Freedom House ve Figen’in Sorusu…

04 Mayıs 2014 Pazar

Anadolu Üniversitesi Basın Yayın Bölümü 3. sınıf öğrencisi Figen Bulut’tan, “Bölümümüzün en önemli dersi ‘gazete uygulamaları’ kapsamında sizinle röportaj yapmak istiyorum” diyen bir ileti aldım.
Günümüz gerçekleri altında bir hayli düşündürücü hale gelen Figen’in sorularından sonuncusu şöyleydi:
“Bir gazeteci olarak gazeteci olmaya aday öğrencilere neler önerirsiniz?”
Bu sıradan gibi görünen sorunun, yüreğimi acıttığını fark ettim. On yıl önce, hatta beş yıl önce, bu soruya vereceğim yanıt farklı olurdu. Bugün sadece şunu söyleyebildim:
“Çok emin değillerse, bu meslek dalını seçmemelerini ya da seçerken iki kez düşünmelerini önerirdim.Gazetecilik çok büyük bir ‘misyon’ anlayışıyla yapılacak bir meslek. Hep böyle oldu. Ama Türkiye gibi, dünyada en yüksek sayıda gazetecinin hapiste bulunduğu bir ülkede, şimdi artık bu her zamankinden daha somut bir gerçek. Türkiye, gazeteciliğin hakkıyla yapmanın giderek daha zor olduğu ve gerçek gazetecilik alanının alabildiğine daraldığı, sıkıştığı bir ülke haline geldi. ‘Gazeteci adayları’na bu nedenle hiç pembe bir portre çizemiyorum ne yazık ki.
Bu mesleğe o nedenle
ancak her fedakârlığı göze alacak kadar kendinizden eminseniz ve gönül verdiyseniz katılın diyorum.” Bu cevabı verirken, gazetecilik heyecanını yaşayan bir gence söylenebilecek en sevimsiz şeyleri söylediğimin, “yol yakınken bu işe -cızz!- bulaşmayın” dediğimin farkındaydım.
Son kertede bu yanıt benim de şahsen 30 küsur yılımı verdiğim mesleğimin tükendiğini kabul etmemle -heyhat!- eşanlama geliyordu. Yüreğimi burkan şey bunu idrak etmek olmuştu.
Freedom House’un Türkiye’yi işte “kısmen özgür ülkeler”den “özgür olmayan ülke” kategorisine indirgeyen raporu tam bunun üstüne geldi.
Basın özgürlüğünün olmadığı tescillenen bir ülkede, genç bir gazeteci adayına başka bilmem ne önerilebilirdi?

‘Gazeteciliği sürdürmek güç!’
Raporun açıklanmasının ardından FH Başkanı David Kramer, açıkça “Türkiye’de insanların gazeteci olarak hayatlarını sürdürme becerilerini kaybettiklerini” söyledi.
Bunun dışındaki seçenekler ortada: Ya yandaş/yalaka olacaksınız, ya devamlı işinizi yitirmek, daha kötüsü, hakkınızda bir dava açılması/ hapse girmek tehdidiyle yaşayacaksınız!
Radikal’den işte Murat Yetkin’in durumu: 17 Aralık yolsuzluklarına el attığı için Yetkin hakkında bugün soruşturma açılıyor ve yazarın “altı suçtan savunmasını yapması” isteniyor.
Sadece o mu?
FH raporunun açıklandığı günde tam; Vatan’da başka bir mayınlı arazi olan “kızlıerkekli” konularda esprili yazılar yazan Dilek Önder’in “Veda”sı yayımlandı.
“Sakıncalı yazar”(!) Bekir Coşkun’a gene aynı gün “Boyalı Merdivenler” yazısı yüzünden 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezası geldi. Coşkun, 5 yıl içinde aynı “suçu”(!) işlerse hapsi boylayacak.
Bitmedi…
FH raporunun açıklandığı saatlerde Ayşenur Arslan, hem de sözde bir eski gazeteci olan bir iktidar milletvekili tarafından kışkırtıcı biçimde hedef gösterildi.
T24 editörü Deniz Zerin, aynı şekilde 1 Mayıs olaylarında işe gitmeye çalışırken gözaltına alındı…
Bunlar sadece FH raporunun yayımlanmasıyla eşzamanlı olarak basına yansıyan vakalar.
Bu nedenle David Kramer; Türkiye’de özetle “gazeteciliğin bitmiş olduğunu” anonsluyor. “Yolsuzluk haberi yapmak kovulma sebebi oluyor!” diyor. “Hükümetin sadece gazete ve televizyon gibi geleneksel medya üzerine değil, internet-sosyal medya üzerine de gittiğini” ekleyerek; bu “yasakları çok rahatsız edici bulduğunu” söylüyor.

İşgal edilen, esir alınan medya
FH’un şubatta Demokrasi Krizi başlığıyla yayımlamış olduğu ilk rapor vasıtasıyla daha önce de söylemiştim: FH’çular, Türkiye’de sadece basın özgürlüğünün yok edildiğini söylemekle yetinmiyor; medyanın nasıl işgal altına alındığını anlatıyor…
6 Şubat tarihli yazımda o çarpıcı birinci rapor hakkında; “Hükümetçe sonuna dek şartlanan iş çevrelerinin, medya patronluğuna hangi süreçler içinde sokulduğunu ve hükümete bağlılık ispatı adına bu patronajın gazetecileri sonra nasıl işten çıkarmak/doğrudan sansürlemek suretiyle esir aldığını anlatıyor FH…” demiştim.
Yıllık raporlarını geleneksel olarak aslında yalnız uluslararası basın özgürlüğü günü 3 Mayıs’ta yayımlayan FH’un sıradışı bir uygulamayla çıkardığı u351 ºubat raporu, Türkiye’de olağanüstü gelişmelerin olduğunu vurgulamaktaydı.
FH yazarları bu gelişmeler karşısında açıkça “dumura uğradıklarını” söylüyorlardı. 3 Mayıs raporunun çok ağır olacağı açıktı. Öyle de oldu ve Türkiye; 197 ülke sıralamasında 17 basamak birden gerileyerek İran, Çin, Kuzey Kore gibi beter diktatörlüklerin bulunduğu kümede 134. sıraya düştü. FH, bu baş döndürücü gerilemenin resmini çekerken; önceki raporda olduğu gibi, medyanın nasıl işgal edildiğini anlatıyor ve medya sahiplerinin içeriklere nasıl müdahil olduklarını, eleştirel gazetecilerin susturulmaması halinde nasıl hedefe dönüştüklerini ve “tehdide” açık hale geldiklerini deşifre ediyor. Tutsak alınan medyada “işgalin anatomisini” ortaya koyuyor.
Böyle açıkça işgal edilmiş, tutsak alınmış bir medyada genç gazeteci adaylarına, şimdi soruyorum; sizler ne tavsiye ederdiniz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları