Yanık saraylar

04 Ağustos 2021 Çarşamba

Doğduğumuz yeri, ailemizi, ait olduğumuz toplumu seçemeyiz.

Ama onları doğru anlamlandırabiliriz.

Bunun için öncelikle tercihlerimizin değerini ve bütüne etkisini fark etmemiz gerekir.

Şu anda yaşanan bu korkunç şeyleri mümkün, hayali kurulanları da imkânsız kılan bir yaratıcı değil bizzat insanın kendisidir. 

Ama insan kendi tercihleri ve bu tercihlerin sonuçları üzerine hiç düşünmez.

Aradaki bağları kurmadığı için başına gelenlerden kaderi ya da “kötüleri” mesul görür. 

Oysa bir türlü değiştiremediği bu düzeni tedirgin edecek tek şey vardır:

O da imkânsız denilenin mümkün ve korkunç olduğu halde mümkün olanın aslında imkânsız olması gerektiğini fark etmesi.

Kolektif bir savunma güdüsüyle, kendi hatalarının yol açtığı sonuçlara isyan ederken o sonuçlara varılmasında kendi payı olduğunu da inkâr eden insanın şuursuzluğundan güç alanlara ikram edilen iktidarlar o yüzden hep zehirlidir.

Biz eğer iktidarlar başta olmak üzere bir şeylerin değişmesini istiyorsak, önce kendi mikro dünyamızda sorgusuz sualsiz kabullendiğimiz kavramları ve değerleri gözden geçirmemiz gerekir.

Vazgeçemediklerimizden neden vazgeçemiyoruz? 

Kaybetmekten korktuğumuz şeyler yüzünden nasıl bedeller ödüyoruz?

İnandığımız şeye gerçekten inanıyor muyuz? 

Koruduğumuz değerlere gerçekten değer veriyor muyuz? 

Ve itiraz ettiğimiz, karşı çıktığımız, değişsin istediğimiz temel meseleler ortadan kalksın diye yapmamız gerekenleri yapıyor, tercihlerimizi bunu mümkün kılacak yönde kullanıyor muyuz?

Bu sorulara dürüstçe cevap vermenin bedelinin ağır olduğunu herkes bilir.

Ama bu sorularla hiç ilgilenmemenin bedelinin neye mal olduğunu kimse bilmek istemez.

Tecrübeyle sabit, hiçbir sorun temeline inilmedikçe, asla gerçekten düzelmez. 

Ve sonra...

Korkunç yangınlar çıkar, o yangınları kimse söndüremez, bu döngüyü kimse değiştiremez.

Yok, döngü illa değişir diyorsak yapılması gereken bellidir. 

Saray gibi evlerde yaşamayı hayal etmekten...

Saraylarda yaşamayı sevenleri iktidara getirmekten...

Sarayların asla yanmayacağını düşünenlere kıymet vermekten vazgeçmemiz...

Ve kendimiz tamamen küle dönmeden önce o sarayları mecazen küle döndürmemiz gerekir. 


Not: Yukarıda okuduklarınıza yakın içerikte bir yazıyı, dibinde bunun gibi bir veda notuyla birlikte geçen perşembe sabahı yazıişlerine göndermiştim. 

Ancak aynı gün ortaya çıkan sendika tartışmaları ve Aykut Küçükkaya’nın istifa haberi üzerine, benim ayrılma kararımla genel yayın yönetmeninin ayrılma gerekçesi birbirine karışmasın diye, notu ve yazıyı geri çekip gündeme dair “Patron çıldırdı” başlıklı yeni bir yazı yazmıştım. 

Gazetede her şey artık tatlıya bağlandığı, mesele netleştiği için geçen hafta aldığım kararı şimdi uyguluyor ve daha verimli olabilmek adına ara ara nadasa bırakılması gereken bir meslek olduğunu düşündüğüm köşe yazarlığını sonlandırarak Cumhuriyet’ten ayrılıyorum.

Bu köşe, 2013 yılının mayıs ayında edebiyatçı kimliğime istinaden sevgili Celal Üster’in önerisiyle bana verilmişti. 

Ben de sekiz yıl boyunca, edebiyat dışında her konuda, son güne kadar gönlümce yazdım. 

Ve yazdığım her şeyin karşılığını, benim için çok değerli olan Cumhuriyet okurlarından fazlasıyla aldım.

Bahtiyarım. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları