‘Mış Gibi’ Ülkesinde Polisin Yetkileri

12 Ekim 2013 Cumartesi


Dikta yönetimleri pişkindir; baskıları özgürlük
diye sunarlar göz göre göre.
Yine öyle oldu, polise yeni yetkiler
verilmesi, yeni suçlar ve baskılar oluşturulmasının
yolunu açacak olan girişimler de
demokrasi paketini güçlendirecek öneriler
olarak sunuldu.
Bu çerçeve içinde polise verilmesi düşünülen
yeni yetkiler arasında önleyici gözaltı
da var.
Tüm demokrat çevreler haklı olarak bu
yeni girişime karşı çıkıyor.
Gerçekten de, polise önleyici gözaltı
yetkisi verilmesi, temel hak ve özgürlükler
açısından büyük sakıncalar içeriyor.
Ancak burada bir noktayı iyice belirginleştirmek
durumundayız.
Bu itirazlar, demokrasinin tüm kural ve
kurumlarının yerli yerine oturmuş olmadığı
hallerde bir anlam taşımayacaktır.
Demokrasi karmaşık bir dengeler ve
denetimler mekanizması üzerine oturur.
Kurumların birinin tek başına, ıssız çöl ortasına
dikilmiş garip bir şemsiye gibi beklenen
gölgeyi vermesi mümkün değildir.
Örneğin yasamanın tasarruflarının anayasal
denetimi ancak bağımsız yargının varlığı,
anayasal denetim kurumunun hareket
yeteneğinin bulunması, bağımsız kararlar
alabilecek yapıda olması halinde bir anlam
ifade eder.
Yoksa yasamanın, yürütmenin, yargının
tümünün denetimi despotun elinde olursa,
anayasal denetimin de hiçbir anlamı kalmaz.
***
Çağımızda iki tür dikta vardır.
Bunlardan birincisinde, demokratik kurumların
hiçbiri resmen de yoktur. Orada ne
yasama kendi işlevini özgürce yerine getirebilir
ne de anayasal denetim söz konusudur.
Tabii güçler ayrılığı ilkesi de geçerli değildir.
Bağımsız yargı da yoktur.
İkinci tür dikta ise “mış gibi yapılan” rejimlerdir.
Orada, dışarıdan baktığınızda parlamento
vardır, bağımsız olduğu iddia edilen yargı
vardır, hatta anayasal denetim organı vardır.
Bu rejimlerde ilk bakışta bütün kurumlar
vardır. Ama görüntü aldatıcıdır.
Aslında bu kurumlar ismen var olmasına
vardırlar da esasta varlıklarının bir kıymeti
yoktur.
Yasamanın çoğunluğunu oluşturan üyeleri
despotun saptadığı kişiler olduklarından,
iktidar yasama karşısında sorumlu değildir,
iktidar herkese karşı sorumsuzdur ve
her kurum, herkes iktidara daha doğrusu
onun da dizginlerini elinde tutan kişiye karşı
sorumludur. Bu kural, bütün kurumlar için
geçerlidir.
Yasama vardır ama dizginleri despotun
elindedir.
Yargı vardır ama denetimi despottadır.
Despotun denetimindeki yasamayı
denetleyecek olan Anayasa Mahkemesi’nin
de yine despotun karşısında boynu kıldan
incedir.
Yani bütün kurumlar görünüşte vardır,
ama gerçekte yokturlar.
Bunları bu yüzden “mış gibi rejimleri”
olarak da adlandırabilirsiniz.
***
Mış gibi rejimlerinde, kimi kurumlar var
olsa da olmasa da fark etmez.
Türkiye benzeri “mış” gibi rejimlerinde,
bazı eleştiriler de anlamını yitirir. Örneğin
önleyici gözaltı kurumu burada olsa ne olur
olmasa ne olur? Bu gibi ayırımlar demokrasilerde
önem taşırlar. Yoksa sistem
demokrasi değilse yani örneğin bağımsız
yargı yoksa, polise önleyici gözaltı yetkisini
versen ne olur vermesen ne olur? Hatta
daha ileri gidip temel hak ve özgürlükleri
güçlendirmek amacıyla gözaltı için yargı
kararını zorunlu kılsan ne fark eder?
Polise emredecek olan merci, o gibi
rejimlerde yargıya da emrederek istediği
kararı aldırır. Bu karar sureta demokratik
görünüme bürünse de demokratik içerik
kazanmaz.
Türkiye’de birçok telefon dinleme kararı
mahkeme iznine dayandırılmıştı. Bunlar
demokratik miydiler?
Soruşturmasını, onun da ötesinde iddianamesini
polisin hazırladığı davalarda
verilen yargı kararları adil miydiler?
Türkiye bir “mış” gibi ülkesidir, burada
polisin önleyici gözaltına alma ve tutuklama
yetkisi olsa ne olur? Olmasa ne olur?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları