Barış Terkoğlu

‘Erdoğan’ın mazbatasını geri alın’

13 Mayıs 2019 Pazartesi

Telefonum çaldığında o soruyla karşılaşacağımı tahmin etmemiştim. Arayan arkadaşım Metastaz’ı okumuştu. Merak ediyordu. Sordu: Peki Cumhurbaşkanı hangi tarikatten? Belki de bu soruya yanıt vermek, Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasının geri alındığı günlerde daha ilginç hale geldi.
Erdoğan’ın 63. doğum günü hediyesini hatırladınız mı? Bütün sevdiği insanlar, eski dostları, öğretmenleri bir araya gelmiş bir video hazırlamışlardı. Videonun sonunda ise aksakallı bir hoca beliriyordu. “Kemal Efendi Hazretleri” diye tanıtılan zat, “Rabbim hayırlı, uzun ömürler versin evladım” diye Erdoğan’a dua ediyordu.
Nüfustaki adı “Kemal Hut”. 1934 yılında Rize’nin Sütlüce köyünde doğdu. Yıllarca Kasımpaşa Cami’inde müezzinlik yaptı. Erdoğan ile burada tanıştı. Ona Kuran okumayı öğretti. İslami konularda derinleşmesini sağladı. Ancak şöyle bir ayrıntı var ki Kemal Hoca İsmailağa Cemaati’ndendi.
Peki, Erdoğan öyle mi? “Evet” diyemiyoruz.
Erdoğan, Kemal Hocası’na hiçbir zaman saygıda kusur etmedi. Ancak siyaset onu Turgut Özal ve Necmettin Erbakan’ın da bağlandığı İskenderpaşa ile yakın düşürdü. Nasıl unutulur? İskenderpaşa şeyhi Mahmud Esad Coşan’ın 2001’deki cenaze töreninde, Korkut Özal ile Erdoğan en önde yan yana oturmuştu.
Kemal Hoca’nın televizyonlara çıkıp “Tayyip Bey’in arkasında olmak bizim dini görevimizdir” dediğini biliyoruz. Ancak geçmişte durumun hiç de böyle olmadığını da hatırlıyoruz.
ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’ın 20 Ocak 2004 tarihinde Washington’a gönderdiği kriptoyu aktaralım:
“Karizmatik, sokaktaki sıradan insanın izlerini taşıyan, ülke genelinde yüzlerce üyenin simaları ve meslekleri hakkında inanılmaz bir hafızaya sahip olan Erdoğan’ın pragmatik yanı oldukça güçlü. Bu pragmatizm kendisinin geçmişteki radikal İslamcı çevresinden uzaklaşmasına neden oldu, ki bu bize kendisinin bir zamanlar dini lideri olan Kemal Hoca tarafından üzüntüyle anlatılmıştır.”
Belli ki hocasıyla öğrencisi bir dönem uzaklaşmış, sonra yeniden kavuşmuştu. Kemal Hoca’nın fanatik şekilde Erdoğan’la buluşması İsmailağa’da da rahatsızlık yaratmış olacak ki cemaatin yayınında şu satırlar yer bulmuştu:
Kendisinde hiç görmeye alışık olmadığımız siyasi üslup ve konuşmalar cemaatimiz tarafından yadırganmıştır. Her kesimden insanın etrafına toplandığı, verdiği icazet törenlerine, zikir halâkalarına katıldığı Kuran âşığı bir zatın siyasi polemiklere girmesini ve oy istemeye kadar düşmesini doğrusu hiç kimse tasvip etmemektedir. Hatta bazen oy vermeyenlerin cehenneme gideceğini dahi söylemesi kargaşaya sebep olmuş, etrafındaki kesimin bir kısmının dağılmasına sebep olmuştur.
Gerçekten de Kemal Hoca, Erdoğan’a oy vermeyenlerin cehenneme gideceğini dahi söylemişti. Haliyle Erdoğan’ın durumu Kemal Hoca ile açıklanamayacak haldeydi.

‘Erdoğan’ın mazbatasını geri alın’
Bazı AKP’liler sanki aynı şeymiş gibi “Erdoğan’ın da mazbatası alınmıştı” dediler.
Oysa kazın ayağı çok farklıydı.
Erdoğan, Refah Partisi’nin (RP) 1991 yılında İstanbul milletvekili adayıydı. İlk sonuçlarla il seçim kurulu Erdoğan’ı milletvekili ilan etti. Erdoğan mazbatasını alıp, makam arabasına bindi. Ama bu saadet sadece 11 gün sürdü.
Kesin bir şey oldu” sahiden. O yıl ilk kez uygulanan “tercihli oy sistemi” nedeniyle Erdoğan sandalyesini, RP’nin bir alt sıradaki adayı, Mustafa Baş’a vermek zorunda kaldı. Sistem ile yalnız parti değil, aday da seçilebiliyordu. RP seçmeni partiye oy verirken, kişi olarak da Eyüp İlçe Başkanı olan Mustafa Baş’ı tercih etmişti. Baş’a Erdoğan’dan 4 bin fazla oy çıkmıştı. İtirazı da “Erdoğan’ın mazbatasını geri alın” diyerek bizzat RP’li aday Mustafa Baş yaptı. Erdoğan’ın mazbatası alınarak Baş’a verildi. Erdoğan kaybettiği seçimde yine isyanlardaydı. Tercihli oy sistemine “zulüm sistemi” diyerek verdi veriştirdi.
Peki, RP’liler neden Baş’ı seçti?
Bazıları tabanın Baş’ı daha çok sevdiğini söylüyor. Bazıları ise genel merkezin Baş’ı desteklediğini anlatıyor. Zira Erdoğan o günlerde RP-MÇP ittifakına açıkça karşı çıkmış, parti yönetimiyle ters düşmüştü. Sürpriz değil, Kürt seçmene sıcak mesajlar veren Erdoğan’ın hazırladığı Güneydoğu raporunda “devlet terörü” ifadelerini “yeni parlamentoların oluşması” talebi takip ediyordu.
Ancak en çok kabul gören tez “Cemaatler savaşı”ydı. Refah Partisi’nde Erdoğan’ı İskender Paşa Dergâhı desteklerken, Baş’a İsmailağa sahip çıkıyordu. Emine Hanım’ın İskender Paşacılar gibi pardösü, Baş’ın eşinin İsmailağacılar gibi çarşaf giymesi de bu tezi destekliyordu. Erdoğan’a karşı olan parti içindeki “muhafazakâr muhalefet” onu mazbatasından etmişti.

Yeniden ‘muhafazakâr muhalefet’
Mehmet Metiner sonrasında olanları şöyle anlatıyor:
Tayyip Erdoğan tercih oylarıyla Mustafa Baş’ın seçildiğini öğrendiğinde -yanında olduğum için biliyorum- sinirinden düşüp bayılmıştı.
Metiner, devamında “genel merkez bu olayda Erdoğan’ın yerine Baş’a arka çıktı” diyerek dedikoduları doğruluyordu.
Tarikat ilişkilerinden Erdoğan’ı bayıltan mazbata kararına kadar 28 yıl sonra tuhaf bir kesişme anındayız. İmamoğlu’nun mazbatasını alan Erdoğan’dı ama “Erdoğan’ın mazbatasını geri alın” diyenler o gün Erdoğan’a karşı olan “muhafazakâr muhalefet”ti.
İşin ilginci, Erdoğan’a o günlerde yenilgi yaşatan “muhafazakâr muhalefet” bugün farklı kıyafetle yeniden ete kemiğe bürünüyor. Abdullah Gül’den Ahmet Davutoğlu’na, Süleymancılardan Yeni Asyacılara, İsmailağa’daki bazı gruplardan Akabe ya da Furkan Vakfı’na, İHH’deki kimi İslamcılardan Milli Görüş’ün ağabeylerine, Erenköy Cemaati’nde kriz yaşayan Ahmet Taşgetiren’den Karar gazetesinin diğer yazarlarına kadar hepsi birbirinden farklı arayıştaki “yeni muhafazakâr muhalefet” kendisine yol arıyor.
Buldukları “yol” 28 yıl önceki gibi Erdoğan’ın iktidarının sonu mu olacak?
Yanıtını zamandan başka verecek var mı?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları