İran’ın rehine krizi gibi...

16 Mart 2017 Perşembe

Hollanda konsolosluğunun gönderine tekbir sesleriyle “Türk bayrağı”nın çekilmesi anlarını izlediğimde ilk aklıma gelen, İran’daki rehine krizi oldu.
İran’da Şah’ın devrilmesinin ardından, 1979’un aralık ayındaki “rejim değişikliği referandumu” arifesinde İslamcı militanlar ABD elçiliğine girip “tekbir” sesleriyle büyükelçilik mensuplarını rehin almış ve Batı ile ilişkileri mayınlayan bu krizi olabildiğince uzun zaman dilimine yayarak istedikleri tüm rejim değişikliklerini gerçekleştirmişlerdi.
Humeyni’nin “rejim değişikliği” emelleri için kriz öyle yararlı olmuştu ki, devrim lideri, bunalımın tarihi dönemeçteki mahiyetini; “(Şah’ın devrilmesinden sonra) bir ikinci devrim oldu” diyerek betimlemişti.
Şimdi tıpkı birilerinin Avrupa ile krize dönüşen “Hollanda bunalımını” bize, “ikinci 15 Temmuz zaferi” olarak takdim etmesi gibi...
Kritik zamanlamayla tetiklenen “diplomatik krizi” İran devriminin lideri de “Allah’ın lütfu” saymış, “Bu girişim bize çok faydalı oldu” demişti: “Böylelikle saflar sıkılaştı. Muhalifler artık bize karşı harekete geçmeye cüret edemez. Anayasa referandumunu zorlukla karşılaşmadan oylayabilir, hemen cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerini yaparız!”

‘İçimizdeki Amerikalılar’
İran’ın uluslararası dengelerdeki yerini değiştiren ve dünya çapında iz bırakan Tahran’ın rehine krizi 4 Kasım 1979’da patlak verdi.
Krizin en sıcak günlerinde, bir ay sonra tam, 3 Aralık’ta İslamcı yeni anayasa oylamaya sunuldu. “Şeytan ABD” çığlıkları içinde, İran’ı molla güdümünde “teokratik devlete” dönüştüren anayasa ezici çoğunlukla onaylandı.
“Teokratik anayasaya ‘hayır’ demenin” “içimizdeki Amerikalılar” kontenjanından seri biçimde “ABD muhipliği”, “kâfirlik”le eş tutulduğu ortamda mantık susturuldu.
Eleştirilerin önü kesildi...
Humeyni “dış düşman” retoriğiyle, devrim niteliğindeki tüm büyük değişikliklerin tartışılmasını engelledi.
Bir taşla birkaç kuş vuran dinci lider, ılımlılar ve de Şah’ın yıkılışını ilk aşamada desteklemekle beraber.. anayasa değişikliğini istemeyen solu baskı altına alarak böylece bertaraf etti.
Ayetullah, krizden öyle yarar sağladı ki, (ABD’ye giden Şah’ın ölümüyle) sorunun ortadan kalkması bile gerilimi sonlandırmadı.
Rejimin konsolidasyonunu içeren tüm süreç boyunca, Tahran konuyu köpürttükçe köpürttü.
“Humeyni mutlak kontrolü sağlayana, İslamcı rejimin tüm kurumlarını oturtana dek rehinelerinizi geri alamazsınız” mesajını Washington’a ileten rejim yandaşları, diplomatları 444 gün tutsak tuttu.
Yurtdışında tıpkı Türkiye-Hollanda arasındaki krizin Hollanda seçimleri üzerindeki tayin edici etki yaratması gibi, “rehine krizi” de ABD’de Carter’ın seçimleri kaybetmesine yol açtı. Dünyayı yeni bir “neoliberal devrime” sürükleyen, bu nedenle bir “yol ayrımı” sayılan Reagan yönetiminin işbaşına gelmesini sağladı.

Açık Türkiye, kapalı İran farkı
Bunlar İran’ın, aradan geçen 38 yılda hâlâ ödemekte olduğu ağır bedellerle gerçekleşti.
İran’ın yüksek olan itibarı ve prestiji, bu krizle onarılmayan yaralar aldı. Zengin petrol kaynaklarına rağmen, İran hâlâ kurtulamadığı ekonomik yaptırımların uygulandığı bir ülke oldu. Uluslararası yalnızlığa sürüklendi.
İran’ın bütün bu zaaflarından yararlanan ve bu vesileyle ABD’nin desteğini arkasına alan Saddam Hüseyin, “rehine krizinin orta yerinde” tam, 1980 yılında İran’a savaş açtı. Ekonomik badireyle birlikte sekiz yıl süren savaşta yarım milyonu aşkın İranlıyla Iraklı öldü.
O günün İran’ı ile bugünün Türkiye’si arasındaki en büyük fark; bizim ’70’ler İran’ına nazaran dünyaya açık bir ülke olmamızdır.
Buna rağmen Humeyni’nin oyunları, burada söker mi göreceğiz.
Dileriz Türkiye’nin tarihi referandum oylamasını ipotek altına almak bunca kolay olmaz. Dileriz ana muhalefet, İran’da olduğu denli kolay baskılanmaz ve susturulmaz. Yerim kalmadığı için fazlasını yazamayacağım. Dün Birgün’de bu bağlamda Fatih Yaşlı’nın kaleme aldığı “Ana muhalefete naçizane bir uyarı” yazısını okumakta sayısız yarar var.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları