‘Kuş ölür, sen uçuşu hatırla’*

27 Kasım 2015 Cuma

Önce uçak vuruldu.
Yanan uçağın düşüşünü seyrettik.
Sonra düşen uçaktan iki pilot paraşütle atladı.
Onları vurmaya çalışanları seyrettik.
Bir ses “Vurma, esir geliyor, esir” diye sevinçli bir telaşla bağırdı.
Silahı ateşleyen onu dinlemedi.
Düşürülen uçaktan canlı kurtulanları kuş avlar gibi avlamanın peşine düştü.
Biz olan biten her şeyi seyrettik.
Evlerimizde, işyerimizde, yolda yürürken, tam kahvaltı hazırlarken, tam valiz toplarken, tam çocuğa yemek yedirirken, tam tıraş olurken, tam kapıdan çıkacakken, tam duşa girecekken, tam duyduğumuz bir şeye gülecekken...
Gözümüz o görüntülere takıldı, kulağımız o sesleri duydu.
Duvarımızda kocaman ya da elimizde ufacık ekranlar; gözümüzün önünde kuş gibi avlanan insanlar.
Savaşı seyrettik, bir oyun seyreder gibi.
Kafa kesmeleri, kurşuna dizmeleri, kadınların taşlanarak öldürülmesini, sokaklarda yapılan infazları aynı gözlerle seyrediyoruz.
Sonra o gözlerimizle çocuklara bakıyoruz.
Sevgililerimize bakıyoruz, arkadaşlarımıza, hayvanlara ve vitrinlere ve heykellere bakıyoruz.
Gökyüzüne bakıyoruz, bulutlara, ağaçlara, nehirlere, sokaklara, kuşlara...
Sonra savaş çıkıyor.
Hukukuyla, usulüyle, kurallarıyla, şartlarıyla.
Bu sefer aynı gözlerle cesetlere bakıyoruz; parçalanmış vücutlara, yaralanmış insanlara, göç edenlere, kaçanlara, saklananlara...
Bizi kendimizden bile uzaklaştıran ve gerçeğin ne kadar sert olduğunu unutturan bir ekrandan.
Uzaktan... Ama aslında yakından.
Bizi kim, ne zaman, neyle terbiye ettiyse...
Asker başka, insan başka bir şey sanıyoruz.
Uzaktaki başka, yakındaki başka.
Putin başka, Erdoğan başka, Obama başka, Esad başka.
Rus başka, Türk başka, Amerikalı, Suriyeli başka.
Oysa hepimiz, en yakınındakine bile düşman olmaya ve düşmanını her an kuş gibi avlamaya hazır rezil bir ahlakın birbirine göbekten bağlı bekçileriyiz.
Irklar ve uluslar, diller ve dinler, haklar ve hukuklar...
Topyekûn birleşmişler, koca bir yalandan dev bir yılan olup hayatımızın ortasına kâbus gibi çöreklenmişler.
Stratejik hatalar, politik aymazlıklar, güç gösterileri, güç dengeleri...
Ummalar, bulmalar, blöf yapmalar, kart oynamalar, rest çekmeler, danışıklı dövüşmeler...
Bir müttefik olmalar, bir düşman sayılmalar, paylaşmalar, paylaşamamalar, tehditler, jestler...
Kuş ölüyor; biz uçuşu hatırlamıyoruz...
O yüzden her seferinde kuşla birlikte yeniden yeniden ve yeniden ölüyoruz.
Gözlerimiz gördüğüne yabancı; hafızamız bomboş.
Geçmişte yaşanan onca savaşta sanki hiç ölmemişiz.
Sanki bugüne kadar savaş nedir hiç bilmemişiz.
Oysa hikâye hep aynı.
Savaşı devletler çıkarıyor, insanlar savaşıyor.
Savaşanlar ceset sayıyor; savaşı çıkaranlar para kazanıyor.
Biliyorsunuz değil mi...
Onlar...
O yanan savaş uçağından atlayan pilotlar...
Ve onları havada bir kuş gibi vuran savaşçılar...
Muhtemelen yaşıttılar.
Ve uzun bir tren yolculuğunda karşılaşsalar, neşeyle sohbet edip nazikçe birbirlerinin sigarasını yakacaktılar.

*Füruğ Ferruhzad  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları