Terörle yaşamak

20 Mart 2016 Pazar

Bu terör paniğiyle nasıl yaşayacağız? Korkuya teslim mi olacağız?
Kızılay patlamasının ardından bu konuda bir yazı yazdım.

Okurlardan değişik mektuplar aldım.
Tam onlara yanıt vermeye hazırlanırken dün İstanbul’da yeni bir canlı bomba patlaması oldu.
Sırayla gidelim...
“Fransızlar tüm terör saldırılarının ardından Fransa Cumhuriyeti’ne bağlılıklarını bakın ‘cumhuriyet simgelerini’ sahiplenerek vurguladılar. Korkuya taviz vermeyeceklerini bu şekilde ilan edip, teröre meydan okudular. Ama bizde artık Fransa’daki gibi güçlü seküler referanslar yok. İş, Diyanet’in ‘milli birlik’ için yaptığı dua çağrılarına kaldı. Bırakın Cumhuriyetin simgelerine tutunmayı, vaktiyle Cumhuriyet mitinglerini düzenleyenler bile o mitinglerden utanır, özür diler hale geldi” diye yazmıştım...
Ahmet Cem Durak isimli okurumuzdan “Cumhuriyet mitinglerine gittiğimiz için evet özür dilemeliyiz!..” diyen bir mektup aldım.
Okurumuz -kısaca- o mitinglerin “Kemalist ordu konuşacak!” diyen Nur Serter misali kesimlerin varlığı yüzünden meşruiyetini yitirdiğini söylüyor.

Şahıs değil ‘kurum’ farkı
Fransa gibi yerleşmiş kurumları olan bir ülkeyle, siyasi geleceğini “kurumlar” üzerinden konuşup, tartışamayan Türkiye arasındaki en büyük fark bu.
Fransa’da terör karşıtı Cumhuriyet yürüyüşünde -örneğin- ön safta Hollande’ın yanında biten, dostlar alışverişte görsün niyetine Fransa devlet başkanının koluna girerek yürüyen ne otoriter hükümet başkanları, diktatörler gördük...
Bunlar o yürüyüşlerin anlam ve mahiyetinden hiçbir şey eksiltti mi? Değerini değiştirdi mi?
Hayır. Niye?
Fransa’da çünkü şahıslar değil, kurumlar ön planda.
Fransa halkı bu tür krizlerde Fransa Cumhuriyeti’nin kuruluş değerlerini her dem ilk günkü gibi baştacı ettikleri ve o ilkeleri korumaya, kollamaya tüm güçleriyle seferber ve hazır oldukları mesajını veriyorlar. Güçlü olarak bunu hatırlatıyorlar.
CHP’li Nur Serter “Kemalist ordu konuşacak!” dedi diye Cumhuriyet mitinglerinin niye bugün meşruiyeti sorgulansın?
Bunu kabullenmek o mitingleri sırf Serter’lerin tekeline bırakmak demek değil mi? Bu büyük bir haksızlık.
Cumhuriyet mitingleri çok geniş kitlesel bir katılımla gerçekleştirilmişti. Orada sadece “Ordu göreve!”ciler yoktu.
Belli bir liderliği olmayan mitinglere “Ne şeriat, ne darbe!” çizgisini savunanlardan, yaşam tarzlarını sahiplenmek adına 7’den 70’e katılanlara, laik cumhuriyetin geleceğinden duydukları kaygı nedeniyle orada bulunanlara dek çok farklı vurgular ve saiklerle giden olmuştu.
O mitinglerin başlıca niteliği -bugün varlığı unutulan-“laik Türkiye’nin sesi” olmalarıydı. Ama bunu tabii kayda geçmek istemeyen iktidar ve de yandaşları, milyonlara ulaşan katılımcıları “bindirilmiş kıtalar” diye tanımladılar.
Türkiye’deki bütün büyük tarih olaylarda olduğu gibi konu dibine kadar araçsallaştırıldı. Nesnellikten uzak, dinleyenin meşrebine göre anlatılan bir öyküye dönüştü.

‘Dün dündür’ siyaseti
O kadar ki, zamanında bu mitingleri düzenleyen ilk sıradaki isimlerden olan Tuncay Özkan, geçenlerde özür diledi.
Mitinglerde “kibir” varmış. İnsanlar “korkutulmuş”. Özkan şimdi bunun için özür diliyormuş.
“Dün dündür. Bugün bugündür” siyaseti ve siyasetçilerinin geçerli olduğu ülkemizde Özkan’a aslında çok fazla şaşmamak gerekir.
Ama laik cumhuriyete sahip çıkmak kaygısı ile oraya giden yüz binler, milyonlardan biri olarak bu kertede kırılgan bir konjonktürde şimdi böyle bir savunmaya itilmeyi anlamakta da zorlanıyorum.
Tarih laiklik ve cumhuriyet değerlerine ilişkin tüm kaygılarımızı üstelik haklı çıkarmışken...
Ve tam şimdi “teröre karşı” böyle bir toplu “cumhuriyet  duruşu”na ihtiyaç varken.
Bu toplu duruşun alternatifi, şu bilinmeli ki tek tek korkularımıza yenik düşmek ve “tek çare başkanlık sistemi” diyenlerin değirmenine su taşımak olacak.
Taksim’de yaşamını yitirenlere rahmet, ailelerine sabır dilerim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları