Türkler ve Kürtler ve ölümcül nefretler

09 Eylül 2015 Çarşamba

Nefretin çağrısı, en cazip çağrıdır.
Kendini biraz haklı hissettiğin anda, kapılıverirsin o çağrıya.
Dişlerin uzar, gözlerin kanlanır ve kalbin intikam ateşiyle harlanır.
O da buna güveniyor.
Oturduğu o koltuktan şeytan gibi, senin bu çağrıyla galeyana gelişini izliyor.
Tam zamanı...
Bugünden itibaren artık koca bir ülkeyi kendinle birlikte yakabilirsin.
Herkesi kendi nefretinde kolayca boğabilirsin.
Bunun için yeterince birikmiş hikâye var elinde.
Yıllardır dağlara çıkan Kürtler; çukurlarda pusuya düşürülen Türkler.
Köyleri yakılan, cesetleri yerlerde sürüklenen Kürtler; öğretmeni, doktoru, polisi öldürülen Türkler.
Kendi dilini konuşmak, kendi devletini kurmak isteyen Kürtler; ülke bütünlüğünü savunmak için canını veren Türkler.
Alınlarındaki yazıya isyan eden Kürtler; damarlarındaki kana tapan Türkler.
Kalleş Kürtler; faşist Türkler.
Halkların kardeşliğiyle halkların kalleşliği arasında bir kurulup bir yıkılan o tehlikeli köprüler...
Zar zor elinde tuttuğu meşum tuşa bu kez belki de son kez bastı ve kendisiyle birlikte herkesi o koca ateşe attı.
O ateşten kim sağ çıkacak; onunla birlikte neler yanacak; geriye ne kalacak şimdilik meçhul.
Ama biliyor; artık herkes en yakınına en uzaktan bakacak.
Herkes birbirinden ölümüne nefret edecek.
Herkes bir kez daha cebren ve hile ile yazılan rezil bir tarihin gönüllü figüranları olacak.
Toplar atılacak, mermiler uçuşacak, kepenkler kapanacak, bayraklar yakılacak; cesetler üst üste meydanlara yığılacak.
Sokaklarda herkes kendi dilinde bir diğerine tehditler yağdıracak.
Herkes kendi ininde kendi nefsini müdafaa ettiğini sanacak.
Askerin şaibeli şanı ve gerillanın yalandan onuru bir olacak; insanlık adına ne varsa kökünden kurutacak.
Bitmek bilmez savaşların müsebbibi kime, neye hizmet ettiklerini hiç sorgulamadan silaha sarılan halkların ve devletlerin fevriliğidir.
O, onların bu aymazlığına güvenmekte haklı.
Bu sayede bu coğrafyada yıllardır süren korkunç savaşı avucuna aldı ve bir kez daha meşru kıldı.
Artık herkes onun hayal ettiği gibi bir diğerine öfkeli; onun hayal ettiği gibi bir diğerine vahşi.
Kimse “Neden” diye sormuyor; kimse başka bir gerçeklik düşleyemiyor.
Kürtler ve Türkler...
Sadece ölü sayıyorlar.
Sadece ölü topluyorlar.
Sadece ölü yarıştırıyorlar.
Düğmeye basıp barıştırdığı ve düğmeye basıp savaştırdığı o Kürtler ve Türkler...
İki başka ırk olduklarından ve düşman doğduklarından artık iyice eminler; birbirlerinin kanını emiyorlar.
Bir satranç tahtasında kendilerini şah sanarak ilerleyen iki piyon, devrile devrile ve devire devire asla yenişemeyeceklerini umursamadan daracık bir alanda birbirlerini katlediyorlar.
Yıllar sonra her savaşın ertesinde olduğu gibi sağ kalan yaşlılar birbirlerine sarılacaklar ve gözyaşları içinde o kadim soruyu soracaklar.
“Biz ne için savaştık?”
Ve her zaman olduğu gibi soru gene cevapsız kalacak.

O, rezillikleriyle çoktan geçmişe gömülmüş olacak.
Ama öyle kötü bir tohum ki muhtemelen başka bir coğrafyada, başka koşullarda yeniden fışkıracak.
Kardeşin kardeşe kolayca düşman olduğu bu dünyada, diktatörlere her çağ bayramdır.
Hadi şimdi yeniden...
Tavşana kaç, tazıya tut.
Tavşana kaç.
Tazıya tut.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları