Nermin Abadan: Boykota Hayır!

03 Ağustos 2014 Pazar

“Boykot fevkalade yanlış” diyor “hocaların hocası” Nermin Abadan ve feveran ediyor: “Yanlış, çünkü burada bir direniş söz konusu. Sandığa gitmek ‘Benim ümitlerim ayakta. Hâlâ ümidim var’ demektir. Ben nasıl bir Türkiye istiyorum? Hukuk devleti olan, mahkemelerin oyuncak edilmediği, gazetecilerin hapse girmediği bir memleket istiyorum. İçkime, kahkahama, kıyafetime karışılmayan bir ortam istiyorum. 21. yüzyıldayız. TV’lerin her şeyi gösterdiği bir çağda bizi ancak kırbaçla ve ahlak polisiyle sindirebilirler. Bunu başarabilirlerse herkes evine kapanacak. Dışarı çıkmayacak. Oysaki ben müze kuran, opera binası açan, opera temsilleri sahneye koyan, Batı-evrensel müzikler çalan bir Türkiye istiyorum. Oyumu, o niyetle kullanacağım. Bu oy çok kıymetlidir. Her birimizin oyu kıymetlidir. Boykot bence çok yanlış, affedilmeyecek bir şey!”
“Ama o da mesaj değil mi?” şeklindeki sorumu; “Hayır. Çünkü kaybolup gidecek bir tepki bu!” diyerek yanıtlıyor:
“Bir haktan vazgeçiyorsunuz. Ne karşılığında? Ne alıyoruz onun karşılığında? Vermeyenlerin kimlikleri belli mi? Yoo! Herkes oy kullanmalıdır ve rengini belli etmelidir…” diyerek devam ediyor...
Prof. Abadan’la İstanbul’da kimsenin kalmadığı bir bayram gününde, evinde yemek yiyoruz.
Her zamanki gibi sabah çok erken kalkmış, elleriyle bizzat bana “kuşkonmaz” haşlamış...

Kuşkonmaz ve Hitler
93 yaşında bir şahıstan bahsediyoruz.
Beyni, dimağı hâlâ zıpkın gibi, çok dinç ve projelerle dolu...
Ama bedeni haliyle artık yorgun.
Dışarıda 32 derece sıcak var. Nermin Hanım halsiz düşmüş.
Misafir ağırlamak yerine, köşesine çekilip şöyle uzanması, biraz dinlenmesi lazım.
Ama “hayat memat” meselesi olarak gördüğü Cumhurbaşkanlığı seçimleri için “oyu”nu mutlaka açıklamak istiyor.
Tercihinin nedenlerini akılcı analizle anlatmak gereksinimi duyuyor.
Evvela kuşkonmazlarımızı yiyoruz.
Yürüyen bir tarih parçası gibi konuşan Prof. Abadan bana sofrada Almanya’da Hitler’in -sosyal demokrat partinin yaşamsal stratejik hataları ve zaafları yüzünden!- iktidara nasıl geldiğini hatırlatıyor...
Nermin Hanım’ın annesi, 19. yüzyılın sonunda artık bugün Polonya sınırları içinde olan Stettin kentinde doğmuş olan... bir Alman...
Sedef Kabaş’ın “Hayatını Seçen Kadın” adı altında gerçekleştirdiği nehir söyleşide, romanlara konu olabilecek bu sıra dışı yaşamöyküsünü Abadan nefes kesici berraklıkla aktarır...

‘Grand Budapest’te tanışmışlar
Nermin Hanım’ın annesi Barones Elfriede Karwinsky ile Boşnak kökenli, İzmirli fındık tüccarı babası Mustafa Süleymanoviç; 2014’ün gişe rekorları kıran filmi “Grand Budapest Hotel”in ilham kaynağını oluşturan Karlsbad kentinde bulunan “Hotel Pupp”ta karşılaşıyorlar ve birbirlerine âşık olup evleniyorlar. Ardından İstanbul’a yerleşiyorlar.
Süleymanoviç, işleri iyi gitmediği için sonra intihar ediyor.
Elfriede Karwinsky de minik Nermin’i alıp Sirkeci’den “Orient Express” treniyle Budapeşte’ye dönüyor...
Orta Avrupa’nın tüm kentlerinde olduğu gibi, Budapeşte’de hayat kahvelerde geçiyor.
Kahveler, sade sosyalleşme yeri olmuyorlar; aynı zamanda birer kütüphane işlevi görüyorlar. Avrupa’nın ileri gelen tüm gazeteleri, mecmuaları, bu kahvehanelerin masalarına ulaşıyor.
30’lu yıllarda henüz yeni yetişen bir kız olan 14 yaşındaki Nermin; “çiçeği burnunda Türkiye Cumhuriyeti” hakkındaki bilgileri, bu kahvelerdeki gazetelerden takip ediyor.
(O yılların) Kahvelerin(in) şöhreti dergilerin kalitesiyle orantılıdır” diyor Nermin Abadan, “Annem özellikle tüm dünya ülkelerinden yani İngiltere’den, Fransa’dan, Almanya’dan gelen dergilerin bulunduğu kahveleri seçerdi. Ben hemen dergilerin olduğu kısma gider, alıp okurdum. Dergilerde Türkiye kelimesini bulduğum zaman hemen okuyordum. Atatürk hakkında çıkan kitaplar, makaleler, 30’lu yıllarda Avrupa’nın bir numaralı tartışma konusuydu. Düşünün, o dönemde diktatörler var; Hitler yükselen yıldız, Mussolini yükselen yıldız, Franko yükselen yıldız. Hepsi savaş isteyen liderler, barıştan bahseden bir tek Atatürk. Bir de Batılıları dize getirmiş yani istediği barış anlaşmasını yapmış, hedef olarak ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ diye bir ilke koymuş. Batılının kafasında ‘Azgelişmiş bir ülke bunu nasıl başarabiliyor?’ diye bir düşünce hâkim. Tabii bütün bunlar basına aksediyor, ben de bunları su gibi okuyordum… Avrupa’da demokrasi ya da kadınerkek eşitliği gibi kavramların adı bile geçmiyor. Her yerde otoriter, faşist rejimler veya tutucu monarşiler var. Bu ortamda Atatürk’ün yaptıkları çok mühim ve Avrupalıların gözüne olumlu şekilde çarpıyor...”*
Abadan tarihi böyle, hem yurtdışında, hem Türkiye’de içeriden tartmış, yaşamış sıra dışı bir tanık...
Türkiye’nin kritik yol ayrımına bakarken, yaşadığı tarih perspektifinin doluluğu ve derinliğiyle konuşuyor.
30’lar Avrupası’nda faşizmin yükselişini içeriden gören bir tanık olarak “alarm” veriyor: “Oylarımız çok kıymetli. Çarçur etme lüksümüz yok!”
Abadan’ın “oy”unu nasıl kullanacağı da gelecek yazıya.

*Hayatını Seçen Kadın “Hocaların Hocası” Nermin Abadan Unat, Doğan Kitap.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları