Dava ve Zaman

23 Kasım 2011 Çarşamba
\n

Kafkanın Davası gibi davaların görüldüğü zamanlardayız. Ortada delillerin yerine soyut suçlamaların uçuştuğu, tutukluluğun, peşin infazın esas alındığı davalar bunlar. Dün de Özel Yetkili Mahkemede 9 aydır içeride olan Nedimin, Ahmetin, Sonerin, Doğanın davası görülmeye başlandı. Bu davada yargılanan gazeteci arkadaşlar uzun bir sürecin başında sayılırlar. Tutuklulukları bin güne yaklaşan, bin günü geçen gazeteciler de var. Mustafa ile Tuncay örnektir.

\n

Davalar böyle davalardır, zaman böyle bir zamandır.

\n

***

\n

Peki, böyle zamanlarda geçen yüzyılın filozoflarına, onların yaşadıkları zamanlara ve zaman içindeki hallerine bakmak, ders çıkarmak mümkün olabilir mi?

\n

Gecenin bir vaktinde, artık bu vaktin zamanın neresi olduğunu siz çıkaracaksınız, bir uzun eserin son bölümlerini, Heidegger üzerine yazılanları okumaya ve sizi uykusuz bırakan değerli Taner Timura sevgilerinizi göndermeye başlamışsanız, geçip giden zaman içinde kendilerini yükselen dalgalara bırakan irili ufaklı aydınlar da rüyanıza girip çıkacaklardır kuşkusuz.

\n

Okudukça, o zamanların ve bu zamanların aydınlarını anlamak için Heidegger sanki bir turnusol kâğıdı gibi diye düşünüyorum. Bunları düşünürken, filozofun Nazi Partisi ile ilişkisini ve bu ilişkinin felsefesindeki temellerini de bir yana bırakıyorum. Onları artık, Taner Timur Hocanın Felsefe, Toplum Bilimleri ve Tarihçi adlı eserinden bir zahmet okuyacaksınız (Yordam Kitap). Benim derdim, Heideggerin savaş sonrası Marksistlerle flört etmeye niyetlenmesi de değil; daha çok, savaş sonrası filozoflarının Marksizmle aralarına mesafeler koymaya çabaladıkları günleri, filozofla ve onun eseri ile yaşadıkları zoraki aşktan yola çıkarak günümüzü anlamaya çalışmak.

\n

***

\n

Zamanımızın aydınlarının güç ve iktidar ile ilişkilerinde de çok derinlikli olmayan aşklarını ve her aşkta olduğu gibi yaşadıkları hayal kırıklıklarını anlamak için, savaş sonrası Batı aydınlarının, -liste pek uzun, saymayayım artık- Heideggeri yeniden değerlendirme çabaları pek aydınlatıcıdır. Zamanın ruhuna kendini uydurmak için, Heidegger, sanki ilaç gibidir. Sonra da ünlü Açık Toplum filozofu Popper giriyor devreye ve çevrim tamamlanıyor.

\n

Öyle de olmuş. İlaç gibi gelmiş.

\n

Heidegger, 1929 büyük bunalımında pek bunaldığı sıralarda Bugün, mevcut varlığımıza güzel bir korku verebilecek güçte birine çağrıda bulunmamız gerekiyor derken, Hitler artık hazırdı. Heidegger de 1933 yılında Nazileşmiş üniversitenin rektörü olarak açık ve net konuşacaktı zaten. Hitlere yazdığı mektup da işte orada duruyor: Ah! Führerim, siz bizim insanlarımızın ihtiyaç duyduğu kurtarıcısınız. Azim ve şeref! Yeni bir ruhun hocası ve öncü savaşçısı.”

\n

Şimdi bizimkiler de artık daha açık konuşuyorlar.

\n

Güç sahipleri onlarla alay etse bile, uçaklara biniyor ve Kraliyet ailesinin fraklı töreninde mutlu gülücükler saçıyorlar. Hikâyeleri pek gülünçtür.

\n

***

\n

Davalar sürüyor, özgürlüğe doğru zahmetli yolculuğumuz da. Ahmet, Nedim, Mustafa, Tuncay ve öteki gazeteci arkadaşlar günlerini çoğaltmayı sürdürüyorlar.

\n

Dünyamızda olup bitenler ise pek verimli bir tarlanın içinde boy veren, tehlikelerle dolu bir hayata gözlerini açan filizlerle tarif edilebilecek bir karmaşadır artık. Anlamak için yoğun çaba göstermek ve kuşkusuz Heideggerleşmemek şarttır.

\n

Bizimkiler ise pek verimsiz yanılsamaların içinde olup bitenlere gücün gözleriyle bakmayı bırakamadıkları için, yakında tıpkı filozof gibi, Ne istiyor bu Cezayirliler? demekle yetineceklerdir.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları