İlhan Selçuk'un 'Pencere'si

23 Haziran 2012 Cumartesi
\n

\n

İlhan Selçukun Penceresi heykel oldu. Heykelin açılışı görkemliydi.

\n

Erkeklinin takdimi tutkulu, Kılıçdaroğlunun konuşması güzel, heykeltıraş Aksoyun sözleri anlamlıydı. Hele konuşmanın bitiminde söylediği Kars ve Karslılara selam gönderiyorum!sözleri yok mu? Tüm ahval ve şeraiti özetliyordu. Heykelin kendisi ise bir destan gibiydi... Ama bunları sonra da konuşabiliriz.

\n

Selçuku biz bugün gene Selçukun satırlarıyla analım

\n

İlhan Selçuk dendiğinde hep aydınlanmacıyönü öne çıkarılıyor. Oysaki Selçuk edebiyat yönü çok güçlü bir yazardı. Selçukun farklı bir derinliği ve etkileyiciliği vardı. Yazarın bu özelliklerini bir araya getiren Turhan…” yazısını bu yüzden ben özellikle severim. Zaman artık Turhana çalışıyordiye biten aşağıdaki yazıyı, Zaman artık İlhan Selçuka çalışıyordiye de okuyabilirsiniz

\n

PENCERE

\n

Turhan...

\n

Turhan...

\n

Çevremizi saran üç boyutun ötesinde, dördüncünün varlığını duyumsamadığımız yıllardı...

\n

Uzunluğu, genişliği, derinliği biliyorduk...

\n

Zamanı tanımıyorduk...

\n

Geçmiş yoktu...

\n

Geleceği iple çekiyorduk...

\n

Yaşadığımız anın bilincine uzaktık...

\n

Bilya oynarken, meşin topun peşinden koşarken, okula giderken, gezip tozarken, avarelik ederken, hızla akan zamanın dışındaydık...

\n

Ta içimizde, yüreğimizde, beynimizin gizli bir köşesinde, geleceğimizin gizemine adamıştık hırsımızı...

\n

Ulaşılamaz yıldızlara gidecektik, bilmediğimiz ülkelerde görülmemiş serüvenler bizi bekliyorlardı, göz kamaştırıcı hayatlara ışınlanmıştık...

\n

Yakınımızdaki hiçbir olay, ailemizdeki hiçbir bağ, çevremizdeki hiçbir kişi, ülkemizdeki hiçbir gerçek, yaşadığımız kent veya kasabadaki hiçbir koşul, bizim yarınlara şartlanmış yaşam tasarımlarımızı engelleyemezdi...

\n

Yaşayacaktık; ama, daha sonra, ileride, gelecekte, hayat kollarını bize açacaktı...

\n

Özlemlerimizin anlamı, sıradanlaşmanın sınırlarını ruhumuzda çiğneyip geçmişti...

\n

Yaz sıcağına emen geceler, pırıl pırıl gökte kayan yıldızları ciğerlerimize çekiyorduk; o yıldızlar gökte bizim için kayıyorlardı...

\n

İki Çocuğun Devri Âlemini, Tarzanı, “Baytekinı, “Üç Silahşörleri aşıp La Dam o Kamelyaya geçmek güç olmadı; “Çocuk Sesini Afacanı geride bırakırken üzülmedik; bunlardan çok daha uzakta, gizemli ve görkemli bir yerde, hayat kollarını açmış bizi bekliyordu.

\n

Çok küçük yaştayken, İstanbulda elektrik düğmesini çevirdiğimiz zaman ortalığın aydınlanması, bize doğal gelmişti. Anadolunun uzak kasabalarında, fitilli petrol lambasının soluk ışığında kitap sayfalarını çevirmek de ne kolaydı!.. Çünkü hayat, çok ötede, gelecekte, bilinmeyen kentlerde, balta girmemiş ormanlarda, uzak gezegenlerde yaşanacak apayrı bir şeydi.

\n

Bilincimizin gölgesinde, geleceğin bilinmezliğine yayılıyordu umutlarımız...

\n

Çocuklukta yaşadığımız yıllar, ileride yaşayacağımız güzel zamanlardan ödünç alınmıştı.

\n

Schuberti, Gorkiyi, Zola, Gogolü tanıdığımızda, kendimize yakıştırdığımız dünyanın insanlarını bulmuş gibiydik; ama, sanki hepsi de üç boyutun kapsamı içindeydi...

\n

Dördüncü boyutun bize hazırladığı tuzaktan habersizdik...

\n

Zamanı duyumsamaya başladığımız gün, yaşam değişti, dördüncü boyut ikimizi de uçurumuna çekmeye başladı...

\n

Turhanla kardeşliğin ötesinde bir ikili oluşturuyorduk, yaşımız büyüdükçe düşüncelerimiz de birlikte büyüyor, düşlemlerimize karışıyordu, gece gözlerimizi kapadığımızda gördüğümüz rüyaların birbirine benzemesi doğaldı...

\n

Ya Ülfet?..

\n

O bizim kızkardeşimizdi...

\n

Benim ya da Turhanın değil, bizim kardeşimiz...

\n

Uzun sandığım bir çocukluk evresinde benile bizi düşüncelerimde karıştırdığımı sanıyorum.

\n

Gerçek ile düşü ayrımsamak çok zor oldu.

\n

Çocukluğumuzun uçsuz bucaksız evreninden kopup ayaklarımızın toprağa değdiği anda, ben çok korktum...

\n

Turhanın ürktüğünü sanıyorum.

\n

Dünyalarımız yıkılıyor muydu? Yıldızlara gidemeyecek miydik? Evrenin bilinmeyen güzelliklerini, adına hayat denen süreçte keşfedemeyecek miydik?

\n

İlkgençlik yılları aşılıp dazaman boyutuyaşamda devreye girdikçe, üç boyutun yetersizliği, kısırlığı, bağlayıcılığı ortaya çıkıyordu.

\n

İnsanın durduğu, oturduğu, hele geceleyin yattığı yerde düşünceleriyle devinebilen bir yaratık olduğunu küçükken keşfeden bizler, hayatın gerçekliği karşısında, ellerimizin ayaklarımızın bağlandığını mı görecektik?..

\n

Büyüyorduk, hayata atılmak, meslek sahibi olmak, para kazanmak, bir evin sorumluluğunu taşımak gibi zorunlukların oldubittisiyle karşı karşıyaydık. Kuralların bukağısı, ayak bileklerimize vuruluyordu. Gerçekler, hışımla üstümüze geliyordu. Dünyalarımızın yıkılmasına, gezegenlerimizin yok olmasına, yıldızlarımızın ellerimizden kaymasına seyirci mi kalacaktık?..

\n

Kıyamet günü yaklaşıyordu...

\n

O sırada Turhan bir şey keşfetti.

\n

Alaeddinin lambasından çıkan dev, Turhana bir çizginin gizeminde bütün dünyaları, yıldızları, gezegenleri, galaksileri, insanları, duyguları, sevdaları, dostlukları, düşmanlıkları, ağlamayı, gülmeyi, geçmişi, geleceği ve anı -tek sözcükle yaşamı- yakalamasını öğretti.

\n

Oh, ne büyük mutluluk!..

\n

Turhan, evrendeki her şeyi çizgiye dönüştürmenin ilmi simyasında benliğini buldu...

\n

Yaratacağı evrenin Allahıydı artık...

\n

Baytekin gibi yıldızlara gitmiyor, yıldızları ayağına çağırıyordu, Doktor Faustun gücü artık ne yazardı!.. Güliverin devleri ve cüceleri, çizginin büyüsünde bir büyüyüp bir küçülüyorlardı, Şekspirin tiyatrosu, çizgi dünyasının egemenliğinde perdelerini açıp kapıyorlardı. Molyerin mizahı, çini mürekkebiyle beyaz kâğıt üzerine dökülüyordu. Donkişot ya da Kazanova, Turhanın yanında yaya kalırlardı.

\n

Turhanın dünyası, yaşadığımız gerçek dünyanın eleştirisiyle oluştu...

\n

Alternatif bir dünyadır bu...

\n

Coğrafyası dördüncü boyuta yayılır...

\n

Turhanda zaman korkusu kalmadı...

\n

Zaman, artık Turhana çalışıyor.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları