Fransa nereye?

10 Aralık 2015 Perşembe

Geçen yıl, şimdi olduğu gibi bu dönem tam, Fransa’daydım.
Fransa’yı yeni çıkan bir kitap kasıp kavuruyordu…
Kitapçı raflarını adı, “Fransa’nın İntiharı/ Le Suicide Français” olan bu kitap kaplamaktaydı.
Müslümanları Fransa’dan göndermeyi öneren Eric Zemmour isimli bir yazarın kaleme aldığı kitap ülkede tam manasıyla “sosyolojik bir olgu” olmuş ve Müslümanlarca Fransa’nın teslim alınmasını anlatan Michel Houellebecq’in “Teslimiyet/ Soumission” romanıyla ırkçıların bayrağına dönüşmüştü.
Öyle ki bu kitaplar TV kanallarında saatlerce tartışılıyor; sağcılar Houellebecq ve Zemmour’u bağırlarına basarken demokratlar bu kaygı verici dalgayı “Fransa üzerinde çok kötü bir rüzgâr esiyor” diye tanımlıyorlardı.
Ve; “Yıkılmaz olduğunu düşündüğümüz tabular yok oldu” diye devam ederek “Televizyonlardaki kahve sohbeti kıvamında konuşmalarda devamlı olarak nefret yabancılara, ötekine, göçmenlere, Araplara, Müslümanlara, eşcinsellere, kadınlara, işsizlere, devlet yardımı alanlara, kayıt dışı işçilere yöneliyor. 2014, Fransa’da bir yol ayrımı tarih olarak kayda geçebilir” diyorlardı.
Bunlar konuşulurken 2015 başındaki Charlie Hebdo saldırısı yaşanmamıştı.
13 Kasım’da Avrupa’yı dehşete boğan son Paris katliamı olmamıştı.
Ama Fransa’da, daha 2014 biterken “Müslüman / yabancı nefreti” ve “hoşgörüsüzlük”, “tahammülsüzlük” çıtası hiç görülmemiş noktalara çıkarılmıştı. Bunları o zaman daha “Avrupa’nın Yol Ayrımı Yılı: 2014” başlıklı “Sağnak”ta (23 Aralık 2014) anlatmıştım.

Faşizm yılanının yumurtası
Fransa’da ilk turu hafta sonu yapılan yerel seçimler, ilk parti olarak beliren radikal sağın lideri Marine Le Pen’in zaferi ile sonuçlanınca tekrar hatırladım.
Fransa’yı bir yıl içinde sarsan IŞİD bağlantılı radikal İslamcı iki büyük terör olayı her ne kadar “korku” ve “güvensizlik” duygusunu arttırarak Le Pen’in değirmenine su taşısa da “aşırı sağın yükselişini hazırlayan” tüm şartlar uzun zamandır oradaydı ve uzun zamandır oluşmuştu.
Fransa, “Zemmourculuğun” ve “Houellebeqçiliğin” diğer adı olan “Le Penciliği”, bu feci kaliamlardan önce keşfetmiş ve kucaklamıştı.
Le Pen’in Fransa bölge seçimlerinin ilk turunda kimseye sürpriz olmayan zaferi şimdi bu yüzden artık “faşizm yılanın yumurtalarından çıkması” olarak nitelendiriliyor.
Bergman’ın 1977 yapımı ünlü “Yılanın Yumurtası” filmini belki bilirsiniz…
Faşizmin 1920’lerdeki başlangıç nüvelerine yapılan bir gönderme olan “yılanın yumurtası” ile, bizim “yılanın başı küçükken ezilir” özdeyişimize benzer şekilde… badirenin başını daha dışarı çıkartmadan yok etmenin gerekliliğine atıf yapılıyor.
Yılan yumurtalarının, içindeki yaratık henüz oluşmamış ancak şeffaf şekilde görülürken yok edilmemeleri halinde; ilerde yılana dönüşüp sokacağı anlatılıyor.
Le Pen’in ilk tur zaferiyle “faşizm yılanın yumurtasından çıktığı” saptamasında kurulan bağda, yeni otoritarizmin artık bütün önşartlarının oluştuğu vurgusu yapılırken; bir yandan da bu korkutucu yükselişi durdurmak için geç kalındığı ima ediliyor.

Solun iflasının sonucu
Fransa’da “her üç seçmenden birinin oyunu alan” Le Pen’in tabanını, yüzde 43 çoğunlukla işçi sınıfı oluşturuyor.
18-24 yaş arası gençlerin üçte birden fazlası da yüzde 35’le gene bu partiyi tercih ediyor.
Sadece bu rakamlar bile, Fransa gibi bir ülkede “sol”un nal topladığını gösteriyor. Sol tık nefes.
Hayat damarı olan işçilerden ve gençlerden oy alamıyor…
Buna, Fransa’da olduğu gibi Avrupa’nın gerisinde de izlenen geleneksel partilerin krizini, AB ideallerinin çökmesini, göç baskısı ve vasatın ötesine gidemeyen “cüce liderleri” eklediğinizde, “yılanın yumurtadan çıkmasının” bugüne değin neden engellenemediği ortaya çıkıyor.
Bakalım ikinci tur ne gösterecek?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları