Hepimiz suçluyuz…

07 Eylül 2015 Pazartesi

İki küçük çocuk ölüsü. Dalgalar tarafından kıyıya atılmış. O dalgalar ki, daha birkaç gün önce bir baba, çocuklarını ölümün sahillerinden gelecekteki hayatlarına taşısın diye onlara emanet etmişti.
Ama şimdi, açıklarda alabora olmuş ceviz kabuğu bir tekneden kıyıya vurmuş iki küçücük beden. Giyinik vaziyette yüzükoyun yatan bedenler. Minik pabuçları bile ayacıklarında…
Bizim kıyılarımızdan dünyanın bütün topraklarına esen fotoğraflar. Yakından bakıldığında sanki öğlen uykusuna dalmış iki küçük çocuk. Ve sorular hemen başlamış: “Kim bunlar? Nereli? Hangi milletten? Neden? Başlarında kimse yok muymuş? Suçlusu kim? Mutlaka bulunmalı! Hepsi cezalandırılmalı!”
Fotoğraflarda güneşin kıyıya vuran ışıklarına bakılırsa, hemen yakınlardaki diskoların, barların, tavernaların akşam şenlikleri başlamak üzeredir. Kapkara şenlikler…
Resimlere bakınca, aklıma Bosna Hersek cehenneminin en sıcak zamanlarda, bomba yağmuru altında yaşama savaşı veren şehrin sakinlerinden birinin bir gazeteciye söyledikleri geliyor: “En korkunç olanı, çocukların durumu! Daha öylesine küçükler ki, sirenlerin anlamının ne olduğunu bilmiyorlar… Duyar duymaz bir oyun başlıyor sanıp büyüklerin ellerini bırakıp sığındıkları yerlerden dışarı fırlıyorlar. Ve mermilerin, bombaların ilk kurbanları onlar oluyorlar…”
Şimdi kıyıda ölüleri yatan minikler için de böyle olmuş olmalı. Teknelere büyükleri tarafından: “Attaya gidiyoruz!” diye bindirilmişlerdir. Dahası, belki tekne batmaya başladıktan sonra da ilk anlardaki ıslaklığı oyunun, “atta”nın bir parçası sanmış olabilirler.
Bütün bunlar, elbette bizlere, yani hayatta kalan “büyüklere” ait kurgular. Belki ileride bütün bunların filmi de yapılacaktır. Belki o zaman bizlere, yani hayatta kalmış büyüklere, filmi gördükten sonra: “Aferin şu bücürlere! Ne de güzel oynamışlar!” deyip ölenlerin yaşındaki figüranlara alkış tutmak düşecektir. Belki bu büyük başarıdan ötürü, gala gecesine -elbette kırmızı halıdan yürüyerek!- gelen yönetmene, kameramana vb. ödüller de verilecektir.

Peki ya küçücük ölenlerin payına düşen?
Peki ya bir zamanların o şimdi uzak kıyılarda gölgeleri bile kalmamış ufacık bedenlerine ölümleri karşılığında ne verilecektir? Bu filmin en gerçekçi öyküsü onlar tarafından yazılıp yine onlar tarafından oynanmamış mıydı?
Onların payına ne yazık ki sadece kuru bir temenni düşecektir: “Umarız suçluları bulunur!”
Peki, nerede aranacaktır bu suçlular? Suçluların bulunmasını en içtenlikle isteyenler bile, aynaya bakmayı akıl edecekler midir? Ya da bu yürekliliği bir kez olsun gösterebilecekler midir?
Tarih boyunca böyle cinayetlerin katilleri aranmaya başlanırken önce hayatta kalmış olan herkesin eline birer ayna verilseydi, acaba öldürülen çocukların sayısı yine de bu kadar kabarık mı olurdu?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları