Suriyelileri istememek

04 Ocak 2019 Cuma

Varlıklı ve eğitimli Türkler, sert geçen ideolojik bir savaşın yenikleri olarak sessiz sedasız Avrupa’ya göçüyorlar.
Ve milliyetçi reflekslerin saldırganlığını 70’lerden bugünlere kadar törpülemeyi bir ahlak politikası haline getirmeye çalışan Batı kültürünün içine usulca kaynayarak eriyip gidiyorlar.
Eşzamanlı olarak Suriye’den Türkiye’ye göçen ve savaştan kaçmayı kâh hayatta kalmak, kâh daha “medeni” bir ülkede yeni bir hayata başlamak fırsatı olarak gören kalabalıklar, bu ülkenin kültürünü yeniden şekillendirmeye başlıyorlar.
Savaşın ve yıkımın anlamını belirleyen, acımasız, sert bir değiş tokuşla baş edemeyen akıl da, kasten yıkılan bir Cumhuriyetin hezimetiyle, kasten çıkarılan bir savaşın vahameti arasında gidip geliyor.
Bu gerçekliğin pusulasında, “Suriyelileri bu ülkede istememek” devlet politikasının art niyetiyle birleştiğinde başka bir anlam taşıyor;
Savaşın gerçekliliğiyle birleştiğinde bambaşka bir anlam...
Eğer verileri akıl ve vicdan terazisine doğru yerleştirmezseniz yurtseverlik adına çıktığınız yolda kendinizi birden faşizmin vahşi dünyasına varmış bulursunuz.
O yüzden hem bu ülkenin hem de savaştan kaçıp buraya göç edenlerin başlarına geleni, savaşın korkunç bir şey olduğu gerçeğinden yola çıkarak değerlendirmeniz gerekir.
Kendi atalarınızın yüzyıllarca önce başlayan ve her savaşta çatallanarak uzayan göç yollarında yaşadıklarını aklınızdan çıkarmamanız gerekir.
Bu topraklarda yaşayan herkesin tarihteki bir savaşın kılıç artığı olduğunu unutmamanız gerekir.
Savaşlarla devamlı altüst edilen hayatlar ve parçalanıp yeniden ve yeniden kurulan ülkeler gerçeğinde, bu modern zamanlara kadar taşınan evrensel vahşet, içinde arkaik bir kötülüğü barındırır.
Gerçek çok serttir.
Birtakım güç ve iktidar savaşlarına kurban verilen halklar, kendilerini koruyacağından emin oldukları devletler tarafından her çağda ve coğrafyada kolayca gözden çıkarılırlar.
Suriye’deki savaşın ve gelmiş geçmiş tüm savaşların ve bundan sonra çıkacak olanların asla halkların huzuru ve insanların mutluluğu için olmadığını idrak etmediğiniz sürece...
Bu güç ve iktidar savaşlarının hep kaybedeni olursunuz.
Ve bu hengâmede tarihi kendi payınıza düşen dilimden bakarak yorumlarsanız yırtıcı bir kuş gibi tepenizde dönüp duran faşizmin tuzağına düşmekten asla kurtulamazsınız.
Şimdi, yaşadığınız şehrin en kalabalık caddesine çıkın.
Dilini bilmediği bir ülkede yoldan geçip gidenlere yalvaran gözlerle bakarak dilenen Suriyeli dilencilere bakın.
Geceleri o caddede başıboş gezen ve karanlık kuytularda kim bilir başlarına neler gelen Suriyeli küçük çocuklara bakın.
Yıkıntı mahallelerde elektriği, suyu olmayan evlerde barınmaya çalışan yoksul kalabalıklara bakın. Çocuk yaşta hamile kalan ve bebek üzerine bebek doğuran minicik kız çocuklarına bakın...
Ondan sonra... onlara iyice baktıktan sonra...
Yılbaşı gecesi Taksim Meydanı’nda ellerinde Özgür Suriye Ordusu bayraklarıyla çılgınlar gibi eğlenen erkeklere bakın.
Ve neye öfkelenmeniz, neye itiraz etmeniz gerektiğini baştan düşünün.
Savaştan kaçanların ülkenizdeki varlığına mı?
O göçten siyasi bir kazanç yaratmaya hevesli iktidara mı?
Yoksa doğrudan her türlü savaşa mı?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları