Ölüm adın lanet olsun

03 Eylül 2023 Pazar

Sevgili okurlarım, bugün beni bağışlayın, çok özel bir yazıyla sizlere seslenmek istiyorum. İki gün önce ben çok sevdiğim bir dostumu, dans arkadaşımı, film jürilerinde olmadık muziplikler yaptığımız bir o kadar da sıkı çalıştığımız, öğrencilerinin en yakışıklı, en muzip, en bilgili hoca ilan ettiği Naci Güçhan’ı yitirdim. Aptal bir trafik kazasında. 

Yazılarımı, kitaplarımı ilk okuyanlardandı. Şimdi onu en çok sevdiği yazımla uğurlamak istiyorum:

Uzun zamandır hissetmediğim bir heyecan o gün beni yeniden kucaklıyor. Elim ayağıma dolaşıyor. İlk randevusuna giden bir genç kızın heyecanıyla ellerim titreyerek kırk yaş gözlüğümü, cep telefonumu çantama atıyorum. Dudaklarıma ruj sürerken aynadaki görüntümle göz göze geliyorum. “Tanrım ne kadar gencim, bu gerçek bir mucize” diye kendi kendime mırıldanıyorum. Otuz yıl önce, gencecik bir üniversite öğrencisiyken, o zamana kadar bellediğim bütün kuralları sil baştan sorgulamama neden olan, ihtimal bugün türlü acılardan ve sevinçlerden geçmiş yaşamımı seçmemde önemli bir rol oynayan, ilk göz ağrımla buluşmaya gidiyorum.

Yüreğim inanılmaz bir hızla atıyor. Bir ara korkuyorum, şimdi şurada, şu yolun ortasında yüreğim duracak! Kendi kendime mırıldanıyorum: Kızım gülünç olmaya gerek yok. Sen ne badirelerden geçtin, bitmiş kaç aşkla hesaplaştın, kimselerin haberi olmayan kaç sevinç anı yaşadın, kaç kez ölümü hissettin, kaç kez yaşamın sonsuzluğu karşısında hüngür hüngür ağladın... Şimdi ne oluyor sana? Tamam aradan tam otuz yıl geçmiş. O zamanlar küçücük bir kızdın, heyecan dolu, garip sorular soran bir kız ve işte o zaman ona rastlamıştın. Yıllarca peşini bırakmayan sözcükleri de ilk kez o zaman işitmiştin. Zamanlardan nasıl bir zamandı anımsıyor musun? Sabaha karşıydı ve bütün gece yağmur yağmıştı. Toprak ıslaktı ve yağmur kokuyordu. 

“O gün uyandım ve sana baktım. Yanımda yatıyordun, ellerin yastığın altındaydı. Seni uyandırmamak için soluğumu tutarak sana baktım. O an seni ne kadar çok sevdiğimi anladım ve o anı tümüyle, yüz yıl boyunca belleğimde tutabilmek için Tanrı’ya yakardım.” (“Gece” filminin sonunda kadın kahramanın erkek kahramana okuduğu mektuptan bir bölüm.)

Hayır sözcüklerinin büyük bir kısmını unutmuşum. Zararı yok. Otuz yıl sonra, bunca senaryo, bunca hikâye, bunca yazı yazdıktan sonra sözcükleri yeniden kurabilirim. Tıpa tıp benzemese de o muhteşem kaçış duygusunu, o birlikte yok olmak isteğini, o zamana ve ölüme meydan okuyan muhteşem kahramanlık anını sil baştan, her zaman başka sözcüklerle anlatabilirim. 

Ne yaptın bana? Yeter, yüreğim daha fazla heyecana dayanamayacak!

Mor bir atkı var üstümde, her zamanki gibi yüzüklerim, küpelerim. O tıfıl lise öğrencisinden geriye ne kalmış? Geriye kalan çok açık değil mi? Bitmeyen bir kaçış isteği, bitmeyen bir sevgi isteği. Ne vardı sanki karşıma çıkmasaydın. Sabahlara kadar o ses kulaklarımda yankılanmasaydı ve ben, aşkın ölüme meydan okuyan tek şey olduğunu öğrenmeseydim. 

O zaman paşa paşa, zeki bir liseli olarak en iyi okullarda okur, paşa paşa annemin de uygun gördüğü bir meslek edinir, çalışkan olduğum için de bu meslekte ilerler, mutlu bir evlilik yapıp çoluk çocuk, şimdilerde yazlığımda yaşar ve sadece hayatın bana her zaman bonkör davrandığını düşünürdüm. Karşıma hiç çıkmasaydın ve ben o sözcükleri hiç işitmeseydim. Yol azaldı. Az sonra gene bir akşamüstü birlikte olacağız. Ellerim şimdiden terliyor ve yüreğim artık benim dışımda çarpıp duruyor. Çevrem kalabalık ama ben kimseyi görmek, selam vermek istemiyorum. Bir an önce ışıkların sönmesini ve karanlığa geçmeyi diliyorum. Çünkü karanlıkta, yıllar sonra yeniden birlikte olacağız. 

Evet, son gonk da çaldı, ışıklar söndü ve İtalyan yönetmen Michelangelo Antonioni’nin Gece filminin ilk kareleri perdeden geçmeye başladı. Soluğumu tutup, üniversiteli tıfıl bir kız çocuğuyken tam dört kez üst üste izlediğim kareleri yeniden anımsamaya, izlemeye başladım. Sana binlerce teşekkür borçluyum Michelangelo Antonioni; tıfıl bir kız çocuğunun hayatı sorgulamasına neden olduğun ve ona hiç ummadığı bir yaşam armağan ettiğin için. 

Otuz yıl sonraki randevu da muhteşemdi. Teşekkürler!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları