Bir sürü mankurt ve bir de angut (*)

21 Ekim 2015 Çarşamba

Politika, ikiyüzlülükle hesapçılığın rüzgârına kolay kapılan, genellikle kaygan ve kaypak zeminlerde seyrederek kendine yol açan lanet bir merettir.
O yüzden politikacıların ve onların yanında at koşturanların niyetleri genelde şaibelidir.
Bu şaibenin doğrudan ya da dolaylı ilmini yapmış 100 akademisyen, Cumhurbaşkanı ile görüşmek için Türkiye’ye gelmeye hazırlanan Merkel’e ziyaretinden önce açık bir mektup yazdılar.
“Bu hukuk tanımaz adamla seçim öncesi yan yana durup ona destek vermeyin; illa gelecekseniz Türkiye’de yaşanan hukuksuzlukların hesabını sorun” gibilerinden bir şeyler dediler.
Onlara “Kimi kime şikâyet ediyorsunuz?” denebilir.
Bana sorarsanız bu liderler saray artığı koltuklarda oturup, kendi çıkardıkları savaşların artığı olan insanların trajedilerine çözüm bulmaya çalışır gibi görünerek daha önce defalarca işledikleri politik günahlara yani günahlar eklediler.
O yüzden açık mektuplar yazıp onları birbirlerine şikâyet etmek beyhude bir çaba.
Bunun yerine onların ortak utanmazlıklarını hedef almak ve hepsini birden halka şikâyet etmek her durumda daha anlamlı.
Ama Cumhurbaşkanı’nın huyu gereği bu mektuba atarlanması ve mektubun altında imzası olan 100 akademisyene “Mankurtlar!” diyerek çemkirmesi daha da anlamlı.
Mankurt, eski Türk mitolojisinde adı geçen efsanevi bir köle hikâyesi.
Mankurt denilen bu kölelerin özelliği kendi bilinçlerinin olmaması ve efendilerinin sözünden çıkmamaları.
Efsaneye göre, esir alınan kişiyi mankurt haline getirmek için ona korkunç bir işkence yapılıyor.
Önce saçları kazınıyor; sonra kafatasına ıslak bir deve derisi sarılıyor.
Bu halde elleri kolları bağlanarak günlerce çölde kızgın güneşin altına bırakılıyor.
Deve derisi kurudukça geriliyor; gerilen deri, başı mengene gibi sıkıyor.
Bu arada dışarı doğru uzayamayan saçların deri altına doğru battığı ve beyni delerek köleyi delirttiği düşünülüyor.
Neticede köle büyük acılar çekiyor ve aklını yitirip her istenen şeyi sorgusuzca yapan bilinçsiz bir mankurta dönüşüyor.
Bu mektubu imzalayanlar arasında saçları dönem modasına göre çeşitli şapkalarla örtülü olduğu için ne yana uzadığından ciddi şüpheler duyabileceğimiz birtakım akademisyenler de yok değil.
Onlar bir zamanlar mankurtumsulaştırılmışlarsa da belli ki artık efendiye isyan aşamasındalar.
Ama şimdi de nasıl isyan edeceklerini bilmiyorlar.
Kırk satırla kırk katır arasında mekik dokuyorlar.
Seçim Hukuku’nu tanımayan bir Cumhurbaşkanı’nı, mülteci hukukunu kendine göre yontmak için ta oralardan kalkıp buralara gelmiş Merkel’e şikâyet ediyorlar.
Bu hatalı sollama kayda değer ama onları zamane mankurtu yapmaya yetmez.
Çünkü mankurt denen şey böyle kritik zamanlarda yersiz de olsa muhalif metinlere imza atmaz.
Olsa olsa bu metinlere imza atanlara (mecazen) yumruk atarlar.
Bu ülkede, efendisinin emrettiği şeyleri sorgusuz sualsiz yerine getiren ve onun bir lafıyla kendi türünü bile gözünü kırpmadan (yine mecazen) öldürebilecek kadar mankurtlaşan gazeteciler, akademisyenler, aydınlar, evet, hâlâ mevcutlar.
Ve bu mankurtların (aynı zamanda eski mankurtların da) efendisi, bu mektubun altında imzası bulunanların şimdiki efendisi olan siyasi endişelerin müsebbibi bir angut.
Bu ne doğru dürüst havalanabilen, ne de doğru dürüst konabilen Angut’un tek marifeti, takıyye ustası olması.
Mankurtların tek zaafı da takıyyeye canı gönülden kanmaları.
Ama efendinin kaderi belli.
Yıllardır havalandı havalandı, istediği noktaya bir türlü yükselemedi.
Fıtratı, inişte tepetaklak olmak.
Hatası malum, rüzgârı tersten almak.

                                         
* Angut, mankurt kelimesinden türemiş az bilinen bir kuş ismi.
Angut kuşu öncelikle kolay avlanıyor.
Sonra bütün kuşlar rüzgârı karşına alıp uçarken, bir tek o rüzgârı arkasına alıp uçmaya çalışıyor.
O yüzden havalanıp havalanıp bir türlü yükselemiyor.
İnerken de tepetaklak olup kafaüstü düşüyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları