Berlin: ‘El mi yaman, bey mi yaman’

02 Haziran 2016 Perşembe

Türkiye ve Avrupa artık iki ayrı gezegen…
Bir süredir bulunduğum Almanya’dan bakıldığında “ayrı dünyalar” duygusu zirve yapıyor.
İstanbul’da görülmemiş şaşaayla “fetih kutlamaları” sergilenirken Berlin, Bundestag’da bize karşı “Ermeni soykırımını oylamanın” planlarını yapıyor.
Helikopterler, denizaltıları, firkateynler, binlerce polis eşliğinde benzeri yaşanmamış gösterişle “fetih şov”lar gerçekleştirilirken Alman Parlamentosu Türkiye’nin önüne şimdiye dek görülmüş en ağır “Ermeni soykırım tasarılarından” birini getirmeye yelteniyor.
Fetih bayramındaki “Yüz yıl öncesinin hasta adamının vârisini, geleceğin 10 ekonomisinden biri haline getireceğiz!” vaatlerine karşın; “hasta adamın komada olduğu dönemin” hesapları Berlin’de önümüze sürülüyor.

Onlar Venüs, biz Mars’tan
Tezat öylesine güçlü ki insan Türkiye’nin 21. yüzyıl haberleşmesini kullanıp kullanmadığı konusunda kuşku yaşıyor.
Avrupa’nın en başat ülkesi Almanya’da bu kerte ciddi bir siyasi hamle yaşanırken “hasta adamın vârisini on ekonomi arasına sokma” düşleri, yaşanan kopuşun ölçülerini koyuyor.
Bu büyük kopukluk yetmezmiş gibi Binali Yıldırım, gerçekleşmesi durumunda bir kilometre taşı oluşturacak oylamanın arifesinde çıkıp Mars’tan geldiği izlenimi uyandıran bir açıklama ile dünyada bir dumur hali yaratıyor.
Davutoğlu’nu “eşsiz devlet adamı” kontenjanından neredeyse mumla aramamıza yol açan acayip bir siyasi duyarlılık yoksunluğuyla Başbakan “1915, I. Dünya Savaşı şartlarında her ülkede yaşanan sıradan olaylardan biriydi!” demekten kaçınmıyor.
Türkiye böyle artık yalnız kendi söyleyip, kendi dinlerken ve kendi ekseni etrafında dönerken bizden “Venüs” kadar uzak bir gezegene ışınlanan Almanlar; Ankara’ya adeta bir “ders verme” hırsıyla “Ermeni soykırımı tasarısını” oylamanın hazırlığına girişiyorlar.
On günü aşkın süredir bulunduğum Almanya’da “Erdoğan’ın tek adam” üslubuna ve “tehditlerine, meydan okuyan tavırlarına” yaygın bir alerji gördüğümü söyleyebilirim.
“Böhmermann krizi” ve Türkiye’de özellikle Kürt vekilleri etkilemesi beklenen “dokunulmazlıkların kaldırılmasının” ardından Rubikon çizgisi aşılmış.
Üstüne Erdoğan’ın “vize/sığınmacı anlaşmaları” üzerinde giriştiği restleşmeler, Almanya’da “Bize meydan okumak nasıl olurmuş!”
gibisine bir ortam yaratmış.

Anlaşmaya rağmen
Bu nedenle geçen yıl, 1915 trajedisinin 100. yılında bile gündeme gelmeyen “soykırım tasarısı”, şimdi bugün böyle bir konjonktürde önümüze konuluyor.
Almanya’daki atmosfer tam “El mi yaman, bey mi yaman” şeklinde.
“Yaşamsal mülteci anlaşmasına rağmen biz bu soykırımı tanırız” havasında Berlin.

Mülteci anlaşmasının ne kadar yaşamsal olduğunu, bu pazar Frankfurter Allgemeine Zeitung’da çıkan bir şema tüm çıplaklığıyla betimliyor.
Yunan adalarına günde 4000-1500 arasında değişen mülteci girişi; Türkiye ile yapılan anlaşmadan sonra bıçak gibi kesilmiş.
Almanlar işte şimdi, eğer son dakikada direkten dönmezse; “Hem biz bu Ermeni oyunu geçireceğiz. Hem de siz bu çok hayati mülteci anlaşmasını taahhüt ettiğiniz gibi uygulayacaksınız!” demeye getiriyorlar.
“Bunun için ne vize tavizinde bulunuruz ne de Alman meclisinde alacağımız kararlara ipotek koyarız…” demek istiyorlar.
Ya herru, ya merru’nun Almancası ile karşı karşıyayız.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları