NATO, Çin Füzeleri ve Okurlar

22 Ekim 2013 Salı
 “Türkiye Nereye Gidiyor?” yazılarıma değişik tepkiler geldi.
Kimi, Çin füzeleriyle NATO ortaklığı arasında
bir çelişki olmadığını savunuyor.
Silivri’den yazan Balyoz tutuklusu okurum Dr.
Deniz Kutluk örneğin; “Batı kaynaklı silah envanterinin
bir grubu Çin’e verilmekle ülkenin savunma
tedarik ekseni değişmiş sayılamaz” diyor ve ekliyor:
“Öyle olsaydı yıllardır SA-15 ve S-300 hava
savunma füzelerini Rusya’dan kullanmakta olan
Yunanistan etkilenmiş olurdu ki, olmamıştır. Keza
NATO yeni üyesi 8-10 ülke hâlâ Rus füzeleri ile
donatılmış durumda ama NATO üyesidirler!
Türkiye’nin NATO’dan çıkması sadece kendi
iradesi ile olabilir… NATO’nun ‘çoğunlukla’ karar
alması mümkün değildir. İttifak kararı esastır.
Türkiye’nin karşı çıktığı bir karar alınamaz. Ama
Türkiye NATO’dan çıkma hatasını gösterir ise
birtakım zincirleme stratejik reaksiyonlar oluşabilir.
Bunların içinde… Ege’deki çıkarlarımızın tehlikeye
düşmesi, kaybı, kazanılması için Yunanistan
ile bir silahlı çatışmada karşımızda NATO’nun
bulunması; İslami radikalizme (yeni bir Neocon
akımı ile) karşı başlatılabilecek bir NATO askeri
harekâtının hedefi olabilmemiz; bölgedeki kalan
devletlerle yeni bir ittifak arayışına yönelip NATO ile
paktlar arası çatışmaya sürüklenmemiz gibi 10-30
yıllık gelecekte ciddi güvenlik riskleri yaşamamız
sayılabilir. (Bunların bir kısmı Pentagon analisti
Friedman’ın ‘Gelecek 10 yıl-100 yıl’ adlı kitabında senaryolaştırılmıştır)
Sayın Kutluk görebildiğim kadarıyla “Türkiye’nin
NATO’dan çıkmasının hata olacağı” değerlendirmesinde
bulunmakla birlikte; Çin füzeleri tercihi
ile NATO üyeliğimizin birbirine karşıt alternatifler olmadığını(!) savlıyor...
Bu tutumu kısaca, “Ne yârdan, ne serden vazgeçmek” diye özetleyebiliriz.
Bir de damardan “yol ayrımını” savunan,
NATO’ya veda zamanı çoktan geldi geçiyor.
AKP hükümeti bu adımı atarsa -‘bozuk saatin
günde iki kez doğruyu göstermesi’ gibi- isabetli
bir iş yapmış olur. Ah nerede o günler?” diyen
okurlar var -ki çoğu tepki bu yönde...
‘Gereksiz korku!’
Galip Haznedar okurumuzun -misal- iletisi buna çarpıcı bir örnek:
“Son ‘Çin füzeleri’ kararı vesilesiyle yazdığınız
yazıları biraz yadırgadığım için düşüncemi paylaşmak
istedim. Hükümetin hemen hiçbir icraatını
benimsemeyen, dünya görüşü olarak apayrı
(Atatürk Türkiyesi’ne inanan) biri olarak bu kararı
bozuk saatin günde iki kez doğruyu göstermesi
gibi değerlendiriyorum... Kararın teknik yönü bir
yana (askeri teknoloji edinilmesi vs.), Türkiye’nin
NATO’dan çıkma sürecini tetiklemesinde hiçbir
korkulacak yan göremiyorum, dahası bu çıkışın
şart olduğunu düşünüyorum. Bütün mesele neden
çıkılacağında. Türkiye hükümeti İslamcı teröre
destek verdiği için ‘dışlanacaksa’ bu kendi başına
kötü bir şey ama Afganistan, Irak, Libya ve en
son örneğini Suriye’de gördüğümüz emperyalist
haydutluğa ortak olmamak için NATO’dan kendi
irademizle çıkacaksak iyi (tabii ki nedenin bu ikincisi
olmadığının bilincindeyim, öyle olsaydı politik olarak
tutarlı olunurdu, hem NATO’yu savaşa kışkırtıp
hem Türkiye’yi NATO’dan uzaklaştırabilmek ayrı bir fiyaskodur).
Bunları söylemekle Batı’ya yüz çevirmeyi, ‘değerli
yalnızlığı’ mı savunuyorum? Hayır, Batı toplumu
içerisinde gayet rahat yaşayan, onlarla pek çok
değerler temelinde ortak olan, kısaca ‘Batılı olan
ancak Batıcı olmayan’ biri olarak Avrupa’yla pek
çok konuda işbirliğine ve ortaklığa varım ama emperyalist
haydutlukta işbirliğine yokum. NATO’dan
çıkış Türkiye’nin ABD’den bağımsız oluşunu ve
dolaylı olarak TSK’ye Ergenekon ve Balyoz gibi
komploların bir daha yapılamamasını da sağlayacaktır.
Sizin Batıcı olduğunuzu söylemiyorum
ama NATO’dan çıkış ihtimaline dair yazdıklarınızda
gereksiz bir korku havası seziyorum. NATO olmadan
da Türkiye çağdaş değerlerle buluşabilir (benzer
yargım çarpık ve sahte AB üyeliği süreci için de
geçerli). Her şeyden önce bu ülkenin temelinde
Avrupa’ya karşı verilen bağımsızlık savaşı vardır,
ama en büyük çağdaşlaşma hamlesi de bu savaşla
birlikte ve onun hemen ertesinde gerçekleşmiştir.
Bu hükümet dış politikadaki bütün rezaletlere rağmen
(ve kendi ajandası ne olursa olsun) NATO’dan
çıkışın yolunu bir şekilde yaparsa sonucu itibarıyla
iyi olur diye düşünüyorum.
İstikrar modelinden istikrarsızlığa
Başbakan’ın “ulusalcı” damgasıyla yok saydığı
kesimlerin, “Çin füzeleri” ve “NATO konusunda”,
“bozuk saat dahi...” kontenjanından AKP hükümetiyle
“taktik” planda yan yana gelmeleri... şaşırtıcı değilse de çok çarpıcı.
Öncelikle bu saptamayı yapmadan geçemeyeceğim...
Sn. Haznedar, yazdıklarımı “gereksiz korku” olarak değerlendirmiş!
Kendisine “Financial Times”ta çıkan son (20
Ekim) Daniel Dombey yazısına göz atmasını; bu ve
benzer yazıların Türkiye’nin uluslararası sistemdeki
yerine ilişkin yarattığı olumsuz “güvenilmez” algısı
üzerinde bir miktar daha düşünmesini öneririm.
“Türk modeli”; bir “istikrar garantisi” olarak görülüyor,
uluslararası sistemde öne çıkarılıyordu...
Model ülke”nin başlıca sermayesi buydu.
“Model”, bugün başlı başına bir istikrarsızlık unsuru oldu...
Bu, Türkiye’nin “inandırıcılığını” kaybetmesi
demektir ki; bu kaybın siyasi-ekonomik maliyetinin olmaması düşünülemez.
Ancak benim kaygılarım ve korkularım bununla
sınırlı değil. Gelecek yazıda devam edeceğim.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları