Kahrolsun Bağzı Nobeller

15 Nisan 2014 Salı

Nobel Barış Ödülü hiçbir zaman gerçek bir barış arayışının ödülü olmadı.
O başlangıçtan beri savaşların varlığını ve meşruluğunu bilinçaltımıza işleyen gizli bir reklamdı.
O yüzden uygarlığın aldatmacalarla dolu zehirli diline bir önceki yüzyılın ta en başında sinsice yerleşti.
Gizli saklı bir şey değil, bu ödülü veren ülkenin dünya silah üretiminde başı çeken ülkelerden biri olduğunu herkes biliyor.
Silah üretip silah satıyorlar ama sağlam prensipleri var.
Savaş bölgelerine asla silah satmıyorlar!
“Prensip olarak eroinmana asla eroin satmam” diyen torbacı gibi.
Bugüne kadar çıkmış savaşları durdurmak ya da savaş sırasında mağdurlara yardım etmek gibi meziyetleri olan insan ve kurumlara verilen barış ödüllerini bir kenara koyalım.
O barış ödülü dünyayı iliğine kadar sömürmeyi ilke edinen ve Ortadoğu’daki tüm savaşlarda parmağı olan ülkenin başkanına da verildi; ekonomik işbirliği adına kıtasını ekonomik krizden ekonomik krize sürükleyip, işçisini köylüsünü sefil eden Avrupa Birliği’ne de.
Ama dünya çapında silahsızlanma için çalışan, antimilitarist insan ya da kurumlara hiç verilmedi.
Vicdani retçilere, “savaşma seviş”çilere, “başka bir dünya mümkün” diyenlere de verilmedi.
Dün ortaya bir dedikodu atıldı: Öcalan, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiş, adaylığı da resmen kabul edilmiş. Nobel Enstitüsü derhal bu haberi yalanladı. Adayların asla açıklanmadığını, böyle bir bilginin gerçek olup olmadığını aday dahil kimsenin bilemeyeceğini söyledi.
Ama yine de insanın içine bir kuşku düşüveriyor.
Ya Öcalan gerçekten adaysa ve 2014 Nobel Barış Ödülü ezkaza Öcalan’a verilirse?
Öcalan’la ortak bir arkadaşımız var: Sırrı. İmralı’ya bir daha gittiğinde ondan ricam Öcalan’ın ağzından girip burnundan çıkması ve artık silahlı mücadeleden vazgeçen, kimse ölsün mölsün istemeyen, tüm aklını, birikimini, enerjisini barış için adamaya ant içen liderini ikna etmesi.
“Ölümü öp, olur da verirlerse alma o ödülü hocam” desin.
Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddedip almayan Sartre’ı anlatsın ona.
“Şimdi bu Sartre, ‘Siyaset, topluluk ya da edebiyat meselelerinde bir tutumu benimseyen yazar, bence ancak kendi imkânlarını, yani kalemini ve kâğıdını kullanmalıdır. Kabul edeceği her paye, okuyucularını bir etki karşısında bırakır ki, işte ben bunu istemiyorum’ demişti ya...
Sen de, ‘Silahlı mücadele meselelerinde bir tutumu benimseyen lider, bence kendi imkânlarını kullanmalıdır; kabul edeceği her paye emrindekileri bir etki karşısında bırakır ki işte ben bunu istemiyorum’ de” desin.
Olmadı, “Sartre bir de ‘Bu çeşit bir ödül kabul eden yazar, aynı zamanda, onu bu şerefe layık gören kurumu veya müesseseyi de bir yük altına sokmuş olmaktadır: Venezüella çetecilerine karşı duyduğum yakınlık, şimdi sadece beni bağlar, oysa Nobel ödülü kazanmış Jean Paul Sartre Venezüella’daki ayaklanmayı desteklediği zaman, kendisiyle birlikte, bir müessese olarak Nobel’i de peşinden sürüklemiş olur demişti...
Sen de onlara mesela, ‘Bu çeşit bir ödül kabul eden lider, aynı zamanda, onu bu şerefe layık gören kurumu veya müesseseyi de bir yük altına sokmuş olmaktadır; zamanında silahlı mücadeleye karşı duyduğum yakınlık, şimdi sadece beni bağlar, oysa Nobel Barış Ödülü kazanmış Abdullah Öcalan, yarın öbür gün herhangi bir silahlı mücadeleyi yeniden destekleyecek olsa, kendisiyle birlikte, bir müessese olarak Nobel’i de peşinden sürüklemiş olur’ deyiverirsin” desin.
Rejim baskısıyla Nobel’i reddeden Rus Şair Pasternak’ı saymazsak, Sartre gibi bir düşünür-yazardan yıllar yıllar sonra Öcalan gibi bir lider de çıkıp göğsünü gere gere Nobel’i reddetse...
Düşünsene Sırrı, dünya tarihine havamızı ne şahane basarız!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları