Avrupa Parlamentosu'ndan'Balans Ayarı'

15 Haziran 2013 Cumartesi

Avrupa Parlamentosu’nun “balans ayarı”, Erdoğan’ın görünen o ki ezberini ve kimyasını hepten bozdu.
Avrupalı parlamenterlere jet hızıyla
“Nasıl oluyor da benimle ilgili böyle bir karar alabiliyorsun? Haddine mi? Kararı tanımıyorum!” diyerek sözde okkalı bir tavır koyan Başbakan, belli ki Brüksel’den böyle bir “ayar verme” durumu hiç beklemiyordu.
Ankara’nın AKP iktidarları öncesinde uzun yıllar keyfine hep limon sıkan
“Kopenhag Kriterleri” konusu, müzakerelerin açıldığı 2005 yılından bu yana oh ne güzel artık… rafa kaldırılmış, Erdoğan hükümetinin eli büyük ölçüde rahatlamıştı.
“Üyelik müzakerelerinden” çok AKP hükümetinin Brüksel’le halkla ilişkilerini götürmekle kendisini görevli hissettiği anlaşılan Egemen Bağış ile neo-Osmanlılık düşleri peşinden koşan Davutoğlu’nun son önceliği; Avrupa’dan gelecek bir “demokratikleşme baskısıydı”!
Avrupa başkentleriyle artık hemen neredeyse sade ekonomik ilişkiler ve
“reel politik” öncelikler çerçevesinde ilişki kuran AKP ileri gelenleri için Gezi dönemecinin yol açtığı bu yeni “ayar verme” durumu, görüldüğünce bir şok etkisi yaptı.
Hükümetin, Temel fıkrası düzeyindeki
“Sen beni tanımıyorsan, ben seni hiç tanımıyorum” tepkisi başka nasıl açıklanabilir?
Uluslararası demokrasi endeksi araştırmalarında sistemli olarak 2. sınıf demokrasilerin de altında gösterilen ve
“hibrid rejim” kategorisinde yer alan; ifade özgürlükleri, kadın hakları gibi konularda sistemli olarak geri giden Türkiye’nin göz önündeki açmazlarını, dünyadan saklayabileceğini düşünen Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun söylemleri hele büsbütün acıklıydı.
“Bu karar bize iletildiğinde aynen iade edilecektir!” diyerek esip üfleyen, Türk demokrasisinin İngiliz, Alman ve Fransız demokrasileri denli olgun(!) olduğunu savunan Davutoğlu; “Biz birinci sınıf demokrasiyiz(!)” derken:
“Hiçbir ülke Türkiye ile üst dilden konuşamaz. Bu oryantalist bir tavırdır. Karar AP’nin kötü sicili olarak geçecektir!” demeyi de ihmal etmedi.

\n

Ankara’nın çifte standardı

\n

Şu çifte standarda bakın!
Türkiye, Suriye’nin
“iç işlerine” dilediğince karışabilir ve bu ülkeyle, düşünülebilecek en “üst dilden” konuşabilir ama bizzat “üye olmak” istediği, müzakere yürüttüğü 500 milyon nüfuslu bir topluluk, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan bir dilden onunla konuşamaz!
Veya AKP’ye ancak iltifat düzerse konuşur. Eleştirirse konuşamaz…
AKP Türkiyesi’nin en ayırt edici özelliklerinden biri de böyle
“tutarlılık” diye en ufak bir kaygısının olmaması…
Bu Türkiye’nin başvurduğu tek dil güç dili! Gezi için, Avrupa Parlementosu’nun oyladığı karara baktığımızda; kararın 1- İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne, 2- Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ne, 3- Uluslararası Çalışma Örgütü ilkelerine, 4- Türkiye ile yapılmış olan 3 Ekim 2005 tarihli üyelik müzakeresi çerçevesine, 5- İlerleme raporlarına dayandırıldığını görüyoruz.
Gazetelerin hiçbirinde henüz kararın tam metnini göremedim. İnternette bulabildiğim karar metinlerinde de İngilizce ve Türkçe tercümeleri arasında farklılıklar görülüyor. Türkçe metinler kısaltılmış ve basitleştirilmiş. Yabancı dil bilen okurların, doğrudan Avrupa Parlamentosu kaynaklarından orijinal belgeyi incelemelerini öneririm. Ankara’nın neden böyle birden 7.4 şiddetinde bir depremle sarsıldığını anlayacaksınız.

\n

Swoboda-Kılıçdaroğlu polemiği

\n

Avrupa kamuoyunda (AKP’ye karşı umulmadık bir öfke ve muhalefet dalgası yükseltmesiyle) “sürpriz” yaratan Gezi olayları, belli ki Avrupa parlamenterlerini Türkiye üzerine yattıkları uzun kış uykusundan uyandırmış. Bunda, yakın tarihte Kılıçdaroğlu ile Sosyalist Grup Başkanı Swoboda arasında “Erdoğan-Esad” benzetmesi üzerinden yaşanan kapışmanın da etkisi var...
Kılıçdaroğlu karşısında Erdoğan’ın avukatlığına soyunan Swoboda, Gezi sonrası olaylar karşısında beklenmedik biçimde kontrpiyede kaldı.
Kılıçdaroğlu’nun Avrupa Parlamentosu’nda kullandığı benzetme, Avrupa gazetelerinde Gezi olayları nedeniyle başlıklara çıktı. AKP iktidarının başvurduğu şiddet ve baskı karşısında, Avrupa basınında
“Erdoğan, Esad gibi!” başlıkları atıldı. Özellikle Avrupa Parlamentosu sol kanat vekilleri arasında bunlar, anlaşılan o ki duyarlılığı artırdı.
AP bu nedenlerle, 10 yılı bulan sessizliğini bozarak AKP iktidarına çok geniş kapsamlı bir ayar verdi.
Kararın içeriğine baktığımızda yok yok diyebiliriz.
Karar yalnız polis şiddetini eleştirmekle yetinmiyor. Başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel haklar, insan hakları, kadın hakları, seküler yaşamın güvenceye alınması, çoğulcu demokrasiye işlerlik kazandırılması, güçler ayrılığı, denge-fren mekanizmalarının tesisi, azınlık haklarına saygı,
“hukukun üstünlüğüne” aykırı olarak tutuklanan gazetecilerin serbest bırakılması gibi olabildiğince ayrıntılı, çokboyutlu bir “ayar” getiriyor.
Bu
“ayarın”; Türk hükümeti ve parlamentosunun yanı sıra; Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile 27 üye ülke hükümetleri ve parlementolarına da bildirileceği de ayrıca not ediliyor.
RTE
,“Tanımıyorum!” demiş.
Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış… o hesap.

\n

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları