‘Örgütlenme’ toplumsal mı dinci mi olsun?

12 Ocak 2016 Salı

Çağdaş ve demokratik Batı ülkelerinde “toplumsal örgütlenmeler”, katılımcı demokrasiyi ayakta tutar. Özgür sendikal ortam ve sivil toplum kuruluşlarının demokratik örgütlenmeleri, sistemi en azından “ulusal düzeyde” sağlıklı yürütür.
Bir adım ileride, Avrupa Birliği gibi “uluslararası (devletlerarası) bölgesel kurumlar oluştururlar”.
Yine “toplumsal örgütlenmeler”, sistemi ayakta tutar. Ulusa (ve uluslara) refah ve özgürlük getirir.

Alternatifi ne?
Avrupa’daki bu oluşumun (ve demokratik geleneğin) aksine Ortadoğu İslam dünyasında “dinci örgütlenmeler” sistemi oluştururlar. Tarikatçılık, cemaatçilik, mezhepçilik gibi öğeler siyasi, sosyal ve iktisadi düzeni (düzensizliği) oluşturur ve kendine özgü antidemokratik ve faşist toplumsal yapıyı kurar.
Krallar, şeyhler, emirler bu “dinci örgütlenmeler sayesinde” iktidarını yürütürler. S.Arabistan’ın 47 kişinin kellesini bu esasa dayanarak kesmesi gibi. Bu bir otorite ve dikta simgesidir.
Ya da Mısır’da hem Müslüman Kardeşler yandaşlarının hem de karşıtlarının, “iktidar kavgalarını bu esasa oturtmaları gibi”.

12 Eylül’le yolu kapanan Türkiye
1961 Anayasası Avrupa benzeri toplumsal örgütlerin yolunu açmaya başlamıştı.
Sendikalar güçlenmeye, sistemdeki yerlerini almaya başladılar.
Siyasal partiler kısıtlama olmadan Meclis’e girdiler, aynen Avrupa’da olduğu gibi.
12 Eylül toplumsal örgütlerin önünü kesmek için yapıldı. Sendikalar, sivil toplum örgütleri, siyasal partiler hançerlendiler, yolları kapandı. Bunun yerine dinci örgütlenmelerin yolu özellikle açıldı. Türkiye’yi, “yeni Türkiye ile yeniden Ortadoğululaşma içine sokmak için”. Ve bunu bugüne kadar taşıyarak başardılar da.
1961 Anayasası bizim için fazla bol, daraltmak lazım” diye bastıranlar, dinci örgütlenmeleri yavaş yavaş ikame ettiler.
Bunu şahsen yaşadım: Aylık İngilizce M.E.B.B dergisini çıkarıyordum: 1983’te kapakta S.Arabistan bayrağı yeşil yerine hata sonucu biraz maviye çalar çıktığı için valilik yetkilisinin telefona sarılıp hatanın düzeltilmesini ısrarla istediğini unutamam.
Duyarlılık” daha o zaman askeri dikta ile başlamıştı bile.

Ve geldiğimiz nokta
Bugün etrafımız ateş çemberi; bir yandan ABD, AB ve Rusya’nın Kürdistan dayatmaları; öte yandan S.Arabistan, Katar, IŞİD gibi devlet ve örgütlerin Türkiye ile içli dışlı hale gelmeleri.
47 kişinin idamını, kınamaktan bile çekinen bir yönetim.
Suriye Kürdistanı’nın ve Kürt koridorunun oluşumunu seyreden bir ülke.
Çevrede S.Arabistan, Katar ve Emirliklerden başka dostu kalmamış bir yönetim.
Toplumsal örgütlenmelerin yolunu kesen iç ve dış odaklarınTürkiye’yi getirmek istedikleri nokta buydu. Ve getirdiler de.
Anayasa değiştirilecekse, “toplumsal örgütlerin önünü açma yönünde olmalıdır”, yoksa 12 Eylül’leri katlamak için değil. Toplum ve siyasal partiler, aptalı oynamayı sürdürecekler mi?
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları