Birinci Vazifen İffet, Sadakat, İtikat

10 Şubat 2015 Salı

Bundan tam 20 yıl önce, 1995 yılında Tempo dergisinde yaptığım iki ayrı haber vardı.
İlki Nişantaşı Kız Lisesi’ndeki bir mescitle ilgiliydi.
Bir din bilgisi öğretmeni okuldaki küçük bir depo odasını mescit olarak kullanmaya başlamıştı. Ve birkaç öğrencisiyle birlikte orada namaz kılıyordu.
O yıllarda bu mesele basın için bir haber değeri taşıyordu.
İkincisi de İstanbul Üniversitesi Dişçilik Fakültesi’ndeki bir mescide dairdi.
Sadece kız öğrencilerin kullandığı bu mescide fotoğrafçı Ali Öz’le birlikte kırk takla atarak girmiş, birkaç kare fotoğraf çekmiştik.
Sonra da üzerimize yürüyen öğrencilerden ve bizi tehdit eden dekandan canımızı zor kurtararak kaçmıştık.
Haber, o dönem, “yükselen değerler” diye diye, değişen bir Türkiye algısının propagandasını yapmakla meşgul Tempo’nun arka sayfalarında yayımlandı.
Ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, bu derginin belli ki pek kıymet vermediği haberi ödüle layık gördü.
Aradan yirmi yıl geçti ve gerçekten ülke çok değişti.
Artık tüm okullarda mescit açılmasını onaylayan düzenlemeyi bizzat Milli Eğitim Bakanlığı yapıyor.
Cuma namazı saatlerinde eğitime ara verilmesi, anaokullarında çocuklara dualar öğretilmesi, öğrencilerin değil başörtüsü, çarşafla bile okula gitmesi olağan.
Sadece sınıflarda harem ve selamlık düzeni daha tam gündeme gelmedi.
Onun da belli ki eli kulağında...
Çocukların dünyası korkular ve yasaklarla dolu bir ahlak kuşatmasında.
Yirmi yıl önce okullarda mescit meselesi hâlâ köpeği ısıran insan değerindeydi.
Şimdi insanı ısıran köpek kadar bile lafı edilmez.
Devlet tarafından verilen eğitim çoktan bir hizmet olmaktan çıktı, iktidarın silahı haline geldi.
Siz evde çocuklarınıza istediğiniz kadar laiklikten, eşitlikten, özgürlükten bahsedin.
Devlet onları okullarında korku ve utançla terbiye telaşında.
Hayat çocukken öğrendiğimiz şeylerden çok, çocukken inandığımız şeylerle şekillenir.
Bu iktidarın hevesi, Allah korkusu ve utançla terbiyelenecek ezik bir nesilden kendisine sadakat kalkanı oluşturmak.
Biz uyurken pencereden evlerimize girip çocuklarımızı kaçıran sinsi bir canavara benziyor.
Onların yumuşak etlerinden kendisine lezzetli bir sofra kuruyor.
Bunun için, yıllardır inancın ne olduğunu öğretmek yerine inanmayı öğreten eğitim sistemini bir ağ gibi ince ince dokuyor.
O ağla yakaladıkları çocukların kalplerini iffet, sadakat ve itikatla mühürlüyor.
Biz alanlarda, karanlığa geçit yok diye bağırıyoruz ama aslında o geçit yıllar önce açıldı.
Şu anda belki de o geçidin en zifiri noktasındayız.
Bu noktada iki seçeneğimiz var.
Ya karanlıkta ışığa yakalanmış tavşan gibi donup kalacağız.
Ya da ortam karardıkça daha iyi gören vahşi birer hayvan olacağız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları