Özgürlük Çıtası Kongo Olunca

04 Mayıs 2013 Cumartesi

“(Fazıl Say kararı) Elbette hukuka uyduruldu…” diye yazmış Cengiz Akgün, köşemde “Fazıl Say Kararı Rejimin Zaferi” başlığı ile yayımladığım, Say kararını eleştiren yazıma karşılık olarak.
Cengiz Bey şöyle devam ediyor:
“Bu yeni değil. Türkiye’de hep yapıldı. Ben takunyalılardan rahatsızım. Ama Fazıl gibilerden de rahatsızım. Lüzumsuz işlerle gündem yaratması aslında davaya zarar veriyordu. Dilini kıçına sokmalarından fazla bir rahatsızlık duymuyorum. Kamuoyu da aynı fikirde. Sizler hâlâ patinaj yapmaya devam edin…”

\n

‘Sansür halktan gelir’

\n

Kaba ve çirkin bulsam da iletinin diline şaşırmadım. Meclis kürsüsünden Zeyid Aslan’ın ağzından çıkan küfürleri bir millletvekili sarf edebiliyorsa, gerisini hesap edin…
Ama şu cümleye takıldım:
“Ban takunyalılardan rahatsızım. Ama Fazıl gibilerden de rahatsızım. Lüzumsuz işlerle gündem yaratması davaya zarar veriyordu!”
Burası işte zurnanın zırt dediği yer…
“Özgürlüğün” bu topraklarda neden kendi içinde bir anlam taşımadığını tüm vuruculuğuyla anlatıyor.
Fazıl Say’ın tabu konularda, konumu ve birikiminin getirdiği özgüvenle fikirlerini söylemesi, bunları çevresiyle paylaşmak için özgür bir dalga boyundan iletişime geçmesi; Akgün ve benzerlerini belli ki hiç gemlenemez biçimde
“rahatsız ediyor”.
Cengiz Bey ve bu iletişim arayışını
“lüzumsuz işler” olarak gören yurttaşlar için Say’ın özgürlüğü onlara “fazla/bol” geliyor. Bu özgür söylem budandığında/cezalandırıldığında üzülmek/kaygı duymak şöyle dursun, neredeyse derin nefes alıyorlar. Çünkü özgürlük çıtasının yalnız aşağıya, kendi boylarına doğru çekilmesi, onları rahat ettiriyor.
Çıtanın yukarı çıkarılmasını isteyenler, tersine,
“hizadan çıkmış” addedildiklerinden, “patinaj yapmakla” suçlanıyorlar…
Son dönemde aldığım iletiler arasında üstteki mektubun, beni en düşündüren okur tepkisi olmasının nedeni işte bu: Özgürlüğü aşağıya çekmek için durumdan vazife çıkaran bu anlayış.
Bu vesileyle
Çetin Altan’la yıllar öncesinde yaptığım bir söyleşiyi hatırladım. İkimizi de ağır cezalık eden meşhur “Lanetliler Bahçesi” söyleşisinde (28.7.1996) “Basın, 20. yüzyıl sonunda neden hâlâ cendere içinde?” sorusuna yanıt ararken Çetin Altan, “Sansür bir kere halktan gelir... Bir de benim yazamadıklarımı sormak lazım” demiş ve eklemişti:
“Kimse engellediği için değil, Türkiye’nin ortamı onu algılamıyor…
Tabularla dogmaları kırarak düşünmektir mesele. Düşünce birbirine benzer yumurtalar, saksılar gibi olmaz!”
Bu sözlerin üzerinden 17 yıl geçti. Bir koca yüzyıl devrildi, yeni bir yüzyıl başladı. O yüzyılın ilk on yılı aşkın bölümü de arkamızda kaldı… Ama insanımız hâlâ
“birbirine benzer saksı” misali “tek tip” düşünce peşinde.
“Tek tip” düşüncenin dışına çıkanı, başına gelen belayı “O da çok olmuştu, aranmıştı!” diyerek mahkemelerden önce o yargılıyor. Üstüne de “Müstahaktır! Oh olsun!” demeye getiriyor. “(Say’ın) dilini kıçına sokmalarından rahatsız değilim” diyen Cengiz Akgün gibi tıpkı…

\n

Özgürlük bizde ‘oksimoron’

\n

Kendisini bu topraklarda biteviye tekrar eden, hafiflemek şöyle dursun bir rejimden diğerine sadece biçim değiştiren ve katlanarak süren eza/baskılar başka nasıl izah edilir?
3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlükleri Günü’ydü
dün.
Freedom House’un “Dünya Basın Özgürlüğü” raporunu görmüşsünüzdür.
Her yıl yayımlanan raporda, Türkiye gözle görülür biçimde geri gidiyor.
197 ülke içinde geçen yıl 117. sırada olan ülkemiz bu yıl üç puan gerileyerek 120. sıraya düşmüş. Bizimle aynı sırayı paylaşan diğer ülkeler:
Kongo, Fiji, Liberya, Seyşeller ve de Makedonya!
Demek özgürlük marjımız sadece Kongo kadar!
Öyle olmasa kamuoyundan bunca zaman tepki gelmez miydi?
Her yıl Türkiye
“dünyada en çok gazeteci hapseden ülke” çıkıyor.
Ardı ardına yayımlanan uluslararası raporlar Türkiye’yi,
“tutuklu gazetecilerle ilgili olarak kendi rekorunu kıran ve basın özgürlüğünü kısıtlamada kendine rakip olan tek ülke” diye kayda geçiyorlar.
Kamuoyundan gık çıkmıyor.
Özgürlükleri bastırmada artık kör kör parmağım gözüne misali dünyada tescilli şekilde Guinness rekorları kıran bir ülke olarak hâlâ
“demokratik anayasa”, “barış süreci” gibi tümüyle oksimoron kavramlardan bahsedilebiliyor. PKK saffında çarpışan teröriste gösterilen hoşgörü, demirparmaklıklar ardında yatan gazetecilere gösterilmiyor.
Bu tezat kamuoyunda infiale yol açmıyor. Çünkü çoğunluk için özgürlük bir değ
er değil. 12 Haziran seçimleri sırasında konuştuğum bir taksi şoförünün sözlerini anımsıyorum:
“İsterse diktatör olsun ablacığım!” demişti bana: “Yeter ki hizmet etsin. Erdoğan hizmet ediyor. Yollar, havaalanları, hastaneler, sağlık hizmetleri saymakla bitmez. Ben Erzurumluyum. Erzurum’a döndüğümde memleketi tanıyamadım.”
İşte bu kadar. Basın özgürlüğü gününüz kutlu olsun.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları