Barış Akademisyenleri yargılanıyor... Yerleri adliye değil, üniversite

Barış Bildirisi’ne imza attıkları gerekçesiyle haklarında dava açılan 120 akademisyen 5 Aralık 2017-5 Nisan 2018 tarihleri arasında İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde hâkim karşısına çıkacak. Davaların ilk günü olan 5 Aralık’ta İstanbul ve Galatasaray’dan 10 akademisyen 10 dakika arayla yargılanacak. 7 Aralık’ta 32, 21 Aralık’ta ise 12 akademisyenin davası var.

Yayınlanma: 22.11.2017 - 06:52
Abone Ol google-news

Güneydoğu’daki çatışmalı sürecin sonlandırılması için hazırlanan ve Ocak 2016’da yayımlanan “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan akademisyenlerden yaklaşık 120’si hakkında dava açıldı. Akademisyenler, 5 Aralık’tan itibaren Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde hâkim karşısına çıkmaya başlayacak.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu, imzacı akademisyenler hakkında matbu iddianameler hazırlamıştı. İddianamede, imzacı akademisyenlerin terör örgütü propagandası yaptıkları savıyla 7.5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmaları talep edilmişti. Akademisyenlerin, yabancı devletlerin dikkatini çekerek Türkiye’nin iç işlerine müdahale ettirmeyi amaçladıkları kaydedilerek, yargı organlarını ulusal ve uluslararası kamuoyunun hedefi haline getirmeye yönelik iftira kampanyası başlattıkları iddia edilmişti. “Düşünce ve ifade özgürlüğü” ve “eleştiri hakkı” temalı eylemler yapan akademisyenlerin, bunu işlenen suç için paravan olarak kullandıkları savunulmuştu.

Diğer imzacılar ne olacak?

Savcılığın hazırladığı kopya iddianameler İstanbul 32, 33, 34, 35, 36 ve 37’nci ağır ceza mahkemeleri tarafından kabul edildi. Akademisyenlere duruşma gününü bildiren çağrı kâğıtları yollandı. Şimdiye kadar gönderilen çağrı kağıtları, akademisyenlerin 5 Aralık 2017-5 Nisan 2018 tarihleri arasında belirlenen günlerde hâkim karşısına çıkacağını gösteriyor. Hakkında dava açılanlar arasında yalnızca İstanbul’daki üniversitelerden ihraç edilmiş ya da İstanbul’da çalışmaya devam eden akademisyenler bulunmuyor. Hâkim karşısına çıkacak akademisyenler arasında, kendilerine yargı çevresi dışında dava açılan Batman ve Kırıkkale Üniversitesi’nden iki kişi de yer alıyor. İstanbul dışındaki diğer imzacı akademisyenler için de aynı yolun izlenip izlenmeyeceği henüz bilinmiyor.

10 dakikada bir dava

Yargılamaların başlayacağı 5 Aralık 2017 günü İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde İstanbul Üniversitesi ve Galatasaray Üniversitesi’nden 10 akademisyen 10 dakika aralıklarla hâkim karşısına çıkacak. 7 Aralık 2017 günü İstanbul 32, 33, 34. ve 36’ncı ağır ceza mahkemelerinde 32 akademisyen; 21 Aralık 2017 günü ise İstanbul 33 ve 36’ıncı ağır ceza mahkemelerinde 12 akademisyen yargılanacak. Hakkında dava açılan akademisyenler arasında Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Prof. Dr. Raşit Tükel, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Prof. Dr. Gençay Gürsoy ve Prof. Dr. Nuray Mert de yer alıyor.

Komisyonun karar haftası

OHAL KHK’leriyle ihraç edilen akademisyenlerin, rütbeleri alınan askerlerin, kapatılan kurum ve kuruluşların başvurularını incelemesi amacıyla Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuştu. 102 bin başvurunun yapıldığı komisyonun ilk kararlarını akademisyen yargılamalarının başlayacağı aralık ayının ilk haftasında açıklaması bekleniyor.

3 AKADEMİSYEN 3 YORUM

Bildiriyi imzalayan ve haklarında dava açılan İbrahim Kaboğlu ve Hülya Dinçer ile metni imzalamayan akademisyen Binnaz Toprak, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Akademisyenlerin “Bu davaları nasıl değerlerlendiriyorsunuz” ve “Bildirinin hemen ardından Erdoğan, imzacı akademisyenlere yönelik hakaret niteliğinde sözler sarf etmişti. AKP Milletvekili Şahap Kavcıoğlu da “Bu bildiriye imza atan hiçbir akademisyene, siyasetçiye, gazeteciye hiçbir ülkede bırakın hapishaneyi yaşama hakkı bile vermezler” açıklamasında bulundu. Bu açıklamalar davalara etki eder mi?” sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Başlı başına skandal

PROF. DR. İBRAHİM KABOĞLU: Barış bildirisi, adından belli olduğu üzere, “barış istemli ve şiddete karşı” bir metin olarak, bir görüş ve talebin dışavurumudur. Düşüncelerin ifadesi, anayasanın 26. maddesinde güvence altına alınmıştır. Barış talebi, anayasanın değişmez hükümleri tarafından koruma altındadır. Bu düzenlemelere karşın, barış bildirisine onay verenlere karşı davalar açılması başlı başına bir skandaldır. Anayasa’nın ihlali söz konusudur. Yargı eliyle ‘düşünce suçu’ yaratılmaktadır. Eğer barış talep etmek suçsa, neden iki yıl beklendi dava açmak için? Eğer dava konusu toplu dilekçe ise, davalar neden tekil hale getirildi? Ağır cezalık bir suç söz konusuysa, böyle bir suçun cezasına, 10 dakikalık duruşmada nasıl hükmedilir? Yaşam hakkı karşısında devlet organlarının, yurttaşların yaşamına kıymamak ve yurttaşları başkalarının öldürmemesi için gerekli önlemleri almak olmak üzere, ikili yükümlülüğü var. Aktarılan sözler, her iki yükümlülüğün ihlalini teşkil ettiği gibi, üçüncü bir ihlal halkasını da yaratmakta: Hedef göstermek suretiyle öldürmeye azmettirme. Bu nedenle, tehdit edici, nefret ve kin kusucu sözler, barış talep eden kişileri, özellikle kendi siyasal taraftarlarına hedef göstermekte. Bu da açıkça suç oluşturmakta. Bu nedenle, devlet organları barış bildirisine onay verenlere yönelik olası saldırı ve suikastların azmettiricisi durumunda. Yargının, durumdan vazife çıkarması da, başta anayasanın 138. maddesinin ihlali anlamına geliyor. OHAL’in, kendilerine biat etmeyen üniversite mensuplarının katli vesilesi olarak kullanılması ise demokrasiye inançsızlık olduğu kadar, ahlaki bir zaaftır.

Düpedüz niyet okuma

ARAŞTIRMA GÖREVLİ-Sİ HÜLYA DİNÇER: Barış bildirisi söyledikleriyle değil, söylemedikleriyle yargılanıyor. İçeriğinde yer almayan ifadeler nedeniyle... Bu yüzden adli soruşturmanın başından beri, yöneltilen terör örgütü propagandası suçlamasının tümüyle dayanaktan yoksun olduğunda ısrar ediyoruz. Bildirinin içeriği Türkiye’nin uymayı taahhüt ettiği uluslararası insan hakları normlarına, dahası kendi Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına göre tereddütsüz bir biçimde ifade özgürlüğü kapsamındadır. Eleştirel bir düşünce açıklamasının, bu açıklama içeriğinde hiçbir suç unsuru yer almamasına rağmen terör örgütü propagandası suçlamasıyla yargılama konusu yapılması çok vahim. İddianamenin, somut bir isnat yerine düpedüz niyet okuma üzerine kurulduğunu görüyoruz.

İmzacılara yönelik adli soruşturma, siyasilerin açıklamalarının hemen ardından, neredeyse eşzamanlı olarak başlatıldı. İddianamenin, imzacıları neredeyse ‘toplum düşmanı’ ilan eden tonuna, dilindeki şiddete baktığımızda da siyasi iklimin etkisini görmek mümkün. Bugünlerde imzacılara yaşam hakkı bile tanınmaması gerektiğini söylemekten çekinmeyen ve böylece aslında açıkça nefret suçu işleyen ifadelerin de yargılamayı etkilememesi için hiçbir sebep yok.

Kabahat üstü kabahat

PROF. DR: BİNNAZ TOPRAK: Bu davalar düşünce özgürlüğü sorunu ile ilgili. İnsanların istedikleri şekilde düşüncelerini dile getirme hakları vardır. Düşünce özgürlüğü yoksa akademi de yoktur. Televizyonlarda çıkıp “bilimde ilerleyemedik” diyorlar. İlerlenemez tabii ki. İlerleyen ülkelerde sonsuz düşünce özgürlüğü var. İstedikleri konuyu araştırıyorlar. Bunlar olmazsa, akademisyenler düşüncelerini dile getirmek için iki kez düşünürse, orada akademiden bahsedilemez.

İnsanları çok uzun süreler hapiste tutarak, ciddi sonuçlar doğuracak suçlarla suçluyorsunuz, sonra 10 dakika savunma hakkı tanıyorsunuz. Bu mümkün değil. Hukuk kuralları bu davalarda çiğneniyor. Bu davalar kabahat üzerine kabahattir. En başında suçlanmaları da yanlıştı.

AKP’li Kavcıoğlu’nun açıklamaları uyduruk açıklamalar. İnsanlara söylediği sözler nedeniyle ancak demokrasinin olmadığı ülkelerde yaşama hakkı tanımazlar. Gidip araştırsınlar, demokrasinin olduğu ülkelerde insanları fikirlerinden dolayı hapse atmazlar. Bu ABD’de Soğuk Savaş’ın en yoğun olduğu dönemde oldu. Ama onda da kıyamet koptu. O dönem kimsenin savunmadığı bir dönem.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler