'ye yönelik zorlama bir suçlama çabası olarak görüyorum. Çok belli ki savcı bundan sonra Cumhuriyet çalışanları hakkında açılan her soruşturmaya bunu koyacak. Çünkü hepimiz imzaladık. Çünkü hepimiz düşünce özgürlüğüne destek vermek istedik. CB Erdoğan'ın bir haber üzerinden Dündar'a "yanına bırakmam" demesi üzerine, ifade özgürlüğünü savunmak için imza attık. Bu, savcının gözünde terör örgütü üyeliği sayılıyor.

19:28: Oturuma devam ediliyor.

18:22: Oturuma 45 dakika ara verildi.

Ahmet Şık: 'Meslektaş demeye utanırdım'

Muhabirimiz Ahmet Şık ise şunları söyledi:

Kendisine tanınan yetki ve sorumlulukları kendi çıkarları ve güç odakları uğruna kullananlar her meslekte çıkıyor, keza medyada da çıkıyor. Meslek etiğini önemseyen bir gazeteci olarak hiç böyle bir ahlaksızlık içinde olmadım, olmayacağım. Asla bunlar içinde olmadım, olmayacağım da. Öyle olanlar da her ne kadar benimle aynı meslekte olsalar da "meslektaşım" demedim, demeyeceğim. Çünkü bu mesleğe hakaret olur. (Karlov suikastiyle ilgili tweetlere ilişkin Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz imzasıyla mahkemeye sunulan tutanağı okuyarak) Ben hakim ya da savcı olsaydım delil olduğunu iddia ettiği, suçluluğumu kanıtlama gayretkeşliğindeki bu tutanağı, bu ifadelerle tanımlayan Hasan Yılmaz'a 'meslektaşım' demekten utanırdım.

 'Suçlamayı bana yöneltin'

 Benzer birisiyle de tutuklanma aşamamda tanışmıştım. İsmi Fahrettin Kemal Yerli. Bir önceki celse avukatım Can Atalay kendisinin yaptığı hukuksuzlukları ayrıntılarıyla anlattı. Ama sanıyorum ki ya dinlenmedi ya da dinlenmek istenmedi ya da böyle karar verildi. Bir savcı hukuku paspas ederek bir delil üretme gayretkeşliği içerisine girmiştir ve suç işlemiştir. Suçlama konusu olan şey meslektaşınızın katledilmesine ilgili olaya karışan iki kişi ile telefonda yapılmış bir söyleşi. Bu söyleşi de burada sorumluluğu bana ait olmasına rağmen diğer tüm sanıklar için DHKP-C adına faaliyet yürütmek gibi abes bir suçlamanın delili olarak konulmuş. Bundan dolayı bir suçlama yöneltecekseniz sorumlusu benim. Diğerleri için böyle bir suçlama olamaz.

 O söyleşinin başı şöyle başlıyor: Telefonla görüştüm söz konusu kişilerle. Gazetemiz adliyeye çok yakın bir yerde. Sosyal medyada olayı görür görmez gittim adliyeye. Uzun saatler boyunca orada kaldım ve o adliyede görevli hakim ve savcıların bir meslektaşları kafasına silah dayanarak rehin alınmışken nasıl adliyeden kaçtıklarına da tanık oldum. Her ne kadar şimdi arkasından şehit edebiyatı yapıyor olsalar da bu utanç da onların olsun. Ben oradaydım saatlerce. Dönemin başsavcısı açıklamalar yaptı. İşin çok uzamasından hareketle bir tatsızlık olmayacağı duygusuna kapıldım ve gazeteye döndüm. Telefon numarasını buldum ve aradım. Yaklaşık 15 dakikalık bir telefon görüşmesi oldu. Benim de başıma ilk geliyor böyle bir şey. Sorduğum her soruya yanıt buluyorum. Bunları da yazdım, gazetede yayınlandı. Öncesinde internet sitesinde yayınlandı. Dediler ki 'Ahmet Şık söz konusu kişilerle telefonla görüştü.' Olay bu kadar açık. Bir gün cezaevine celp geldi. Bu Fahrettin Kemal Yerli denen kişi beni ifadeye çağırıyor. Odasına girdik, 'bu konuyla ilgili size soru yönelteceğim. Bu konuda daha önce sorularımıza yanıt vermediniz daha önce' dedi. 'Evet, vermedim. Çünkü o bir gazetecilik faaliyetidir. Gazetecilik faaliyetini sorgulamak hiç kimsenin haddi ve hakkı değildir' dedim. Sonradan cezaevine getirildim. Aylar sonra önümüze delil klasörleri geldi. Ben örgüt propagandasından tutuklanmış iken birden bire son dakikada diğer arkadaşlarımın yargılandığı dosyaya dahil edildiğimi gördüm. Bu da Ahmet'i hapiste tutmanın kararlılığını, bir yargı tacizini ortaya koyuyor. Çünkü öteki suçlamanın beni içeride tutamayacağını biliyordu.

 'Beni suçlayanlar kendisine baksın'

 Dosyayı aldım, bakarken şöyle bir şeyle karşılaştım. Avukatım Tora Pekin bu haberle ilgili takipsizlik kararını dosyaya koydu. Bu savcı meslektaşınız ne yapmış biliyor musunuz? HTS kaydı almış. Söz konusu olayın yaşandığı günün 1 hafta öncesi ve 1 hafta sonrasına ait ev, cep ve daha önce çalıştığım Bilgi Üniversitesi'nde kullandığım iş telefonumun 15'er günlük arama kayıtlarını dosyaya koymuş bu numaralarla daha önce görüşmüş müyüm diye. Hayır, görüşmedim. Görüşsem söylerim zaten. Çünkü ben bugüne kadar yaptığım her şeyi söyledim, söylediğim her şeyi yapan bir adam oldum. Böyle olmaya da devam edeceğim. Sahtekarlık benim mizacıma uygun bir şey değil. Beni suçlayanlar dönüp kendisine baksınlar.

 'Savcı hakkında suç duyurusunda bulunuyorum'

 Savcı, takipsizlik kararı veren savcı Umut Tepe'ye üst yazı yazmış, demiş ki ben yeni delil buldum. İfadesini aldım takipsizliği kaldır. Benim hukuk bilgim sizin kadar yoktur. Ama şu kadarcık hukuk bilgimle görüyorum ki burada bir hukuk ihlali var. Ama eğer benim tespitlerime katılıyorsanız Fahrettin Kemal Yerli hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Yerli'nin beni tutuklayacağı gün Cuma günüydü. Götürdüklerinde beni adliyeye dediler ki savcı bey namaza gitti. Ben de 'Allahım birazdan kul hakkı yiyeceğim. Ben affet' diye dua ettiğini düşündüm. Ben bir ateistim. Ben böyle dindar olduğu iddiasındaki insanları görünce diyorum ki bu kainatta bir cehennem olması şart.

 'Size talimat veriyorlar'

 Savcı Hasan Yılmaz bu belgeyi tam da duruşmanın olacağı gün göndermiş. (Karlov suikastine ilişkin tweet tutanağını kastederek). Sabah'ın internet sitesinde bir haber: Ahmet Şık'a şok. Çok da şok olmuşum. Kim yazmış Nazif Karaman. (Haberdeki iddiaları okuyarak) Size talimat vermeye çalışıyorlar. Bu daha önce de yapıldı. 24 Temmuz'daki duruşmadan önce de Yeni Şafak gazetesinin manşetindeydim. Diyor ki “Ahmet Şık Mihraç Ural'dan talimat aldı.” Böyle bir ahmaklık olabilir mi? Çünkü bu devlet gelip bana 'bu adam seni öldürecek. Biz sana koruma vermek istiyoruz' dedi. Birazcık aklın zekanın zerrece kırıntısı olmaz mı bu haberleri sipariş edenlerde, bu yaptıtran tetikçilerde? Dosyaya girmemiş HTS kaydının Yeni Şafak'ta ne işi var? Bunun için de suç duyurusunda bulunuyorum. Ya sizin heyetinizden biri, ya da kalemde çalışan biri ya da soruşturma savcılarından biri düzenli olarak bu tetikçilere belge sızdırıyor. Böyle yargılama yapılmaz. Yargılamayı burada mı yapacağız yoksa bu paçavra, bir mafyanın tetikçiliğini üstlenmiş gazete parçalarında mı yapacağız?

 'Savcı Karlov suikastini çözmüş'

 8 Eylül tarihli bir polis yazısı var. Ahmet Şık'a ait Twitter hesabında yapılan incelemede “suç delili olarak değerlendirilebilecek...” bir ihtimalden bahsediyor. Tweetimde 'Mert Altıntaş hakkında daha öncesinde ve sonrasında cemaat soruşturmasında kaydına rastlanmamış' demişim. Ben bugüne kadar böyle bir şey görmedim. Olsaydı zaten bu tezviratı yaygarayla duyururlardı. Savcı, Karlov suikastini çözmüş olmalı ki FETÖ/PDY yaptı diyor. Böyle bir tespit yok. Hangi bilgiyle yazıyor. Ya hukuk bilmiyor ya memleket gündemini takip etmiyor. O soruşturma dosyası hala açık, failin kimin olduğu bilinmemekle birlikte kim adına ve niçin yaptığına dair herhangi bir tespitte de bulunulmuş değil. O kişinin cemaatçi olduğuna dair de bir tespit yok. Suikastçi Arapça bir takım sözler kullanmıştı. Arapça bilen bir gazeteci arkadaşıma sordum bunun ne olduğunu. Bunun neşit olduğunu söyledi. 'El Kaide ve El Nusra olmak üzere bütün cihatçı örgütler kitleyi gaza getirmek için bu tür neşitleri söylerler' dedi. İran medyasından 'Karlov'a suikasti Fetih ordusu üstlendi' diye bir haber düşmüş, bunu da duyurmuşum. Daha sonra bunun asparagas olduğu düşmüş, onu da duyurmuşum. Nesnel bir gazetecilik yapıyorum, ama savcının bu suç çıkarma gayreti var.

 '15 Temmuz'un nedeni sorulmasın istiyorlar'

Savcı tweetimde sorular sorduğumu söylüyor. Ben gazeteciyim, tabii ki soru soracağım. Aslında devlet görevlilerinin yapması gerekeni gazeteci olarak ben yapmaya çalışıyorum. Bunu yaptığım için kimse benden terörist çıkarma faaliyetine girmesin, herkes haddini bilsin. Hala diyorum, o zaman da dedim. Suikastçı Mert Altıntaş kanımca herhangi bir angajmanı olmayan, ama kafasında ve yüreğinde cihatçı olmayı kafasına koymuş ve şehit olmak özlemi içindeki bir şeriatçı, cihatçı polistir. Buradan yola çıkarak sorduğum ve herkesin canını acıtan; Mert Altıntaş FETÖ'cü olabilir, El Nusracı olabilir ama asıl tartışmamız gereken polis olduğu gerçeğidir. Cihatçı bir polisin devlet görevlisi olarak istihdam edilmesini sorgulamaya çalışıyorum ki doğru soru budur. Bu istihdamların Türkiye'yi 15 Temmuz'a getirdiğini gördük. Savcılığın canını acıtan bu. Çünkü AKP iktidarı Türkiye'nin 15 Temmuz'u yaşamasının neden olduğu gerçeğini konuşmayalım istiyor. Ben buradaki savcı gibi, iktidar medyasının gazetecileri gibi düşünmek zorunda değilim. Ben nesnel olgulara göre hareket ediyorum, şüphelerimi ve kanaatlerimi bildirmeye çalışıyorum. Bu ifade özgürlüğüdür.

 'Hepsi tespit ve doğru'

 “Askeri kendi halkını katleden darbeci, polisi cihat sloganları atan suikastçı, yargısı iktidar sopası, medyası lağım ama yaşasın başkanlık” demişim, buna takmışlar. Nesi yanlış bunun? Bunların hepsi tespit ve hepsi doğru. Türkiye şu an böyle bir karanlığın içinde. Ben böyle düşünüyorum ve böyle düşünmeye devam edeceğim.

'Hanedanlık mafyasının hesapları için'

Savcı Fahrettin kemal Yerli, Beni FETÖ, PKK/KCK ve DHKP-C suçlamasıyla tutuklamaya sevk etti. 4-5 ay geçince haklı olarak insanların kendileriyle dalga geçtiğini düşündüler. Çünkü Ahmet Şık'a cemaatçi, FETÖ'cü dediler. İddianamede bu suçlama düştü. PKK ve DHKP-C olarak geçti. “FETÖ'nün suçunu perdelemeye çalıştığı” ifadesini ne yapacağız? Bu suçlama PKK'ye mi DHKP-C'ye mi giriyor? Gelin şunun adını doğru koyalım. Bu iktidarın kendi ikballeri için bütün memleketi enkaza çevirmeye çalışan bir hanedanlık mafyasının hesapları için bir takım insanların tutuklanmaktadır.

17:48-Murat Sabuncu söz aldı: 12 aya varan yayın yönetmenliğimin 10,5 ayını cezaevinde geçirdim. Cumhuriyet iddianamesinin bilirkişisi 28 yaşında, benim meslek hayatım kadar yaşı var. Hiç gazetecilik yapmamış biri. Manşetlerden cımbızlayarak bizi Türkiye'de adı terörle anılan herkese yardımla suçluyor. İddianamede Vakıf Senedi'nden bahsediyorsunuz. Senet Cumhuriyet değerlerini savunur, Atatürkçülüğü temel alır. Bizim bunlara uymamakla suçlanıyoruz. Hayatta en hakiki mürşit ilim değilse biz Atatürkçü değiliz, fikir ve ifade özgürlüğünü, adaleti savunmamak Atatürkçülükse biz Atatürkçü değiliz. Bu dava fikir ve ifade özgürlüğünün tarihine kara bir leke olarak geçti. Bu davayı yıl sonuna kadar bitireceğiz diyorsunuz. ama bu dava bitmez. Bu dava okullarda okutulacak. Ve biz 10,5 ay daha yatsak, daha fazla da yatsak gazeteciliği ve ifade özgürlüğünü tüm Türkiye'deki gazeteciler için savunacağız.

17:45- Akın Atalay: Hala geçerli görünen hükümler Anayasa'nın OHAL döneminde sınırlanabileceğini, bu sınırlamanın ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağını söylüyor. Heyetinizi tutuklulukta geçirilen süreyi dikkate alarak bir karar vermesi gerekiyor. Basın özgürlüğü konusunda en kötü ülkelerden biri olduğumuz çeşitli uluslararası örgütlerin raporlarında yer alıyor. Hepimiz adalet göçüğünün altında yaşıyoruz. burada öyle bir dava görülüyor ki dosyayı eşeledikçe adaletsizlik fışkırdı. Uğradığım haksızlık ve hukuksuzluğun yoğunluğu ne olursa olsun herkes için adalet talebimden vazgeçmeyeceğim. Umarım toplumca bu büyük beladan sağ salim kurtuluruz.

Biz genelde gazetecilerin ama özelde Cumhuriyetçilerin ortak kaderini yaşıyoruz.Bu kader 93 yıldır kesintisiz süren tehdit, baskı, kapatma, hapis, suikaste uğrama yaptırımıdır. Ama gazeteciler bu tehditlere biat etmez, alçakgönüllü bir sabırla bedelini öderler. Bizler de baskıya boyun eğmiyoruz. Çünkü Cumhuriyet'in tarihi bunu bekler. Dışardaki gerçek gazeteciler, iyi insanlar bizim bu duruşu sergilememizi istiyor. Onları mahçup edemeyiz.

17:35-Akın Atalay: Tanıklardan yalnız birine soru sordum. [Mustafa Pamukoğlu] 2008'e kadar gazetenin mali müşaviri olduğunu doğrulatmak için sormuştum, 2012 ve 2013 olduğunu söyledi. Size Cumhuriyet'in 2008'e kadar yani İ. Selçuk dönemine kadar mali müşaviri olduğuna ilişkin belgeleri sunuyorum.  Vakıf İcra Kurulu'nun vakfın kuruluşundan beri Vakıf Senedi'nde olduğunu söylemiştim ama tanıklara sorularınız nedeniyle, Dünyanın düz olmadığını kanıtlar gibi İcra Kurulu'nun vakfın kuruluşundan beri var olduğunu izah edeceğim. Tutukluluğuma devam sebebim tarafıma yöneltilen yardım suçuna ilişkin "kaçıp delilleri karartmama" tedbiridir Yani, yardım suçlamasına ilişkin peşin bir kanaat oluşmuştur. Hakimler Anayasa'ya ve kanunlara uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirler. Ben de hukukçuyum. Aynı dersleri okuduk. Hukuk fakültelerinde, en azından benim okuduğum dönemde hukukta vicdanın, hakkaniyet ve adaletin çok önemli kavramlar olduğu anlatılırdı. Sanıyorum değişmedi. Anayasanın, kanunun ve hukukun genelikle soyut yazılı metinler olması ...

17:25- Kadri Gürsel'in avukatı  Köksal Bayraktar devam ediyor:"Kimdir Kadri Gürsel? uluslararası politika uzmanıdır. 35 yıldır gazeteci, TV ve gazetelerde ciddi ve doğru gazetecilik yapmıştır. Gazetecilikten hiç ayrılmamıştır. Sedat Simavi 1950'li yıllarda genç gazetecilere hitaben şunu diyor "Aç kalabilirsiniz, büyük zorluklar içinde yaşayabilirsiniz, ama sakın kaleminizi satmayacaksınız" Kadir Gürsel kalemini satmamış bir gazetecidir. Bu nedenle bu 316 günlük süre sona ermelidir. Bu mütalaa hukuka aykırıdır. Bu mütalaaya uyulmamasını ve Kadri Gürsel'in tahliyesini arz ve talep ediyoruz.

17:22-"Kadri Gürsel bir gazeteci öyleyse kendini gizleyen bir kişi" diyecektiniz. (Salon alkışladı, Mahkeme Başkanı, "Bir daha olursa salonu boşaltırım"

17:20-Kadri Gürsel'in avukatı: Biz kendisinin imza yetkisi olmadığını söylemiştik. Bir kişinin bir makale ile devlet güvenliğine tehlikeye atması mümkün değildir. Ara kararınızda "yardım suçunun oluşabildiği dikkate alındığında" diyorsunuz bakın bu "ihtimal"dir, sonra "Somut delillerin mevcudiyeti var" diyorsunuz. Hangi somut deliller? Bu gerekçe değil. Bu AYM ve AİHM'in anladığı bir gerekçe değil. Ama siz gerekçesiz olarak 10,5 aylık tutukluluğumuzu devam ettirmeye karar veriyorsunuz. "Bir telefonu olan kişi ByLock şifresine sahip olan bir kişinin herhangi bir şekilde telefon çağrısını gördüğünde anlayabilir mi?" uzman cevap verdi "Hayır olamaz". O zaman nasıl 112 telefon ve SMS ile sorumlu tutuluyor? Suç işleme kastı yok ki. Bir kimsenin 112 tane ByLock'cu SMS'i alması "olağandışı" imiş. Ceza hukukunda nerede "olağandışılık" yazıyor? Böyle delil olmaz. Müvekkilim bir gazeteci. Hiç telefon konuşması yapmasaydı, hiç SMS almasaydı o zaman sizler ya da sayın savcı...

17:07- Bu rejim bizi başka bir noktaya götürüyor. Bu dava mahkemenizin davası olmanın ötesinde anlam içeriyor. Bu kadar avukat ondan, bu kadar kişinin izlemesi ondan. İnsanlar "bu dava hukuki falan değil, siyasi bir davadır" diyorlar. Bu ülkede halkın yüzde 70'i yargıya güvenmiyor. Bu dava Cumhuriyet davası değil. Yargı bağımsız mı değil mi onun kararının çıkacağı bir dava Biz çok borçlandık. Yargının kurucu unsuru avukatlar olarak halka adalet borçlandık. Bu ülkenin insanlarına bir şey söyleyelim istiyoruz. Ben sizden tahliye talep ediyorum da aslında talep ettiğimin tahliyenin çok ötesinde bir şey olduğunu söylemeye çalışıyorum. Kadri Gürsel'in örgüt üyesi olduğunu savunmak mizahi bir romanda olur. Biz kendisinin imza yetkisi olmadığını söylemiştik. Bir kişinin bir makale ile devlet güvenliğine tehlikeye atması mümkün değildir. yararlanamıyoruz. Vicdanı bir yana bırakarak kanunlar bazında şunu söylemek istiyorum. Biliyorum, siyasi iktidar her kurumu baskı altında...

16:45:Savcı mütalaasını vermeye başladı. Savcı sanıkların delilleri karatma şüphesi ve adli kontrol tedbirinin yeterli olmayacağı gerekçesiyle tutukluların tutukluluk halinin devamını istedi.

16:25 Savcı, mütalaa için süre istedi, duruşmaya 20 dakika ara verildi.

16:20: Kadri Gürsel: Tek talebim adil yargılanmaktır. Burada ne karar çıkarsa çıksın vicdanım rahattır. Ve adaletin ayaklar altında çiğnendiği bu dönemde biraz bile adalet varsa beraat edeceğimi biliyorum.

16:05- Kadri Gürsel-Hak savunucusu bir muhalif olduğum için bu yapı tarafından hedefe alındım. 17-25 Aralık sonrası kendini cemaat olarak nitelendiren bu yapı hak ihlaline uğradığını savundu ancak ben bu kampanyada hiçbir şekilde yer almadığımı daha önce de dile getirdim. Bu süreçten sonra iki FETÖ şüphelisiyle görüşmem oldu. Biri tutuklu bulunan, beraber program yaptığım Nazlı Ilıcak, diğeri ise bugün yurtdışında olan Abdülhamit Bilici. Bunun dışında defalarca bu yapıdan medya temsilciler aradı görüş istedi ama hiçbir zaman görüş vermedim.

16:00 - Kadri Gürsel - Kadri Gürsel: 26 Temmuz 2014'te Tolga Güzeltaş işimli bir ByLock'cu ile en uzun konuşmam olmuş. Ama ben bir kadın ile konuştuğumu hatırlıyorum. Bir polis eşi idi. Ama HTS kaydında Tolga Güzeltaş ile konuşmuş olarak görünüyorum. Ancak o sırada Tolga Güzeltaş tutukluydu. Yani onunla konuşmam imkansız. Bunu da böyle karşı delil olarak sunayım.

15:55 - Kadri Gürsel  Burada tutuklu olmamın sebebi sorgulayıcı, eleştirel, bağımsız ve muhalif bir gazeteci olmamdır. Kesin bir güçler ayrılığı ilkesini, laik demokratik parlamenter bir demokrasiyi savunduğum için kaçınılmaz olarak muhalifim. Öngörülü ve barışçıl bir dış politikayı savunduğum için muhalifim. Bunların hiçbiri Türkiye'de yok. Bunları savunduğum için hak savunuculuğu yapıyor olduğum için muhalifim. Basın ve ifade özgürlüğünü savunduğum için tüm bu ByLock'cuların ve FETÖ'cülerin hedefi haline getirildim.

15:50- Kadri Gürsel: Beni 2014 yazında yüzlerce kişi SMS yağmuruna tuttu. Bunların bir kısmı aynı formattadır. Bazıları FETÖ şüphelisidir. Bu mesajların çoğu açılmamıştır. Çünkü 6 gün boyunca bunaltıldım, çoğunu açmadım bile. iPhone 4S telefonum vardı. İleride lazım olur diye bir kısmını stokladım ama böyle bir şey olacağı aklıma gelmemişti. Mesaj atanların sayısı 83'ten çok fazladır. İşte bu "olağandışı rakam"ı oluşturan hadise budur.Anadolu'daki durumu incelemedim ama İstanbul ve Ankara'da bu medya davalarından bahsedildiğinde; ByLock'cular mesaj attı diye tutuklu olan sanıyorum tek benim.

15:40 - Kadri Gürsel: 10 Mayıs'tan sonra bir FETÖ şüphelisinden sadece 1 SMS atılmış. Bu kişi yine Murat Aksoy. Bir ByLock kullanısından bana atılan 9 Nisan 2015 tarihli bir SMS var. Cumhuriyet'e başlamamdan tam 13 ay önce. Bana bir mesaj atmış ve benden bir mesaj almış. Yani aslında bu ByLock'cular ben Cumhuriyet'te başlamamdan çok önce yakamdan düşmüş. Gerçeklik budur. Ara kararda bahsedilen gerçeklikliğin tam zıttıdır. Cumhuriyet yöneticilerine aynı suçlamayla yaklaşmak hatalıdır. HTS raporunun okunmadığını, bunun da benim adil yargılanma hakkımı engellediğini düşünüyorum. Sadece 1 defaya mahsus SMS'lerin bir görüşme olarak nitelendirilemeyeceği bir gerçektir. Bu SMS'ler bir kampanya kapsamında yapılan bir taciz eylemidir. 

15:30 - Kadri Gürsel konuşuyor: Ara kararınızda Cumhuriyet'e isnat edilen sözde yayın politikasının değiştiğine ilişkin tanıkların dinlenmemiş olmasını tutukluluğum devam edilmesine sebep gösterdiniz. Tanık ifadeleri yönünden de böyle bir iddia olsa da buna iştirak edemeyeceğim kanıtlandı. Ayrıca 92 ByLock kullanıcısı ve hakkında FETÖ soruşturması olan 145 kişiyle iletişimim olduğu iddiasını tutukluluğumun devamına sebep göstermiştiniz. Heyetinizin karşısında söylediğim, benim bu kişilerle iletişim kaydımın olabileceğini ama irtibatımın olamayacağını, bu kişilerden sadece 8'i ile karşılıklı iletişim kurduğumu 5'inin ByLock kullanıcısı olduğunu söylemiştim. Matematiksel olarak suçlamaları çökertmiştim ancak heyetiniz bana bu konuyla ilgili tek bir soru sormadı. Ara kararı görene kadar bunun nedeninin, safiyane bir şekilde, ifademin tatmin edici bulmuş olabilirdiniz, ya da siyasi bir tercih olarak bana tek bir soru sormamayı karşılaştırmış olabilirdiniz. Bir de üçüncü bir neden olabilirdi, terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek suçunu işlediğimi sadece ve sadece ByLock konusundaki polis fezlekesine bakarak hakkımda peşinen hüküm vermiş olabilirdiniz.

Benim 45 gün daha tutuklu kalmam konusunda savunmam hiç dikkate alınmadı. Adil yargılanma hakkım engellendi. Polis fezlekesi dikkate alınarak tutuklu kalmam için sözde yayın politikası değişikliğine etkim olduğu iddiası sebep gösterildi. Bu nedenle neden bu kişilerle irtibatlı olmadığımı ayrıntılandıracağım. HTS raporunu, tetkik etmediyseniz ediniz lütfen. O ara kararı yazdığınız tarihe kadar HTS raporuna bakmamıştınız. Bunu ara kararınızdan anlıyorum. Rapor incelendiğinde "olağandışı" olarak tabir edilen kayıtların bana bir defaya mahsus gönderilmiş ve cevapsız kalmış SMS'lerden oluştuğunu görürdünüz. Görüşmek, işteşli fiil olarak tanımlanır. İşteşli fiil oluşması için iki kişi arasında gerçekleşmesi gerekir. Rapor incelenmiş olsaydı benim bu "olağandışı" sayıdaki ByLock kullanıcısyla sözde irtibatımın Cumhuriyet'te görev yaptığım sırada gerçekleştiği gibi bir ifade ara kararda yer almazdı. Yani zannediliyor ki benim bu toplam 112 kişiyle 5 ay 20 gün süren Cumhuriyet yazarlığım ve 34 günlük yayın danışmanlığım sırasında oluşmuş. Gerekçeli ara kararınızı okuduğumda başka bir anlam çıkarılması imkansızdır. HTS raporu incelenmiş olsaydı bana söz konusu kayıtlardaki son raporun 26 Ekim 2015'te olduğu görülürdü. Yani son ByLock'cu beni Cumhuriyet'e başlamamdan 6,5 ay önce aramış.

15:15- Mahkeme Başkanı: Sanığa da sordum. Kendi ev ve iş güzergahını kısmen de olsa eşleşen bir ByLock güzergahı olduğunu fark ettik. 

Peksayar: Bende de o dökümler var. Ancak CGNAT kayıtlarda oturum süreleri yok. Ziyaret edilen sayfa bilgisi yok. CGNAT verisi, 5651 sayılı kanuna göre kaynak IP hedef IP tarih saat alan veri miktarını tutması gerekiyor. 

Mahkeme Başkanı: Sizin bilginize göre, bir baz istasyonunun kapsama alanı nedir? Abbas bey savunmasına buna değindi.
Peksayar: E-Devlet'ten girerek alan etkinlik sorgulaması yapılabilir ama hepsi için standart değildir. Yerleşim yerlerinde bunlar sıklıkla konur ve düşük kapsamlı olur. 500 m veya 1 km olur. Ağaçlık alan ya da ormanlık alanda bu dalga yayılımları soğurulduğundan bu alanların dışına konur. SİM kartını kullanıcı adı olarak kabul ederseniz PİN de şifremizdir. Şebeke bağlantısı kurulunda "Benim numaram budur" diyor. Kişinin illiyet bağı IMEI numarasıdır. SİM kartı kişi doğrulamadır. Dolayısıyla ben SİM kartımı değiştirip başka bir numaradan bağlandığım takdirde aynı IMEI numarası ile bağlanıyor görünürüm.

Savcı: Özel port nedir?
Peksayar:İnternet bağlantıları paketlere ayrılarak iletilir. Bir porttan, bir limandan çıkarken, liman zabiti diyor ki bu porttan çıkanlar bu iskeleye yanaşacak. Özel port da kişinin bağlantı kurduğu port. 
Savcı: Bir telefonda ByLock kullanılmış ise tereddüde yer vermeyecek şekilde "mutlaka çıkar" diyor musunuz?
Peksayar: Benim gördüğüm kadarıyla çıkar.

15:10- Mahkeme Başkanı: Avukatlar telefonda İper'in telefonunda ByLock olmadığını iddia ediyorlar. Buyrun sizi dinleyelim
Peksayar: Sorunuz var mı?
Mahkeme Başkanı: Bir cihazda ByLock uygulamasının yüklü olup olmadığını, silinmiş olup olmadığını anlamak kesin olarak mümkün müdür?
Peksayar: Kesin olarak mümkün. Arkasında iz bıraktığı çeşitli cihazlarda mümkün. Daha önce de karşılaştım hatta laboratuvar numarası yaptım.
Mahkeme Başkanı: Bir IMEI numarasının başka bir cihazın kullanması mümkün mü?
Peksayar: Mümkün. Bazı ülkelerde yasak. Bizim ülkemizde yasak mı tam bilmiyorum.

15:05- Adli Bilişim Uzmanı Koray Peksayar sanık tanığı olarak dinleniyor. Ergenekon ve Bayoz davalarında da mütalaa vermişti. 

15:00 - Abbas Yalçın: Dosyadaki ikinci kayıt; Emre İper’in 1 Ocak 2013 – 6 Nisan 2017 tarihleri arasındaki Arama-Mesaj-İnternet kayıtlarının tamamını içeren ve 2577 sayfadan oluşan HTS kaydıdır. Buradaki kayıtlar da yasada belirtildiği şekilde tutulmamış, eksik.

Hedef IP yok, erişilen sayfa bilgisi yok. Hiçbir kayıt doğru tutulmamış. Örneğin baz istasyonu verilerindeki hatalar; Emre İper’in sadece 14 saniyede Boğaz Köprüsü'nden Galata Kulesine gittiğini gösteriyor. Elbette böyle bir şey mümkün değildir.

Sonuç olarak, kayıtlar hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle karşılıklı bir biçimde çelişkilidir. ByLock kullanma suçunun, suç aleti cep telefonudur. Suç aleti üzerinde bilimsel bir inceleme yapılmaksızın, hatalı ve eksik olduğu tartışmasız olan kayıtlara, bilimsel bir delil gibi davranmak mümkün değildir.

14:52- Abbas Yalçın: 4 ay boyunca telefon incelemesi istediklerini ama bunun yapılmadı. Bylock programı kullanıcı listesini MİT hazırlamıştır. MİT bu listeyi BTK verilerine dayanarak yapmıştır. BTK verileri ise erişim sağlayıcıların/operatörlerin kayıtlarına dayanmaktadır. Karışıklık da buradan çıkıyor. ByLock sunucusuna dek uzanan bağlantı uçtan uca doğrudan bir bağlantıdır. Ancak genel kullanıcılara bu bağlantı sunulmuyor. Uçtan uca bağlantı almak istiyorsanız satın almanız gerekiyor. Her IP adresinde 65535 adet port bulunmaktadır Telefonunuz internete bağlanmak istediğinde operatörünüz bu portları bölerek her bir kullanıcıya farklı bir port üzerinden aynı IP adresini vererek internete çıkış yapmasını sağlamaktadır. Bu tekniğin kullanılması sebebiyle aynı anda binlerce kullanıcı, aynı IP adresi üzerinden bağlantı çıkışı yapıyor gibi görünmektedir. Genel IP: Genel Ağlarda kullanılan, farklı portlar üzerinden birden fazla cihaza atanabilen IP adresidir. Aynı genel IP adresinin, aynı anda kaç farklı cihaza atanacağı operatörler arasında farklılık gösterebilmektedir. Peki sizle aynı IP adresini paylaşayan kişilerden biri suç işlediğinde bunu sizin işlemediğinizi göstermek için operatörlerinizin ne yapması gerekir? 5651 sayılı karara göre operatörlerimiz burada saklanan tüm verileri ayrıntılı olarak saklamak zorundalar. Peki yapıyorlar mı? Hayır. 

14:48- Yalçın, Bylock ile iletişim kurabilmek için karşılıklı iki kullanıcının da kod girmesi gerektiği belirterek, ByLock’un telefona bile yüklenmesi gerekmediği ifadesinin doğru olmadığını belirtti. 

Silivri'de Emre İper'in avukatı Abbas Yalçın'ın konuşmasıyla devam ediyor. Abbas Yalçın, Bylock'un Whatsapp gibi telefon bazlı değil kod bazlı çalıştığını anlatıyor.

13:30- AKP Milletvekili Mehmet Metiner duruşmayı izlemek için Silivri'deki mahkemeye geldi. Ancak Metiner davayı takip edenlerden tepki görünce Silivri'den ayrıldı. 

13:25-Duruşmaya 1 saat yemek arası verildi, Öğleden sonra Emre İper'in avukatının savunması dinlenecek. Ardından da iddianameye temel oluşturan bilirkişi raporunun altında imzası olan Koray Peksayar tanık olarak dinlenecek.

13:20-Orhan Erinç: TGC ve TGS'de 45 yıl yöneticilik yaptığımı ileride lazım olur diye ilk ifademde belirtmiştim. .Ben yöneticilik süremde yönetim kurulu kararından bağlı olan hiçbir konuda hiç kimseye söz vermedim. Ben sayın Kıraç ile görüşmedim. Beni çok rahat yalanlayabilir. Yurtdışından davet yazısının gelmesinden sonra ya beni telefonla aramıştır ya da davet etmiştir ama sanıyorum ki Alev Coşkun ile karıştırmaktadır. Orhan Erinç: Mustafa Balbay'ın oyu hakkında önceki toplantılarda alınmış bir karardır. İnan beyin oyunun kabul edilmemesi oy çokluğu. Balbay'ın oyu oy birliği ile kabul edilmiştir. Tutukluluk hali gözönüne alınmıştır. Bu İnan beye karşı bir tavır değildir. Katkıları için yazılarımda da her zaman takdir etmişimdir. İnan bey güvendiği bir üyeye vekalet vermiş olsaydı oyunu kullanabilecekti. Mücbir sebeple oyunu kullandırmaya kalkmasının ceremesini bize ödetmeye çalışmaktadır. 

İnan Kıraç'ın ifadesine sanıklardan Orhan Erinç itiraz etti. 

13:15-Mahkeme Başkanı: Evvelce seçimlerde bu şekilde oy bırakmak suretiyle gerçekleşmiş vakıf toplantısı var mı? 

İnan Kıraç: Mustafa Balbay'ın oyu bu şekilde kabul edildi. İlhan Beyden sonra ilk defa Orhan beyin başkanlığındaki bu kurum benim oyumu kabul etmedi ama Mustafa Baybay'ın oyunu kabul etti. Bununla ilgili şikayet edildi. İlk kişi bizi haklı gördü, ikinci müfettiş 'Hayır böyle olabilir' dedi. Neticede düştük.

13:10- Gerek Alev Coşkun gerekse Şevket Tokuş, yapılan seçim sonunda vakıftan çıkarıldılar. Ve ben de o tarihte istifa ederek vakıftan ayrıldım. Hemen şunu söylemek isterim, ifademde "Bir Cumhuriyet okuruydum ama artık Cumhuriyet gazetesini okumuyorum ve yayın politikasını da doğru bulmuyorum" derken . bundan katiyetle terör örgütleriyle temas edilmesini kast etmedim. Temastan kastım örgütle temas değildir. Kastım İlhan Selçuk, Uğur Mumcu'nun yolundan kademe kademe ayrılmalarıdır. Dolayısıyla vakıf ne olmuştur derseniz öyle zannediyorum ki büyük sorunlar içerindedir. 50 binin üzerinde tiraj ancak vakfı bir yerde tutabiliyordu ama bu rakamın altına düştüklerini duydum. Tüm gayrimenkullerinin satıldığını duydum ve çok üzüldüm.

12:57-İnan Kıraç: Emniyet ifademi aynen kabul ediyorum. 2004'te İlhan Selçuk'un davetiyle Le Monde'u tanıyabilmek ve Cumhuriyet'i benzer bir vakfa çevirmek üzere davet edildim. Sebebim, vakıfçılık konusundaki tecrübem 10'un üstünde vakfın ya idari heyeti ya da yöneticisiyim. İlhan Selçuk'un bu arzusunu yerine getirmek için çalışmaya başladım, kendisiyle muhtelif tarihlerde görüştüm. İlhan Selçuk tarafından 2009'da  sana bir Vakıf bırakıyoruz ama bundan sonra durumumuz zor. Güveneceğin kişiler Alev Coşkun ve Aydın Aybay'dır." dedi. Cumhuriyet Vakfı'nın içindeki 11 üyenin tümünün gazete içinden olması vakfı dışarı karşı zora sokuyordu. Bunun 9'a indirilmesi, 4'ünün gazeteden seçilmesi, isteniyordu. Fakar toplantılarda bir başarı elde edemedim. Bu arada Ayın Aybay'ı kaybettik. Yerine bir kişinin seçilmesi lazımdı. O tarihte çok önemli bir yurtdışı seyahatim vardı. Alev Coşkun'a ve Orhan beye de sordum. "Oyumu zarf içinde kullanabilir miyim, ya da toplantıyı bir süre geciktirebilir misiniz?".dedim. Aynı zamanda Mustafa Balbay da tutuklu olduğu için oyumu kullanma hakkı verdiler. Bu şekilde oyumu bırakarak yurtdışına çıktım. Ama öğrendim ki oyumu saymadılar. Ondan sonraki toplantıda...

 12:46-Eski Cumhuriyet Vakfı Yöneticisi İnan Kıraç'ın tanık olarak dinlenmesine başlandı.

12:45-Akın Atalay: Görev Vakfı, Aydınlık gazetesi, Ulusal Kanal'ın sahibi midir?

Pamukoğlu: Görev Vakfı bu kuruluşların çatı kurtuluşudur ben de başkanıyım. Aday gösterildiğim seçimde seçimin hukuka aykırı olduğunu tarihe not düşmek için yaptım. Cumhuriyet'teki misyonumu tamamladım.

Mahkeme Başkanı: Mahkeme Başkanı: Yanıt vermeyebilirsiniz.
Akın Atalay: Atalay: Kesinleşmiş değil.

Mustafa Pamukoğlu: İkisi de değildir. Benim şikayet dilekçem kendi imzamla Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne verdiğim dilekçem var. Şikayet aşamasından itibaren bu soruları sormanız doğru değil. Dava sonuçlandığına, usulsüz olduğuna dair yargı kararı olduktan sonra...

Akın Atalay: Dosyaya da yansıdığı gibi Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün tüm klasörleri geldi. O toplantıyla ilgili iki şikayet dilekçesi var. Biri el yazısıyla, diğeri bilgisayar çıktısı. Her iki dilekçe de isimsiz ihbar dilekçeleridir. Olabilir. Acaba tanığın verdiğini söylediği şikayet dilekçesi bunlardan hangisidir?

Mustafa Pamukoğlu: İzin verirseniz cevap vermeyeyim. İlgili ve uzmanlarla tartıştık.
Akın Atalay: Savcılıktaki bilgi alma tutanağında şöyle bir ifadesi var: "İtiraz dilekçesi doğru mudur? kim tarafından verileceği tartışması nedeniyle vakfın denetçisi sıfatıyla yaptım" diyor. Bu beyana göre bu tartışmayı kimlerle yürüttü?

Sanıklardan Akın Atalay: 2008'den sonra İcra Kurulu Başkanı ile yaşanan anlaşmazlık nedeniyle gazetenin mali müşavirliği sona erdi.

Mustafa Pamukoğlu: 2001-2013 arasında Vakıf ve şirketin mali müşavirliğini yaptım. Benim de aday olduğum seçimlerle ilgili Vakıf senedine aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz ettik, dava açtık.
Mahkeme Başkanı: İnan Kıraç'ın oyunun geçersiz sayıldığı oylama hakkında neler biliyorsunuz?
Aydınlık Yazarı Mustafa Pamukoğlu tanık olarak dinleniyor.

12:34- Şükran Soner: Yine aynı şey yaşanıyor. İster askeri olsun ister sivil darbe davalarında bir kurgu var. Tek kriteri vardı, Cumhuriyetle olan bağımız. Kendisi gidiyordu, bir boşluk olacaktı bunun doldurulması gerekiyordu.

Mahkeme Başkanı: İlhan Selçuk'u rahmetle anıyoruz. İlhan Selçuk sizi vakfa davet ederken kriteri var mıydı?

Şükran Soner: Vakıf gazetenin iflas etmesinin önüne geçilmek için Yunus Nadi'nin "Atatürk'ün gazetesini kapatmam" diyerek kurdurduğu bir oluşum. İlhan Selçuk 12 Mart'ta ağır işkence gördü orada yıkılmadı ama Silivri'de yıkıldı. İlhan Selçuk'u siz bir terör örgütü kurgulamasında bir numaralı sanık haline getirirseniz... İlhan Selçuk yaşamadığı yıkımı o dönem yaşadı.

12:31-Mahkeme Başkanı: Gazetecilere tanık olarak soru yöneltmek tehlike bir durum

12:30-Şükran Soner:Uzunca bir ömür Cumhuriyet geçmişiyle baktığımda, ister askeri ister sivil darbe olaylarında gazetecilik yaptım. Vakıfla ilgili söyleyeceklerim olabilir ama terörle ilgili hayır.

 Mahkeme Başkanı: Burada sanıklar terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım ve kasıtlı olarak vakfı mali zarara uğratmakla yargılanıyorlar. Neler söyleyeceksiniz?

12:20-Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Şükran Soner'in tanık olarak dinlenmesine geçildi.

12:13-Nail İnal: Senenin büyük kısmını İstanbul'da geçirdiğimden dolayı bir katkım olmayacağını düşündüğümden tekrar vakıf yönetimine aday olmadım. Atıldığım toplantılarda tek gündem maddesi mali sorun. Reklamın artırılması önemli, tasarruf önemli. Personel sayısı da görüşülmüştür.

12:11- Miyase İlknur: Ya ben getiriyorum, bazen de onlar bana bir öneri getiriyor. Haberin girip girmeyeceği, hangi sayfada gireceği yazı işleri toplantısında konuşulur.  "İlhan Tanır gelmesin" demedim, Ayşe Yıldırım'la ilgili sorulara "Bilmiyorum" yanıtını verdim.

12:10-Mahkeme Başkanı: Gazetenizde uygulama nasıl? Siz eski bir muhabirsiniz. Bir haberi getirdiğinizde nasıl bir yöntem izleniyor?

12:00-Miyase İlknur: Ben öyle bir şey demedim olup olmadığını bilmediğimi, Haberdar'da çalıştığını bildiğimi söyledim. İfadedeki beyanlar arka arkaya sorulmuş 5-6 sorunun birleştirilmesi "MİT haberi neden Cumhuriyet'e verildi" dedi. "Başka nereye gidecek. Yandaşa mı gidecek" dedim. Ayşe Yıldırım ile ilgili "Hangi kanalla Kandil'e gitti" diye sordu, bilmediğimi, o alanda haber yapanlar hangi kanalla gidiyorsa öyle gitmiş olabileceğini söyledim. "Kendi mi gitti, gazete yönetimi mi gönderdi" dedi, kendi önermiş de olabileceğini, kendisine bildirilmiş de olabileceğini söyledim.

Mahkeme Başkanı:Onunla çalışmak istemediğinizi söylemediniz mi?

Miyase İlknur: Savcı bana sorduğunda Tanır'ın FETÖ'cü

Mahkeme Başkanı: İlhan Tanır'ın bu gazetede olmasını tercih etmediğinizi söylemişsiniz

Miyase İlknur: Duyumlar tahribata ve erozyona da uğrar. Savcı, icra kurulu ne zaman kuruldu diye sordu. Vakıf konusu benim alanım dışında olduğu için ne zaman kurulduğunu, yetki alanını bilemem. Yıldız'ın yönetiminin son dönemlerinde kuruldu.

Mahkeme Başkanı: Duyum ve yorumlar tanıklığın önemli unsuru.

Miyase İlknur: Ben zoraki bir tanığım çünkü kendi isteğimde gitmedim. İki kez çağrıldım. Telefonla çağrıldığımda tanıklık yapmayacağımı, gazetede yöneticilik sıfatımın olmadığını, vereceğim bilgilerim duyum ya da yorum olacağını ve hukuki delil olmayacağını zabıt katibine söyledim. Sonra celp geldi. Ben sadece haberlerim olduğu zaman yazı işleri toplantısına çıkan biriyim. Bilgilerim duyum ve yorumlarım. Bunun işe yarayacağını düşünmüyorum.

11:46:Nevzat Tüfekçioğlu'ndan sonra Cumhuriyet çalışanı Miyase İlknur tanık olarak çağrıldı.

Nevzat Tüfekçioğlu: : Olmamıştı. Bu aşamada Orhan Erinç söz alarak "Kıdem tazminatları şirketten ödendi daha sonra Vakıf tarafından bu meblağ şirkete hibe edildi" dedi.

Savcı: Alev Coşkun'un İnan Kıraç'ın oyunun geçersiz sayılmasıyla ilgili itirazı olmuştu. Şehir dışında olup da oyunu böyle kullanmak isteyen başka örnek olmuş muydu?

11:45- Nevzat Tüfekçioğlu: 20-30 kişi oldu. Kıdem tazminatları zararına artması pahasına şirket gelirinden karşılandı.

Mahkeme Başkanı: Daha sonra işten çıkarma oldu mu? Elden çıkarılan arsa ve bina ile ilgili bilginiz var mı?

11:44-Nevzat Tüfekçioğlu: İfademe bir ekleyeceğim yok. Sorunuz var mı?

Mahkeme Başkanı: (ifadesini hatırlarak) "Mali durumun düzeltilmesi için gerekli tedbirlerin alınmamış olması istifamızda etkili olmuştur" ifadenizi açıklar mısınız?

Nevzat Tüfekçioğlu: Gazetenin basıldığı şirket iki yıl üst üste iflas etmişti. Basılan gazetelerin iadesi çoktu. Bazı ekonomik tedbirler alınması gerekiyordu ama alınmadı. "Personel çıkarmak için kıdem tazminatı ödemek.

11:43- Aykut Küçükkaya'nın sorgusu tamamlandı Cumhuriyet Vakfı Eski Yönetim Kurulu  Üyesi Nevzat Tüfekçioğlu tanık olarak dinleniyor.

11:40: Aykut Küçükkaya: Muhabirlerimin her gün şikayetleri olur. Muhabirlerimizin devamlı dinamik olması için onları motive ederim. Onda da herkes çok iyi olduğumu bilir. Bir muhabirimizin bir başlığı beğenmemesi onun şahsi kanaati. Ama bu yazı işlerine bildirildi mi? Kısmına gelince, olabilir ya da olmayabilir. Benim önümden her gün yüze yakın haber geçer. Muhabirlerin özellikle 1. sayfa için. Başlıkla ilgili bir problemi olamaz.

Savcı: Ali Açar ifadesinde bu başlıkla ilgili rahatsızlık duyduğunu ve size söylediğini, sizin de bunu yönetime ileteceğinizi söylemiş Bunu hatırlıyor musunuz?

Aykut Küçükkaya: Başlıklar yazı işleri masasında tartışılır. "Eksik Demokrasi" başlığını GYY atmıştır, ya da yazı işleri müdürü atmıştır. Bir muhabirin haber başlığı ile ilgili sorgulanması abes bir durum.
Mahkeme Başkanı: Eksik Demokrasi" başlığını GYY attı demişsiniz.

Aykut Küçükkaya: Sabuncu, Yıldız döneminde yayın koordinatörü GYY'den sonra gelen bir yer. İddianamede bu ayrıntıya yer verilmemiş. Savcı Sabuncu'nun attığı tweetleri gösterdi, tarihlerini hatırlayamıyorum. Yaklaşık olarak 5 yıl önce atılan bu tweetleri sorarak "Ne düşünüyorsunuz" dedi. "Sabuncu'nun kendi kanaatidir" dedim. "Siz ne düşünüyorsunuz" dedi. Taraf'ın operasyon gazetesi tweetleri sorarak "Ne düşünüyorsunuz" dedi. "Sabuncu'nun kendi kanaatidir" dedim. "Siz ne düşünüyorsunuz" dedi. Taraf'ın operasyon gazetesi olduğunu Cumhuriyet'te de yazmıştık. Bu benim şahsi kanaatim, diğeri de Sabuncu'nun kendi kanaatidir.

Mahkeme Başkanı: Siz kişisel olarak Taraf'ı bir operasyon gazetesi olarak görüyorsunuz. İddianameden anladığım kadarıyla Murat Sabuncu'nun Taraf hakkındaki sözlerini eleştiriyorsunuz?

Aykut Küçükkaya: Cumhuriyet'te bir muhabirin haberi gerçekse gazeteye girer. Tabi bu yazı işlerinde tartışılır ve Genel Yayın Yönetmeni de karar verir.
Mahkeme Başkanı: Muhabirler haberi getiriyorlar. Bu haberler bir süzgeçten geçer mi? Yayın ilkemize uygun mu, değil mi diye bakılır mı? Yoksa doğrudan sayfaya girer mi?

11:35- Mahkeme Başkanı: Ayşe Yıldırım'ın Kandil röportajı ile ilgili "GYY'nin izni olmadan yapamaz" tespitiniz var. 

Aykut Küçükkaya: Ben Cumhuriyet'e uygun olmadığını düşünüyordum. Ama biz buradan gazeteciliğimizi yaptık o da Amerika'dan yapmıştır. Gazeteciliği ile ilgili çekincelerim vardır. Bunu da Cumhuriyet gazetesinde açık yüreklilikle söylemişimdir. Bir yazar bu kadar.

Mahkeme Başkanı: İlhan Tanır, Can Dündar ile mi geldi?

Aykut Küçükkaya:Evet daha önce Cumhuriyet'te değildi.
Mahkeme Baykanı: İlhan Tanır'ın gelmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Aykut Küçükkaya: Genel Yayın Yönetmlenini vakıf atar. O da kendi ekibiyle çalışmak ister. Bu çok normal bir şey. Dündar da kendi güvendiği ve eskiden beri tanıdığı ekibiyle geldi ve 1,5 yıl boyunca gazeteyi yönetti. Bu gazetecilikte çok normal bir olaydır.
Mahkeme Başkanı: Can Dündar'ın kendi ekibiyle gelmesi, dışarıdan GYY olması geleneğe uygun mu?

11:30-Aykut Küçükkaya: İçerideki arkadaşlarımızın bilmediği bir şeyi açıklamak istiyorum. 2 Ocak günü hakkında FETÖ soruşturması olan Savcı İnam tarafından çağrıldım. Hangi sıfatla çağrıldığım çağrı kağıdında yazmıyordu. Bu ifade sorgusu 2 saat sürdü. 2 saat süresince bize 100'e yakın soru yöneltildi. Ancak ne yazık ki ifade tutanağına böyle geçmedi. bu süreçte bazı yanlış anlaşılmalar olmuş olabilir. Yanlışlıklar derken, ifadeye avukatsız olarak gittik bu nedenle itirazımız dikkate alınmadı. Sorulan soruya yanıt verirken açıklama gibi yer aldı. İfade tutanağındaki bazı bölümler iddianameye alındığı için sanki soru sorulmadan böyle bir açıklama yapmışız gibi anlaşılıyor...

11:20-Eski Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız'dan sonra Cumhuriyet Gazetesi Haber Kordinatörü Aykut Küçükkaya tanık olarak dinleniyor. 

Tora Pekin: Daha sonra iş sözleşmesi feshedildi. Neden feshedildi?
İbrahim Yıldız: Hatırlamıyorum.

Av. Tora Pekin: Sizin döneminizde Mehmet Farac iş akdi feshedilmeden gazeteden uzaklaştırılmıştı. Neden? Siz o dönem Genel Yayın Yönetmeniydiniz.

İbrahim Yıldız: Gazete binasında yer yoktu.

11:15-İbahim Yıldız: Şık eskiden de Cumhuriyet muhabiriydi. Biri işe alınırken Vakfın da fikri alınır. Savcı: Daha önce Cumhuriyet'te çalışmamış,...Cumhuriyet ekolünden gelmeyen Can Dündar Genel Yayın Yönetmeni oldu. Böyle başka bir örnek var mı? Can Dündar örneği gibi bir örnek hatırlamıyorum.
İbrahim Yıldız: Muhabirler stajyerken alınır, yetiştirilir.

Hakim: Şık, son aşamada sizin karar verdiğinizi söylemişti...

İbrahim Yıldız: Böyle bir kriter yok. Sadece Genel Yayın Yönetmeni doğal olarak üyedir.

Üye Hakim: Sizin Genel Yayın Yönetmeni olduğunuz dönemde kimler nasıl işe alınırdı?
Mahkeme Başkanı: Vakfa seçilmek ya da Vakfa girmek için örtülü olan olmayan bir gelenek var mıdır? Muhabirler, köşe yazarları girer gibi bir kriter?..

İbrahim Yıldız: Hiçbir zaman Vakıf Yönetimi müdahale etmez. Benim zamanımda da yoktur. Vakıf sadece toplantılarda Genel Yayın Yönetmeninden bilgi alır.
Mahkeme Başkanı: Muhabirlerin haberlerine müdahale edilir mi? Genel Yayın Yönetmeni ya da Vakıf bir inisiyatif alır mı? Yazı işleri değerlendirir, Genel Yayın Yönetmeni karar verir...

Mahkeme Başkanı: "Teröre terör bile diyemediler" ifadenizle ne demek istediniz? Siz 14 yıl genel yayın yönetmenliği yaptınız. İşleyişi anlatabilir misiniz? Gelen haberler haberleştirilirken nasıl bir yöntem izlenir?

İbrahim Yıldız: Ben terörün tanımını yaptım. Arkadaş böyle yazmış.

İbrahim Yıldız: Ben öyle bir şey demedim

11:15-Mahkeme Başkanı: Cumhuriyet'in çizgisinin değiştiğinden ne anlamalıyız?

11:10 -İbrahim Yıldız: Cumhuriyet savcılığında ifade vermiştim. Soracak sorunuz varsa yanıtlayabilirim. Sanıyorum bana sorulan bir soruya verdiğim yanıt üzerine röportajı yapan arkadaşın yaptığı bir yorumdur. Cumhuriyet en eski gazetedir ama ne var ki iyi bir mali yapıya ulaşamamıştır. Patronlar döneminde de, vakıf döneminde de böyleydi. Çünkü bağımsız gazetecilik derdi vardır. Gazetede bir patron olmadığı için mali bir yapılanmaya gitmemiş, vakıflaşarak Türkiye ve Avrupa'da bir öncülük göstermiştir. 

Mahkeme Başkanı: "Gazete kötü yönetildi, batırıldı" şeklinde bir değerlendirmeniz var. Açar mısınız?

11:04-Tanık olarak dinlenmek üzere Cumhuriyet'in eski Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız çağrıldı

11:00 - Avukat Tora Pekin söz alarak savcının cuma günü mesai bitiminde dosyaya yeni bilgeler sunduğunu, son dakikada sunulan bu bilgilere karşı hazırlanmanın mümkün olmadığını söyledi.


10:57 - Mahkeme Başkanı: Bir sanığın günlük olarak ne yaptığı mahkemelerin ilgisini çeken bir şey değildir. Ama enteresan bir şekilde sizin ByLock hattınız sizin güzergâhınızı izliyor. Sizin gittiğiniz yerleri takip eden bir ByLock silsilesi var izah eder misiniz?

Emre İper: ByLock sadece bir kişide yok. Bir sürü kişide var. Burada bir kişide bu uygulama varsa buradaki IP çakışmamızdan hepimizde gösterir. Bahsi geçen HTS kayıtları iş saatleri ve güzergahı. ama HTS kayıtları da tutarsız. ByLock kayıtarı yanlış demiyorum, benim değildir diyorum. Ben sabah yola çıkıyorum, internete giriyorum. Yola çıktığımda beraberimdeki insanlarla aynı IP'yi kullanıyoruz. Benim telefonumda ByLock yok. ama HTS kayıtlarıyla buradaki bir kişide ByLock olması herkesi ByLockçu olarak gösterebilir.

10:55 - Emre İper: Beni FETÖ'den bir gün tutmanızdansa ömür boyu sorgusuz sualsiz tutmanızı tercih ederim. Utanç verici bu davadan beraatimi talep ediyorum.

10:45 - Emre İper: Gözaltında evimden alınan CD, flaş disk ve bilgisayarda da herhangi suç unsuruna rastlanmamıştır. FETÖ/PDY örgütünden hiç kimseyle irtibatlı olmadığım onlarla hiçbir organik bağım olmadığı belgelenmiştir. Sonuç olarak benden de FETÖ'cü çıkmaz. O terör örgütünden en çok zararını gören insanlardan da biriyim. Arkadaşlarım ve ailemden insanlar da onların kurdukları kumpas davalarında yargılandılar. Onların gazete binasına attırdıkları el bombaları benim çalıştığım cama geldi. Ben Cumhuriyet'te çalışmaya devam ettim. Beni FETÖ'den bir gün tutmanızdansa ömür boyu sorgusuz sualsiz tutmanızı tercih ederim. Utanç verici bu davadan beraatimi talep ediyorum.

10:38 - Emre İper: İddianameye konu olan ikinci tweetim ise 15 Temmuz gecesi saat 01:14'de yazdıklarımdır. Birincisi, ülkesini sevmeyen biri olsam "Canım ülkem" diye söz başlamaz ve ülkemizin geçirdiği zor durumları anlatmak için "Neler gördün" demezdim. İkincisi, "sanal darbeler ve oyundan darbeler" ile anlatmak istediğim aslında "darbe" olgusuna karşı olmamdır.


10:35 - Emre İper: Tweette yazmış olduğum “elbise DAR Beğenmedi” ifadesindeki “DAR” ve "beğenmedi" kelimesindeki “BE” hecesini büyük yazarak oluşturmuş olduğum "DARBE" kelimesinin 15 Temmuz darbesi ile ilişkilendirilmesi tam bir zorlamadır. Burada amaç, Sayın Davutoğlu’nun Pelikan dosyası ile medyaya da konu olan AKP başkanlığından alınma sürecine gönderme yapmaktır.

10:31 - Emre İper: Benim bir ByLock kullanıcısı olmadığım açıktır. Bu nedenle iddianamede belirtilmiş olan "mesajlaşma programını telefonuna yükleyerek sisteme dahil olmuştur" ifadesi yanlış bir ifadedir. Gerçeğe tamamen aykırıdır.

10:29 - Emre İper: Bilirkişi Koray Peksayar "Telefonda Bylock'a rastlanmadı" dedi. Emniyet raporu da "Bylock vardır" diyemiyor.

10:28 - Emre İper: Ben kaçmadım, tek delil olan telefonumu denize de atmadım. Tam aksine böyle bir şey olmadığına emin olduğum için kanıt topladım.

10:27 - Emre İper: Bylock'la ilişkilendirilen terör örgütüyle hiçbir ilişkim olmadı, telefonumda böyle bir program da yoktu

10:25 - Bylock kullandığı iddiasıyla 158 gündür tutuklu bulunan muhasebe çalışanı Emre İper savunmasına başladı.

10:23: Atatürk'ün resminin üzerinde bulunduğu bayrak güvenlik güçleri tarafından duruşmanın görüldüğü binaya alınmadı. Bunun üzerine güvenlik görevlileri ile gerginlik çıktı. Aralarında Barış Yarkadaş'ın da olduğu CHP'li vekillerin de devreye girmesi üzerine bayrak salona alındı. 

<video:821131>

10:22- Duruşma Emre İper'in savunmasıyla başlanıyor.  Mahkeme başkanı seyircilerin arasında arka sıralarda oturan jandarma görevlilerinin mahkeme salonu dışına çıkmasını istedi.  Mahkeme heyeti yerini aldı. Başkan: Görüyorum ki bir yer sıkıntısı var. Ama daha büyük bir salona da geçsek aynı sıkıntı.  Aileler ve izleyiciler duruşma salonundaki yerlerini alıyorlar.

10:10 - Aileler ve izleyiciler duruşma salonundaki yerlerini alıyorlar.Bin kişilik duruşma salonuna sadece 90 kişinin alınmasına karar verilmesi nedeniyle salona girişler sırasında gerginlik yaşandı.

<video:821104>

09:50-Duruşma salona girişleri tek noktadan sağlamak için jandarma kapıyı adeta ablukaya aldı. Cep telefonu, bilgisayarın alınmaıyacağı duruşmada izleyiciler kimliklerini vererek ve üst aramasındın geçirilerek salona alınacağı için girişte de uzun bir sıra oluştu.  

09:40: Silivri önünde yapılacak basın açıklaması için getirilen DISK Basın İş'in dövizlere savcılık kararıyla jandarma el koydu.

09:35 - HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, duruşma öncesi gazeteciler tarafından yapılmak istenen basın açıklamasına valilik tarafından izin verilmediğini belirtti; metni "gazeteciler adına" okudu.

Kerestecioğlu, şunları kaydetti:
"Basın açıklaması yapmak isteyen gazeteci arkadaşlarımı engelleyen bir iktidarla karşı karşıyayız. O zaman biz de gazeteciler yerine onların metnini okuyoruz şu anda. Gazetecilere özgürlük. Gazetecilere yönelik baskıların simgelerinden Cumhuriyet davasının ikinci duruşması için Silivri’deyiz. Tutuklu arkadaşlarımızı alıp dönmeyi istiyoruz. Sadece onların değil, bütün tutuklu gazetecilerin özgürlüklerine kavuşmasını istiyoruz.

Türkiye’de yüzlerce gazeteci hapiste. Binlerce gazeteci işsiz kaldı. Muhalif gazeteler ve gazeteciler, iktidarın icraatlarını eleştirdiği her haber nedeniyle soruşturmalara maruz kalıyor. Cumhuriyet’in beş yazar ve çalışanı hala tutuklu. Gazetecilerin tutuklanması gerekçesi arasında yayın politikasının değişmesi dahil yer alabiliyor. Yüzlerce internet sitesi, anayasaya aykırı erişim engeli kararlarıyla kapatılırken, sansür ve otosansür olağanlaşıyor. Onlarca gazeteci, baskı ve sansür nedeniyle ülkeyi terk etti. Basın özgürlüğü için, demokrasi için milyonlar direnmeye devam ediyor. Halkın haber alma hakkı önündeki, basın özgürlüğü önündeki engellere son verilsin. Gazetecilere özgürlük. Bu aslında gazeteci arkadaşların okuması gereken bir metin, biz temsilen okuduk. Bu utanç da buraya yeter sanıyorum."

<video:821124>

ENGİN ALTAY: TUTUKLU OLAN TÜRKİYE'NİN İTİBARIDIR

Duruşma öncesi açıklama yapan CHP Grup Başkanvekili Engin Altay 'Adliyenin olması adaletin olduğu anlamına gelmez. Burada tutuklu olan sadece gazeteciler değil, demokrasidir. Türkiye'nin itibarı ve şerefidir. Bu ayıbın bugün ortadan kalkacağı konusunda iyimserim' dedi.

<video:821117>

 YARKADAŞ'TAN 'GAZETECİLERE ÖZGÜRLÜK' BİLDİRİSİ

Duruşma öncesi açıklama yapan CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, 'Gazetecilere Özgürlük' bildirisini okudu.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler