'Sırdaş Polis' ve Başkalarının Hayatı

04 Ağustos 2013 Pazar

“İhbar kutusu” ve “sırdaş polis” projesi ortaya atıldığından beri “Başkalarının Hayatı” adlı filmi düşünüyorum…
“Florian Henckel von Donnersmarck” tarafından 2006’da yapılan film hayli sofistike içeriğine karşın yalnız aydınların teveccüh ettiği bir sanat filmi olarak kıyıda köşede kalmamış; hem Oscar almış, hem iyi iş yapmıştı.
Soğuk Savaş’ın son dönemini konu alan film, Doğu Almanya’da güçlü polis devleti kuran
“Stasi”yi anlatıyordu.
Doğu Alman Cumhuriyeti’nin devlet güvenlik sistemi ile özdeş olan
“Stasi”; kamuyu etkileyen aydın, yazar, çizer, sanatçı takımı başta olmak üzere hedefe yerleştirdiği herkesi 7/24 takibe alıyordu.
Orwell’in bir diktatörlük alegorisi olan “1984” isimli romanına yapılan göndermeyle film 1984’te geçiyor ve şöyle başlıyordu:
“Yıl 1984. Doğu Berlin. Düşünce özgürlüğü çok uzak. Doğu Alman Cumhuriyeti, Doğu Alman gizli polisi ‘Stasi’ tarafından sıkı denetim altında tutulmakta. 100 bin çalışanı ve 200 bin muhbiri ile halk gözetim altına alınmakta. Açıklanan amaç ‘her şeyi bilmek!’... ”

\n

2013 Türkiyesi farkı

\n

Filmi 2006 kışında vizyona girer girmez tutkulu bir sinemasever gözüyle izlediğimi hatırlıyorum…
“Sırdaş polis”, “muhbir vatandaş” ,“ihbar kutusu” projeleri ortaya atılınca; şimdi bir kez daha internetten indirip izlemek istedim.
Aradan geçen yıllarda tabii -heyhat!- çok şeyi unutmuşum ama bu defa
“salt sinemasever” gözüyle değil anlatılanlarla özdeşlik kuran bir ruh haliyle öyküye girdiğim için her şeyi kayda geçtim ve filmden katbekat etkilendim.
İster istemez de
“Vay canına!” dedim... 7 yıldaki değişim demek bu kadar keskin!
2006 Türkiyesi’nden bakıldığında;
“Başkalarının Hayatı” iyi yapılmış, başarılı bir dönem filmi olarak duruyordu.
2013 Türkiyesi’nden bakıldığında aynı film, yaşadığımız gerçeklere ışık tutuyor. Bu yüzden ne yapıp edin; iki saatinizi ayırıp bu filmi izleyin…

\n

‘Bir daha yazamasın!’

\n

Bir “Stasi” üstü ile astı arasında geçen şu konuşmaya bakın mesela:
“Muhalif sanatçılar için karakter profiline göre hapishane şartları… belgesini gördün mü?” diyor bir Stasi görevlisi “Başkalarının Hayatı”nda çalışma arkadaşına:
“Belgede 5 farklı sanatçı tipi ayırmışlar. (Başkahraman yazar) Georg Dreyman, yalnız kalamayan 4. tipe giriyor. Böyle birini belirsiz süre hücre hapsinde tutacaksın. Bu sürede kimseyle iletişim kurmayacak. Ancak bu arada kendisine iyi davranılacak. Zorlama, kötü muamele yapılmayacak ki arkadan yazıp, anlatacağı şeyler olmasın. On ay sonra onu serbest bırakacaksın. Bize bir daha sorun çıkarmaz. Böyle davrandıklarımızdan, 4. gruba girenler, bir daha hiç kalem oynatmıyorlar, resim yapmıyorlar ya da bir sanatçının yaptığı diğer şeyleri yapmıyorlar. Bu herhangi bir baskı olmadan gerçekleşiyor. Kendi kendine. Sanki bir hediye!”
Filmde böyle inanılmaz diyaloglar var…
Bu sahnede izlediğimiz elemanlardan
Gerd Wiesler; filmin girişinde bir “Stasi” okulunda ders verirken geleceğin polis şeflerine şunları söylüyor:
“Birinin suçlu olup olmadığını anlamanın en iyi yolu, saatlerce onu uykusuz bırakmak pahasına, güçsüz kalana dek sorguya çekmektir. Sorgudaki kişi masumsa; öfkelenip, bağırır ve asabileşir. Suçluysa, suskunlaşır. Çünkü neden orda bulunduğunun bilincindedir!”

\n

Hayatlar nasıl harcanıyor?

\n

“Başkalarının Hayatı” baştan sona sanatçı -Georg Dreyman- ile onu bir gölge gibi izleyen “alter ego” polis-Gerd Wiesler’in öyküsü üzerine kurulu.
Başta acımasız bir polis olan Wiesler; yakın markaja aldığı sanatçı Dreyman’ı izlerken değişiyor. Dreyman sayesinde önceleri farkında olmadığı inceliklerin, müziğin, şiirin ve yazarların dünyasına giriyor. Farkına varmadan onlara hayranlık duyuyor ve onlarla insani bir bağ kurmaya başlıyor. İş o hale geliyor ki Dreyman’ı üstlerine rapor etmesi gerektiği halde bundan kaçınan Wiesler, bu yüzden tenzili rütbeye uğruyor. Birkaç yıl sonra Berlin Duvarı düşünce, Stasi arşivleri halka açılıyor. Bu arşivlere giren yazar Dreyman, kendisine kötü günlerinde yardım eden Wiesler’in üstüne kol kanat gerdiğini öğrenince, son eserini ona ithaf ediyor.
Senaryo biraz tabii böyle romantikleştirilip hafifletilmiş…
Brecht’i keşfettikleri için Stasi içinde nedamet getiren olmuş mudur bilinmez ama, “Başkalarının Hayatı” bu romantik öğelere rağmen, polis devletinde insanların yaşamlarının nasıl zehir edildiğini gözler önüne seriyor.
Öyle ki bu
“muhbirler diyarının” Avrupa’nın en yüksek intihar oranlarına sahip ülkesine dönüştüğünü öğreniyoruz…
Kendilerini iktidar partisinin
“kalkan-kılıcı” olarak tanımlayan yalakaların anatomisini çıkarıyoruz.
“Kara listedeki” aydın ve sanatçıların, yaşamlarının nasıl bir bir yok edildiğini görüyoruz.
İkbal-iktidar hırsı, kariyer kaygısı; sevgi-alçaklık, şerefsizlik-insanlık, dik durabilmek ve kaypaklık; sadakat, sadakatsizlik gibi ilişkilerin temelini oluşturan değerleri bir kez daha düşünüyor, sorguluyoruz.
“Başkalarının Hayatı”nı mutlaka görün. Şimdi tam zamanı.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları