Mandela ve Öcalan…

07 Aralık 2013 Cumartesi

Guardian dünkü başyazısında, MandelaÖcalan arasında benzerlik kurmuş…
20. yüzyılın özgürlükçü liderleri arasında (Mandela örneği gibi) hapishanede itibar kazanan isimleri” sıralarken; Hindistan’ın “bağımsızlık lideriCevarhirlal Nehru ve “insan hakları, demokrasi lideriAung Sang Suu Kyi ile Öcalan arasında benzerlik bulmuş…
“Uzaktan bir benzerlik de, kendi ada hapishanesinden de destekçileri üzerindeki olağanüstü bağını koruyan ve hatta şimdi Türkiye hükümetiyle bir anlamda eşit şartlar için müzakereler yürüten Kürt lider Abdullah Öcalan’la kurulabilir” diyen gazete şöyle devam ediyor:
“Ama Öcalan’ı bir kült gibi takip eden yandaşları Mandela’nın şablonuna uymuyor. Öcalan korkulan ve tapılan biri. Mandela ise saygı duyulan, sevilen biriydi.”
İlahi Guardian amma abartmış dedim okurken…
Masa başında çalakalem siyah-beyaz şablonlarla başyazı yazmak; insanı işte böyle dramatik hatalara sürüklüyor…
Cevarhirlal Nehru; “emperyal güç” Britanya İmparatorluğu’na karşı yürüttüğü savaş uğruna kapatıldığı kuş uçurtmayan yüksek güvenlik hapishanesinde dahi, cilt cilt dünya tarihi yazacak denli birikimli, geniş ve yoğun vizyonu/ entelektüel bagajı olan bir adam.
Aung Sang Suu Kyi derseniz… “terör”ün hiç yanından geçmemiş, “şiddeti yekten reddeden”, otoriter baskıya karşı daima “barışçı demokratik yöntemlerle” mücadeleyi seçen, bu yönüyle öne çıkan Burmalı kadın direniş lideri…

Hangi yönü benziyor?
Mandela keza...
Irk ayrımı” bölücülüğüne karşı, “bölücülüğü” kökten yadısıyan… tersine siyasi mücadelesini “kapsayıcılık” üzerine kuran, iç savaş ve çatışma yerine “barış”, “barışçılık” kültürünü temsil eden bir lider.
Bu o kadar böyle ki, siyah liderin ardından yazılan yazılar bugün onu; “İç savaşa doğru sürüklenen Güney Afrika’yı bu tehlikeden ve kardeş kavgasından o kurtardı” diyerek anıyor!
Bu özelliklerin hangisi acaba Öcalan’ı çağrıştırıyor?
Mandela’yı hiç tanımadım ancak Öcalan’la Roma döneminde uzun bir söyleşi yaptım. Bende Öcalan’ın uyandırdığı izlenim bir nevi İbrahim Tatlıses tarzıydı. Başka deyişle “İbo türkücü olmayıp dağa çıkmış olsaydı, herhalde böyle Öcalan gibi olurdu!” diye düşünmüştüm…

Robben Island-İmralı farkı
Mandela-Öcalan arası tek benzerlik, belki son kertede ikisinin de ada hapishanelerinde kalmış olmaları.
Ama Öcalan’ın Türk siyasetini yönettiği İmralı ile Robben Island hapishanesinin şartlarını karşılaştırmak da bir hayli hayal gücü istiyor.
Apartheid”ın en katı yıllarında Cape Town açıklarındaki “Robben İsland”a kapatılan Mandela; bu tutukevinde gördüğü muameleyi “Özgürlüğe Uzun Yürüyüş/Long Walk to Freedom” isimli otobiyografisinde -özetle- şöyle anlatıyor:
Gece bekçisi tarafından her sabah 5.30’da uyandırılırdık. Ama 6.45’ ten önce hücre dışına çıkarılmazdık… Hücremizde akar su yoktu. Tuvalet yerine demir kovalar ve içinde yalnız el, yüz yıkayıp traş olacak kadar su bulunduran küçük kaplar bulunurdu… 6.45’ te hücreden dışarıya salındığımızda ilk iş, feci koku yapan kaplarla kovaları boşaltmak olurdu. Sonra bir çeşit lapa ve gevrekten oluşan, yanında kahve niyetine kaynatılmış siyah su olan bir kahvalatı verilirdi. Kahvaltının tam ortasında gardiyanlar bizi hücrelerimizin önünde teftişe başlardı… Teftişten sonra avluda öğlene kadar taşları döverdik. Bu işleme hiç ara verilmezdi. Yavaşlayan tutukluları gardiyanlar ‘hızlanın!’ diye uyarırdı. Gardiyanların acı düdükleriyle öğleden sonra 4’e kadar hiç durmadan çalışırdık. Derken bir teftiş daha yapılırdı ve ancak deniz suyuyla soğuk bir duş almamıza izin verilirdi. Robben Island’da sıcak su yoktu. 4.30’ da da, içinde tek tek parçacıklarını avlayabildiğimiz havuç, pancar ve lahanayla yapılmış çorbayla gene lapadan oluşan akşam yemeği verilirdi. Lapa yanına bir et parçası da konurdu. Bu genelde bir kıkırdak olurdu...
Öcalan’ın “İmralı şartları” tüm Türkiye’nin malumu. Sonuçta nereden tutsanız elde kalan kalan bir benzetme bu.

20. yüzyılın son büyük efsanesi
Mandela yaşamının üçte birini yukardaki şartlar altında dehşet saçan “Robben Island”da geçiren, 20. yüzyılın en ilham verici “özgürlük mücadelesi” simgelerinden biri olan isim…
Kendisini bu toplama kampına tıkanlara karşı hiçbir zaman kin, düşmanlık beslememiş.
Her dem uzlaşma ve barıştan yana olmuş.
Benim düşmanlarım yok. Yalnız muarızlarım/ karşıtlarım var!” demiş, zulme hiçbir zaman “silah zoruyla, terörle” karşılık vermeyi düşünmemiş bir lider…
Bu sebeple Öcalan şöyle dursun, sade “barışçı direnişi” seçen Gandhi ile karşılaştırılabilir….
Mandela, 20. yüzyılın son büyük efsanesiydi.
Guardian, Öcalan ile “uzak benzerlik” ararken dahi desteksiz atmış.
Biraz da gazetecilik yahu!
Bunca desteksiz atışın da bir sınırı olmalı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları