Avrupa'nın Buruk Bayramı

09 Mayıs 2013 Perşembe

Bugün 9 Mayıs. Avrupa Günü. Namı diğer Avrupa Bayramı”. Ama Avrupa’da bayram havası pek yok. Liderlik krizi bir yandan, ekonomik kriz beri yandan; siyasi kriz havası da geçen her gün derinleşiyor.
Avrupa’nın ileri gelen ülkelerinde, Avrupa karşıtı partilerin çıkışı hızla tırmanıyor. İngiltere’de geçen haftaki yerel seçimlerde, AB karşıtı aşırı sağ UKIP’nin oyların yüzde 25’ini alması, siyasi çevrelerde şok etkisi yarattı...
Bundan iki ay önce İtalya’daki seçimlerde bir sandık depremi yaratan Grillo’nun Avrupa karşıtı
“5 Yıldız Hareketi” de gene benzer bir şokla oyların yüzde 25’ini almıştı...
Yunanistan’da
“Altın Şafak”, Fransa’da süratle yükselen “Ulusal Cephe”, Macaristan’daki aşırı sağ “Jobbik” partisi hep benzer biçimde keskin Avrupa karşıtlığını savunuyorlar.
Sade popülist hareketler ve sağ cenahtan değil,
Melenchon’un rağbet gören Fransa’daki “Sol Partisi” örneğinde olduğu gibi, aşırı solda da Avrupa karşıtlığı bugün artık prim yapıyor.
Avrupa siyasetinin sol-sağ uçlarında sesi gür çıkan bir koro,
“Avrupa karşıtlığı” temelinde adeta birleşiyor.

\n

‘Yaşlılıkta sefil olmak korkusu’

\n

Altı Avrupa gazetesi (Le Monde, La Stampa, Süddeutsche Zeitung, El Pais, Guardian, Gazete Wyborcza) için yapılan bir kamuoyu yoklaması sonuçlarına göre, İngilizlerin yüzde 64’ü, Almanların yüzde 58’i, İtalyanların yüzde 53’ü; AB’yi bundan böyle “ayak bağı” (dezavantaj) olarak görüyorlar.
AB’yi baştan beri benimsemeyen İngilizlerin üçte ikisine yakınının AB karşıtı olması şaşırtıcı değil. Ancak Almanya ve İtalya gibi iki büyük kurucu AB ülkesinde, halkın yarıdan fazlasının Avrupa karşıtlığını destekliyor olması, çok ciddi haber değeri taşıyor.
Almanya ve İtalya, Eski Kıta’nın II. Dünya Savaşı sonrası yakın tarihinde yüksek düzeyde
“Avrupa yandaşlığı” ile başı çeken ülkeler. Avrupa mimarisinin en inançlı ülkelerinde dahi demek ki ibre artık tersine dönüyor.
Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya, İspanya ve Polonya’yı kapsayan 6 AB ülkesini temel alan söz konusu araştırmada; yurttaşların en büyük korkusunun,
“refah devletinin” çöküşü olduğu ortaya çıkıyor.
Buna paralel olarak Avrupalılar sırayla 1. Yaşlılıkta perişan olmaktan, 2. Faturaları ödeyemez duruma düşmekten, 3. Tedavi olamamaktan, 4. İşlerini kaybetmekten, 5. Çocukları okutamamaktan, 6. Evi barkı yitirmekten... korkuyor.

\n

Dönemeç ‘2005 referandumu’

\n

Gelecekteki belirsizliklerin yarattığı korkulara yanıt veren güçlü liderlik ve elle görünür siyasi perspektif olmadığı için, AB yurttaşları Avrupa’ya olan inançlarını kaybediyorlar.
Avrupa’nın II. Dünya Savaşı sonrası dönemde olduğu gibi
“savaş karşıtı bir barış projesi” olduğu fikri bundan böyle karın doyurmuyor. “Dayanışma” harcı zayıfladığı için binayı bir arada tutmak zorlaşıyor. AB projesi, ortak Avrupa anayasası referandumunun 2005 yılında reddedilişinden bu yana, sürekli darbe alıyor.
2007’deki son genişleme ile birlikte 27’ler Avrupa’sında bozulmuş olan dengelere bunun arkasından gelen Avro ve finans krizi eklemlenince; ortaklar arası kan uyuşmazlıkları, tahammülsüzlükler ve sabırsızlıklar bileniyor.

\n

Merkel Mars, Hollande Venüs’ten

\n

AB içindeki en büyük kan uyuşmazlığı, en stratejik iki ortak, Hollande ve Merkel arasında...
Hafta başında Elysee Sarayı’ndaki 1. yılını tamamlayan Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, Merkel’in geçen yıl kampanyada rakibi Sarkozy’ye el vermiş olmasını sineye çekemiyor.
Merkel de Hollande’ın İtalya, İspanya ile birlikte hareket ederek Berlin karşıtı yeni bir “Akdeniz ekseni” oluşturmaya çalışmasından haz etmiyor.
Hollande, Merkel’in AB yerine ulusal çıkarları öne çıkarmasına (yani Alman hegemonyası kurmasına!) hasta oluyor.
Alman Şansölyesi, Fransa’nın payına düşen sorumlulukları yerine getirememesinden; yapması gereken reformları yapmamasından yakınıyor. İki lider bu durumda birbirlerine güvenmiyor. Sarkozy dönemindeki (Merkel-Sarkozy işbirliği için söylenen)
“Merkozy” beraberliğinin yerinde yeller esiyor.
Büyüme-istihdam politikalarına dilediğince öncelik veremeyen Fransa Cumhurbaşkanı, Merkel’in
“kemer sıkma” politikaları yüzünden destek kaybettiğini düşünüyor. Partisinin sol kanadında dirençle karşılaşıyor ve zayıf popülaritesi eriyor. Siyasi badirelerinden tüm bu nedenlerle Hollande, Merkel’i sorumlu tutuyor.
Merkel’e açık tavır alan Fransız sosyalistleri, giderek sivrilen bu Almanya ile tepişmeyi artık kamuoyu önünde yapıyor ve kılıçlarını kınından çıkarmaktan kaçınmıyorlar.
Paris-Berlin ekseninin bu şekilde göz önünde çözülmesi, Avrupa’nın direksiyonsuz ve boş viteste kalması ile eşanlama geliyor. Avrupa’nın siyasi yön kaybı, Eski Kıta’nın finans güçleri ve küreselleşmenin daha çok etkisinde kalması riskini beraberinde getiriyor. Avrupa karşıtlığını büsbütün güçlendiren bu durum bir kısırdöngü yaratıyor ve siyasi maceranın her türü, popülizmler açık artırmaya çıkıyor. Aşırılıklar besleniyor.
Allah bu gidişin sonunu hayır etsin.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları